Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Zorluoğlu ile sadece bir defa Whatsapp üzerinden mesajlaştım. Gördüğüm yok. Sohbeti bırak makamına gidip çayını bile içmişliğim yok. Ama bildiğim kadarı ile liyakatı ön planda tutmaya çalışan bir bürokrat. Ha! Liyakati ön planda tutuyorsa neden Belediye’ye bir kişi hariç, diğerlerini hep dışarıdan adam getirip daire başkanlıklarına yabancıları oturttu diyebilirsiniz. O benim sorunum değil herkes kendi ekibi ile çalışmak ister. Ben isterim ki daire amirlerinin hepsi Trabzon'lu olsun. Ben Trabzon milliyetçisiyim. Ben gönlümde yatan bu…
 
Başkan Gülcemal konusunda sizleri rahatsız ediyorum. Eski Belediye Başkanı'nın Trabzon sahiline yaptığı en büyük katliamı olan 800 dönüm yani Beşirli'den tutun Kemerkaya Sahili’nde bulunan Kanuni Parkı’na  kadar bir dolgu için deniz dolacak. Toplam 7 futbol sahası kadar yer dolacak. 55 senedir Faroz Mahallesi’nde doğdum ve büyümeliyim. Ömrüm Faroz ile Beşirli sahilinde geçti. Buralarda denize girerdik. Ramazan aylarında iftarımızı açtıktan sonra eski sahil yolunda arkadaşlarla toplanıp çekirdek çıtlatırdık, şarkılar türküler söylerdik, Faroz hopteki oynardık, gece denize girerdik. Bunların hepsi geçmişte kaldı. Şu an Gülcemal’ın yapıldığı dolgu alanında yani Beşirli'de Kancalar Sitesi vardı. (Eski adı Holamana) Trabzon'un domates ve salatalık ihtiyaçları buradan karşılanırdı.
 
Trabzonspor'un efsanevi Teknik Direktörü A.Suat Özyazıcı, futbolcuları Ali Kemal, Şenol, rahmetli Cemil, Necati, Necmi bu apartmanda otururlardı. Önü kumsaldı. Evden çıkıp orada oturanlar ve buranın halkı evinden çıkıp denize girerdi. Kumsalda güneşlenirdi. Uzunkum Oteli’nin olduğu yer Halimağa Çay Bahçesi ve rahmetli Ali Kakışım (Kasap Ali) oğulları Mustafa ve rahmetli Ertan Kakışım'ın kasap yerleri idi. Deniz duvar kenarına vururdu. Trabzon'un kalburüstü insanları kasapta mangal üzerinde kendin pişir kendin ye denize nazır köftelerini ve etlerini yerdiler. Yemekten sonra çaylarını yudumlardılar. Kimileri gece geç saatlere kadar okey oynardı.
 
Bizim yüzdüğümüz alanda kayalar vardı. Bu kayaların da isimleri Osmanlı, Uzunlu, Tombul, Sicanlı Harmanlı idi. Bunların üzerine çıkıp denize atlardık. Bizden küçük olanlara uzunlukayasından suya atıp yüzmeyi öğretirdik. Deniz dalgalı olduğu zaman tahta ile viya kayardık. Bu isimlerini saydığım kayaları gezdirirdik. Midyeler çıkartırdık. Kıyıda paslı tenekeler üzerinde pişirdiklerimizi nar gibi yapıp üzerini tuzlayıp ekmek, domates, salatalık soğan ve zeytinle yerdik. Akşama kadar evimize gitmezdik. Mahallemizin büyüğü abimiz Turgut hocamız iyi bir dalgıç olduğundan buralarda tüpsüz dalış yapıp kefal, kötek, mavroş, lüfer, kofana, kalkan zıpkınla avlanırdı. Bu kayaların üzerinde misinayı denize sallardık. Barbon, istavrit, yeşil izmavrit, piç izmavrit, sümüklü ve kayabalığı tutardık, zargana çektirirdik. Kayıklar akşamları buralara barbon ve kalkan ağları kurardı. Bugün eski sahillerimizi özlüyoruz. Onun için size bu yazıyı yazmak zorunda kaldım.
 
Trabzon'un doğusu, batısı, güneyi betonlaşmaya kuzeyi ise deniz doldurularak topraklaşmaya başladı. Milletin nefes alacağı denize gireceği yeri kalmadı. Geçmiş yönetimin size enkaz olarak bıraktığı Gülcemal denen dolgu alanına ne olur sahip çıkmayın. Hergün kamyonlar buralara toprak getirp dökerken benim içimden birşeyler kopuyor. Bu yanlış projeyi devam ettirmeyin. Dolduğu yere kadar bıraktırın. Denizimize yazık günah oluyor. Evlerimizden denize inerken bir yoldan geçerdik. Bugün dört yol birden geçiyorsun. Trabzon halkı denizden o kadar uzaklaştı ki! Rüzgâr estiği zaman evimizin içine vuran yosun kokusunu özledik. Karakılçık mezgit, iri barbon, lahımağazlarında tutulan kefal, istavrit, iskorpit, Ekim aylarında başlayan hamsi avlanması taa Mayıs ayına kadar devam ederdi. Kasa kasa hamsiler balıkhanelerde satılırdı. Bazen Faroz Limanı’na yanaşan büyük gırgırlar Faroz, Tepe, Kurtuluş, İncirlik ve Yenimahalle'de yaşayan insanlara kasa kasa bedava hamsi verilirdi. Yazları ise palamut, lüfer, kofana, torik ve kalkan balıklarına ağa sarardı. Artık bu balıkların tadına hasret kaldık. Denizi doldurmakla bu balıklar buralarda görülmez oldu.
 
Beşirli bölgesi en verimli topraklarda yetişen sebze ve meyvelerin merkezi idi. Gökdelen binalar artık bu eşsiz güzelliklerin üzerine dikildi. Verimli toprakları denize taşıyarak doldurmak geçmiş yönetimin ilkel projesi olarak kaldı. Unutulan bir geçek var ki deniz kendine yapılan bu ihaneti unutmuyor. Su intikamını bir gün mutlaka geri alıyor ki Trabzon doksanlı yıllarda olmak üzere bunu iki kez yaşadı. Görünen o ki hala ders almadık.
 
Çocukluğum ve gençliğimin geçtiği her zaman denize girdiğim bu bölge dolduruldukça çirkinleşiyor oradaki balıklar canlılar yok oldu. Yapılan masrafa yazık. Size katliam proje diye bırakılan enkaza son verin. İnanın bu şehir sizi ayakta alkışlayacaktır.
 
SİZ HİÇ KÜREKLE DAYAK YEDİNİZ Mİ?
 
Liglerin bitimine kalan son 8 hafta koronavürüsten dolayı maçlar süre belirtmeksizin tatil edilmişti.
Kalan maçların oynanması için türlü türlü, akla hayale gelmeyecek senaryolar yazılıp çiziliyor.
Bu konuda Trabzonspor taraftarı da ikiye bölünmüş durumda…
 
Bir kesim, "lig bu şekilde tescil edilmeli", bir kesim  ise "şampiyonluğumuz koranavirüslü şampiyon oldu bu sözleri kabullenmeyiz. Maçları oynayıp bileğimizin hakkı ile şampiyon olalım" diyor.
Benim için insan sağlığı en önce geldiği için, lig bu şekilde tescil edilmeli diyorum. Süper Lig tescil edilmeli ve Trabzonspor da şampiyon ilan edilmelidir.
Neden derseniz?
 
1995 yılından günümüze gelinceye kadar Trabzonspor'un 25 yılda 5 şampiyonluğu çalınmadı mı?
Kimse çalınan şampiyonluklar için "Fenerbahçe ve Galatasaray ayak oyunları ile bu şampiyonluk kazandı" demedi ve TFF de o şampiyonlukları tescil etmekten geri durmadı.
 
Şimdi bu yazıyı yazarken aklıma bir dizide oynayan kimsesiz Yaşar'ın yanındakilere ayar vermesi geldi. Ben de bunu korona virüsten dolayı maçları oynatmaya çalışan TFF Başkanı Nihat Özdemir için uyarladım.
Kimsesiz Yaşar dizide masalı şöyle anlatıyordu:
 
"Dayıoğlu dediğimiz bir gariban vardı.Tarlada çalışırken samanla, otu bir yere ayıklarken saman aniden alev alıyor. Tabi bizim dayıoğlu bir yıllık emeği hasatı kurtaracak ya, atmış kendini hasatın içine!
Dediler ki, "Dayıoğlu hastaneye kaldırıldı",  biz de hemen vardık hastaneye. Acile girdik, baktık ki, bizim dayıoğlu hastanede yok. Dedim ki; "bu hastanenin yanık servisi nerede?" Gösterdiler, gittik.
Baktık ki, ordada da yok.
 
"Allah Allah, ne oluyor acaba dedim" kendi kendime!
Sonra, "cildiye nerede?" diye sordum. Gösterdiler. Baktık ordada da yok.
"La bizim Dayıoğlu nerede" diye bağırdım.
"Ula morgda olabilir mi?" diye seslendim!
Hemen gittik morga baktık, ordada da yok.
Tam hastaneden çıkacağız, ortopedi servisinden geçerken bizimkinin sesinı; "kimsesiz baba, kimsesiz baba" diye geliyordu!
Bir dönüp baktım, her yeri alçı içerisinde..  Dedim, "Dayıoğlu bize senin için yandı dediler senin her yerin alçı bu hal nedir. Her tarafını sarmışlar?"
Dedi ki, "yanmaya yandım da Dayıoğlu, imdadıma yetişenler kürekle söndürdüler! bu yüzden her yerim kırıldı!"
 
Diyeceksiniz ki, bu masalı niye anlattın?
 
Belli ki, kalan son 8 haftada TFF Başkanı Nihat Özdemir, 2.Başkanı Servet Yardımcı ve TFF Sağlık Kurulu, Trabzonspor'u yakmak için adeta rol yapıyorlar. Bu saatten sonra Trabzonspor'u yönetenler elinde kürekle gezmeli! Sonradan dizlerini dövmesinler…
 
FUTBOLCULARIN HAYATI TEHLİKEYE ATILIYOR
 
Bütün dünyada kontrol altına alınamayan ve ne kadar daha devam edeceği Dünya Sağlık Örgütü tarafından öngörülmeyen Covid-19 pandemi sürecini yaşamaya devam ediyoruz. Hayatı normale çevirmek isterken her türlü kısıtlamayı da beraberinde getiriyoruz.
 
Ülkeler liglerini olabilecek tehlikelere karşı sonlandırırken, bizim Futbol Federasyonumuz yayıncı kuruluştan para alacağını ifade edip ligleri her ne pahasına olursa olsun oynatacağını ilan ediyor. Bunun anlamı ‘ölenler olursa umurumuz da değil!!!’
 
Federasyon Başkanı Nihat Özdemir bir kuruluşta açıklama yapıyor “Ligleri her türlü şartlarda oynatacağız. Hatta 18 futbolcudan 4’ü korona olsa geri kalan 14 kişiyle takımlar devam edecek veya 4 hafta sonra maçları seyircili oynatabiliriz'' diyor. Bu da demek oluyor ki Trabzonspor'un kalan 8 maçın ilk dördüncü haftası Galatasaray’la yani bu maçta Galatasaray seyircisi tribünlere alınacak. Genositte ani Fransızca bir sözcük (Yani jenosit) kitle katliamı, toplu öldürme anlamına gelir) bu demeçleri dinleyince ürpermemek elde değil. Resmen futbolcuların, ailelerinin, tarafların hayatı tehlikeye atılıyor. Bilim Kurulu bir futbolcuda covid-19 çıkarsa o takım tümüyle karantinaya alınır hatta tesis kapatılır derken Federasyon Başkanı hangi yetki ve sorumlulukla bu açıklamayı yapabiliyor.
 
Futbol patronu federasyondur. Her türlü yazılı metinde yetki kendisindedir. Ancak o yazılı metinlerin hangisinde futbolcuların ve ailelerinin hayatı tehlikeye atılabilir yazıyor. Bu bir insanlık suçudur. Toplum sağlığını tehlikeye atmak aynı zamanda hukuksal bir suçtur. Buna sebep olan hakkında hukuk önünde suç duyurusunda bulunulması gerekiyor.
 
Bu kararında ısrarcı olan Federasyon Başkanı hala Covid-19'u anlamış değil. Onlara tavsiyem pandeminin nelere mal olabileceğini görmek isterseler, başkan ve yönetimi en yakın Covid-19 vakasında yoğun bakımda yatan bir hastayı ziyaret etsinler. Hatta orada ben de yatabilirim diye empati yapsınlar ki, başkalarını oralara düşürmenin ne demek olduğunu öğrenirler.
 
Futbol bir oyundur. Ne yazık ki futbol üzerinden büyük bir kumar oynanıyor. Ortadaki rakamda yayıncı kuruluştan alınacak son üç taksitte 588 milyon liradır. Bakalım bu rest çekme bedeli kaç kişinin canına mal olacaktır. Covid-19 bu reste karşılık bakalım ne cevap verecek?
 
Ama kimse dün covid-19’da vaka 1 iken feveran edip “oynatmayın bu ligleri sağlık her şey den önemli” derken bugün ortada görünmeyen gibi olamayacak. Bu karara kim imza koymuşsa onun altında ezilip, hesabını verecek. Hala yol yakınken gelin Bilim Kurulu’na kulak verin…
 
FANATİK TRABZONSPORLU: MEHMET EMİN ÖZER

 
Mehmet Emin Özer, 1958 Trabzon doğumlu. 1996 yılında Trabzon’dan ayrılarak ailece İstanbul’a yerleşmişler. Ancak kökleri Trabzon’da kalmış. O da Trabzon’u hiçbir zaman unutmamış. Sürekli İstanbul-Trabzon arasında gidip gelmiş.
 
İstanbul’da Kadıköy Feneryolun’da oturan Mehmet Emin Özer, bordo-mavi formayla mahallesinde tek başına gezen fanatik bir Trabzonsporlu. İstanbul’da tekstil işi yapan Özer, Akçaabat Sebatspor’un efsane Başkanı Selami Yardım ile birinci lige çıkılan yönetimde de 4 yıl beraber yer almış.
 
Trabzon’un maçlarını yurt içinde ve dışında hiç kaçırmayan Mehmet Emin Özer bu maçlara sürekli oğluyla gidiyor. Özer, Trabzonspor’un eski başkanlarından Özkan Sümer’in de çok yakın arkadaşı. İstanbul’da gözünden bir dizi operasyon geçiren Sümer’in yanından ayrılmayan Özer, ayrıca Trabzonspor Divan Kurulu üyesi.
 
GAMIŞ AĞA’NIN ADI “KOY BENİ OYUNA ATAYIM” KALDI
 
2004-2005 sezonu idi. Yalıspor’un antrenörü İsmail Erkaya, yardımcısı da İsmail Gündoğdu. Yalıspor kaliteli bir takım yaparak Şampiyonluğa oynuyor. Rakibi Kalkınmaspor. Müsabaka Karayolları’nın altında. İlk yarı sahada Yalıspor fırtınası esiyordu. Maç daha ilk yarıda 4-0 olunca Yalısporlu taraftarlar maç bitti diye mahalleye dönerler.
 
İlk yarı tam bitmek üzere iken Kalkınmaspor bir gol atar ve müsabakayı 4-1’e getirir. İkinci yarı başlayınca müsabaka sıkıntılı bir hal alır. Bu sırada teknik adam İsmail Erkaya, Orhan Çağlar’a, “Çağlar kalk ısın” der. Çağlar ısınmaya başlar. Buraya kadar her şey normal. Ancak ısınmaya çıkan Orhan Çağlar ısınmasını yedek kulübesinin yanında değil de tam önünde yapar. Bir adım sağ atıp kulübeye bakar ve “Koy beni atayım” der. Geri döner sola bir adım atar ve “Koy beni atayım” der. Derken müsabaka hakem hatalarıyla önce 4-2’ye sonra da 4-3’e gelir. Bu arada Orhan Çağlar sürekli yine kulübenin önünde “koy beni atayım”, ”koy beni atayım” der.
 
Duruma sinirlenen antrenör Erkaya, Çağlar’a kenara geçmesini söyler. Bu arada takım da 10 kişi kalmıştır. Sıkıntılı süreç devam ederken Yalıspor bir gol bulur ve durumu 5-3’e getirir. Erkaya, Çağlar’ı yanına çağırır ve onu oyuna koyar. Artık müsabakada son dakikalar oynanmaktadır. Derken müsabaka bu sonuçla biter. Maç bittikten sonra Orhan Çağlar, Erkaya’ya “Laf aramızda, ben oyuna girmesem maçı zor kazanırdık” der. Böylece Orhan Çağlar’ın o müsabakada ısınırken bir adım sağa atıp “Koy beni atayım”, bir adım sola atıp “Koy beni atayım” sözleri de Faroz Mahallesi’nde herkesin diline yerleşir ve Orhan’ın yakın arkadaşları Erkaya ile Çağlar’ı ne zaman birarada görseler “Koy beni atayım” der…