30 Eylül 2020 tarihinde kaleme aldığım yazımda, "Trabzonspor'un borcu neden 3 yılda 980 milyon lira seviyelerinden aşağıya düşmüyor?" diye sormuştum!

Üç ay sonra yapılan incelemede Bordo- Mavili kulübün borcunun düşürülmesini bir kenara bırakın 980 milyon liradan 1 milyar 140 milyon liraya yükseldi. Bu süre içerisinde 160 milyon lira artış söz konusu olmuştu! 20 Aralık 2020'den 30 Nisan 2021 tarihine kadar geçen 4 ay 10 gün sonra ise kulübün borcu bu kez 1 milyar 300 milyon lira oldu! Bunlar toplam borçlardan alacakların düşerek oluşan konsolide net borçlardır. Trabzonspor’un tek gelir kaynağı saha reklamları, maç sonuçları ve ayrıca Beinsports'dan yıllık gelen naklen yayın geliridir.

Beınsports'tan gelen para 150 milyon TL. Trabzonspor Başkanı Ahmet Ağaoğlu, hükümetin de araya girmesiyle Ziraat Bankası'na olan kredi borcundan dolayı ikinci kez banka ile masaya oturarak borcu 7 artı 2 olmak üzere toplam 9 yıllık yeni bir anlaşmaya bağlamıştı. Bu anlaşmaya göre Beınsports'dan alınan 150 milyon TL bankaya aylık faiz olarak veriliyor. Tabi bu para verilirken 10 milyon liradan kulübün kasasından faiz parasına katıp toplam 160 milyon TL ödeniyor! Dolayısıyla da Trabzonspor’un bankaya karşı eli kolu bağlı!

Borç da maalesef azalmıyor artıyor! Sizin anlayacağınız Trabzonspor borç ile rehin alınmış bir kulüp durumunda! Bu ekonomik yükle Trabzonspor nereye kadar gidebilir? Borç nedeniyle bağımsız hareket etme olanağı da ortadan kaldırılmış. Ve aslında Trabzonspor borçla rehin alındığı için delegelerin de yeni ve güçlü bir yönetim yapma olanağı da ellerinden alınmış oluyor! Neticede perde arkasında yapılan yönetimler, perde önünde kongrede delegelere formalite icabı onaylatılıyor ve ondan sonrası Allah kerim! Yapılan transferler, menajerlere verilen yığınla avrolar, toplamda yapılan 42 transferden oynayabilen 3-5 yabancı oyuncu! Onların oynadığı futbol da ne tat veriyor ne tuz! Sonra gelsin yeni umutlar, yeni transferler, kandırılan ve aldatılan taraftarlar ve her gün daha kötüye giden sportif ve mali başarısızlıklar! Ne olacak bu Trabzonspor 'un hali böyle?

HALİL DERVİŞOĞLU’NU GÖZÜNÜZ KAPALI ALIN!

Trabzonspor yönetiminin iki yıldır almaya çalıştığı Trabzonlu futbolcu Halil Dervişoğlu’nun transfer edilememesi ilginç değil mi? Sizi bilmem ama ben bir anlam veremiyorum! Nedendir bilinmez, söz "bizim uşakların" transferine gelince yöneticilerin elleri titriyor! Ve kulübün kasasında akrep varmış gibi davranıyorlar! Ama iş yabancı transferine geldi mi lale devri gibi milyon avrolar saçıyorlar! Alınan yabancılardan Diabate, Afobe, Bekar, Flavoi, Marlon toplasan bir Halil etmez.

Halil Dervişoğlu henüz 20 yaşında ve İngiltere’nin Brendfort takımının oyuncusu. Geçen yıl Halil’in ismi Trabzonspor yönetimine önerildi. Ama maalesef transfer döndü dolaştı Trabzonspor'un avucuna gelmişken ne hikmetse Galatasaray’a uçtu gitti. Gerekçe, Hocanın oyun yapısına uymuyormuş! Ayrıca şu anda kiralık oyuncu düşünülmüyormuş! Belki sezon sonunda hoca evet derse satın alabilirmişiz! Ve babasının da Trabzonspor’da oynaması için büyük çaba göstermesine rağmen Halil Galatasaray’a gitti. Galatasaray'da iyi de oynuyor. Öyle ki, Fatih Terim’in de prensi oldu. Henüz 20 yaşında. Terim sezon sonu onu kesinlikle Galatasaray’a almak isteyecektir. (Şu an kiralık. İngiltere’nin Brendford takımının oyuncusu). Dolayısıyla Trabzonspor elindeki fırsatı kaçırdı.

Halil Dervişoğlu’nu aslında Alanyaspor Teknik Direktörü Çağdaş Atan çok istedi. Ancak sonradan araya Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş girdi. Galatasaray İngiliz takımıyla sıkı görüşmeler yaparak Halil’i kiralık olarak kadrosuna kattı. Böylece Trabzonspor devre arasında büyük bir balığı kaçırmış oldu. Denizcilikte bir kural vardır. Radarda gördüğün balığı sağlam bir ağ ile sarar motora çekersin senin ağın yırtık değilse büyük balığı yakalarsın. Genç oyuncunun babası, oğlunun Trabzonspor’da oynamasını çok ama çok istiyor. Eeee yönetim siz daha ne bekliyorsunuz? Halil için geçen sene 1 milyon Avro verdiğiniz yerde 1.5 milyon Avro’yu da verirsiniz. Hiç değilse boş, içi geçmiş çöp futbolcu değil! Halil öz evladımız, genç dinamik bir oyuncu "bünyemize kattık" dersiniz. Gösterin bu cesareti Halil’i ne edin eyleyin bu sezon Trabzonspor formasına kavuştursun.

SAKAT FUTBOLCU ANTRENÖR OLDU

Trabzonspor eski Asbaşkanlarından Nevzat Ergüney’den bir anı. “Tuncay Soyak diye bir futbolcumuz vardı. Sakattı. Yöneticilerimizden Kenan İskender, ‘Bununla uğraşmayın, bu oynayamaz’ demişti. Bu da inanmış ki; Alman milli takımının hocası beni ameliyat ederse iyileşirim ve top oynayabilirim. İyi de sen askersin, nasıl izin alıp seni yurt dışına çıkaracağız? Bir formül geliştirdim. O arada bizim genç takımımız Almanya'da bir maça çıkacaktı. Tuncay antrenörlük yapacak diye milli savunmaya yazı yazdırtacağım güya. Yücel Seçkiner, Beden Terbiyesi Genel Müdürü idi. Tuncay'ı aldım ve Seçkiner'in yanına gittim. Dedim ki: ‘Bu futbolcu, antrenör olarak yurt dışına gidecek.’ Bana, ‘Tuncay antrenör değil ki...’ dedi. ‘Amatör kulübün antrenörlüğünü yapacak olan Tuncay Soyak’ın bir hafta boyunca yurt dışına çıkmasına izin istiyoruz, şeklinde yazı yazılacak!’ dedim. ‘Böyle bir şey olmaz’ dedi. Jandarma Genel Komutan Yardımcısı Mehmet Paşa'ya gittim. ‘Yücel Seçkiner'le bir işim var, lütfen halletsin!’ dedim. Yücel'i aradı: ‘Nevzat benim dostumdur, ne istiyorsa yapın!’ Hemen yazdı yazıyı. Bu çocuk da milli maçta sakatlandı. Otobüsle Almanya'nın yolunu tuttuk. Almanya sınırında otobüs bozuldu. Dedim ki: ‘Kardeşim, biz sizi hiç bekleyemeyiz.’ Sınırı geçtik ve doğru Münih'e... Ameliyatı yaptırdık. Raporu Genelkurmaya gönderttik.

FAROZ’DA BİR FENERBAHÇELİ

Trabzonspor’da birçok dönemde yöneticilik yapan Recep Denizer, Trabzon'un Faroz Mahallesi'ndendir. İşte Denizer’den yaşanmış bir Faroz anısı: Yöneticilik yaptığım yıllarda unutmadığım bir anı var. İstanbul’da yaşayan amca çocukları telefon açıp, Trabzon’da kısa dönem askerlik yapacak bir arkadaşlarının geleceğini söyleyerek, onunla ilgilenmemi istediler. Çocuk geldi. İlk hafta izne çıkmadı, ikinci hafta çıktı. Buluştuk ama yanında bir arkadaşını da getirdi. Yemek yedik, sonra, ‘Haydi Faroz Mahallesi'ne gidelim, çayımızı, kahvemizi orada içelim’ teklifinde bulundum. Ama yanında gelen arkadaşın çok tedirgin olduğunu fark ettim. Faroz adını duyunca, ‘Abi, nereye gideceğiz dedin?’ diye sordu. Ben de ‘Faroz Mahallesi'ne...’ diye tekrarladım. Çocuk, ‘Abi ben gelmeyeyim.’ ‘Neden?’, ‘Abi, ben Fenerbahçeliyim!’ Onu ikna ettim ve gittik. Faroz’da çay içiyoruz, o da telefonda birisiyle konuşuyor. Telefonun ucundakine, ‘Ben neredeyim biliyor musun? Faroz Mahallesi'nde çay içiyorum!’ dedi. Ama bunu söylerken yüzündeki o gururlu ifadeyi hiç unutmuyorum.

ABİ, 23 SENEDİR ANKARA’DA OTURUYORUM

Trabzonspor eski oyuncularından Bahattin Güneş ve ağabeyi Şenol Güneş arasında yaşanan telefon görüşmesinin anekdotudur: Ben aradım. "Abi İstanbul’dayım." "Hayırdır, ne yapıyorsun İstanbul’da?" "Sarıyer ile anlaştım." diyemedim ki ona, balık yemeye gelmedim ya! "Öyle mi?" dedi. Kapattı. Anlayamadı herhalde… Bir gün sonra aradı beni. "Nasıl gidiyor? Nedir durum?" Asıl bir espri daha var, onu anlatayım: Ben yirmi üç yıldır Ankara’da oturuyorum. Eşim, çocuklarım filan... Abim de bunu çok çok iyi biliyor haliyle. Abimin istifa ettiği dönem... Son dönem işte… Sadri Şener’e kızıp istifa etti. Açtı bana telefon. Dedi ki: "Telefona niye bakmıyorsun?" "Abi, telefonunu görsem bakarım. Neden bakmayayım?" "Doğru diyorsun, başkalarını aramışımdır!" diye sitem ediyor. Bana nerede olduğumu sordu. "Ankara’dayım." (Yirmi üç yıldır Ankara’da yaşıyorum ailemle birlikte, bunu da abim çok iyi biliyor). "Ankara’da ne yapıyorsun?" Şenol abime, "Yirmi üç senedir burada oturuyorum. Evim burada," dedim.

KİMSE KİMSEYİ KANDIRMASIN

Türk futbolunda neler oluyor neler. Buz dağının arka yüzünü kimse görmüyor. Ya da görüyorlar da kimse ses çıkarmıyor diyelim! Geçen hafta oynanan Adana Demirspor-Balıkesirspor maçında hakem resmen Balıkesirspor’un iki net golünü yedi. Birçok takım teşvikle ligde kalırken hoca olmayıp, hocayım deyip kendine pay çıkaranlar hava ve çaka satıyor. Prim yapıyor. Türk futbolu televizyondaki bazı diziler gibi yönetiliyor. Hocalara kısıtlama getirilmeli bir takım çalıştırmalı. İkinci takıma gidemezler doğrusu bu olmalı.

Bu öneriyi TFF'ye Profesyonel Futbolcular Derneğimi vermeli. Ayrıca bir takımın sezon içinde 2'den fazla teknik adam değiştirmesinin de ciddi yaptırımları olmalı. Hem profesyonel futbolcular hem de TÜFAD teknik direktörlerin hakkını savunmalı. Asıl işin ciddi boyutu sendika olmalı. Tabii buna kapitalist egemenler izin vermiyorlar Geçmişte Galatasaray’ın eski futbolcusu merhum Metin Kurt bunun için çok kavga vermişti. Sendika olmadan olmaz. TÜFAD başkanı yıllardır aynı kişi. Hiç başarılı hocalarına sahip çıkmıyor. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyor.

Başarısız hocalar bir sezonda iki veya bilemedin üç takıma gidiyor. Takımları kümeye atıyorlar. Başarılı hocalar kıyıda köşede bekliyor. Arkasında dayısı olan milli takıma, canı sıkıldı mı buradan paralı kulüp takımlarına buradan beş maç sonra kovuldu mu doğru mili takıma yardımcı hoca olması garanti. Bakıyorsun 2-3 haftada bir teknik adam kovuluyor. TÜFAD Genel Başkanın sesi çıkmıyor. Boş işlerle değil antrenörlerin hakkını savunmalı. Antrenörlük yapan birçok ismin diploması yok. Bakıyorsun bu diplomasız ve başarısız teknik adamlar bu yılda üç sözleşme yapıyor. Başarılı olanlar da kenarda sığıntı gibi bekliyorlar. Niye? Onların arkaları yok. Böyle hocalar olunca Denizli'nin Ankaraspor'un Akhisar'ın ve Eskişehirspor’un düşmesine zemin hazırlanıyor. Bir de kovuldukları takıma 3 hafta sonra yeniden gidiyorlar! Anlamak mümkün değil. Her teknik adam bir kez sözleşme hakkı olmalı. Diğer hocaların haklarını gasp etmemeli. Her kulübe de sezonda 2 teknik adam en fazla. Eğer ikiden fazla sözleşme olursa Kayseri ve Denizli gibi kümeye giderler.

Bu konuda ciddi yaptırımlar olmalı. Ama kimin umurunda! Puan silme, transfer yasağı vs gelmeli. Kulüp satışlarını da engellemeli İl ya da ilçe adı ama kişinin takımı olmaz Kişi kulübe başkan ya da yönetici olur ama kulübün imkanlarını kullanmasına izin verilmemeli. Para hareketleri daha şeffaf ve denetlenebilir olmalı ve çok sıkı bir disiplin getirilmeli. Yönetim kendi döneminden sorumlu tutulmalı, ülkelere izin verilmemeli! Öz kaynak zorunlu olmalı 25 kişilik sezon planlamasındaki takımın %25 kontenjanı en az özkaynak olmalı. Yabancı oyuncu sayısı düşürülmeli. Bunlar yapılmayınca, ikinci ve üçüncü lig maçlarında son haftalarda her türlü yol oluşuyor! Paraların çantaların içinde gittiği birçok maçta kümede kalan takımlalar hocaların katkıları ile değil, teşvik primi katkılarıyla oluyor! Kimse kimseyi kandırmasın!