Siz bakmayın öyle kendi halinde dönen dünyanın içindeki insanların görünen hallerine, yansıttıkları ışığa...

Kimi; tüm yaşanmışlıklarını bastırıp hiç bir şey olmamış gibi salıyor dış dünyaya hem ruhunu hemde bedenini. Öyle başarılı ki gizlenme konusunda herkesi kandırdığı gibi kendini de kandırmakta çok başarılı gün içinde takındığı tavır ve büründüğü rol ile, tââ ki akşam olup evine yani kendi gerçek dünyasına dönüp yalnız kalana dek!

İşte asıl büyük olaylar o dört duvar arasında başlıyor ve sabahın ilk ışıklarına kadar soğuk terler arasında savaşını sürdürürler , sonra gün ağarır. Gizlenmeye yani hem kendini hem yaşamın içindekileri kandırmaya devam ederler...

Kimi : tüm yaşanmamışlıklarını ayyuka çıkarıp bambaşka bir hal içinde dış dünyaya salıyor hem bedenini hemde ruhunu. Bir daha mı gelecem bu dünyaya diyerek fütursuzca ve saygısızca sürdürüyor yaşamını ama aslolan bu değildir, yani yansıttığı karakteristik yapısının altında bastırılmış duyguları barındırdığından ayakta kalma yönünde gizlenme adına seçtiği bir yoldur ona göre bu.

Tââ ki akşam olup kendi gerçek dünyasına dönene kadardır onun da geçerliliği.

İşte yine başlayacaktır sorgulamalar eşliğinde gün ışıyana dek verdiği savaşı. Esasında öyle naif öyle kırılgandır ki ama bu yönünü dört duvarının arasında sadece kendi bilir.

“Ben bu değilim” demeler lakin bir kez giymiştir o rolü üzerine ve almıştır o uzunca olan yolunu.

Ezilmemek adına ezmek zorunda hisseder...

Kimi : tüm yaşanmışlıkları içinde elle tutulur, ciddiye alınır yorgunlukları yoktur yaşama dair ama hep bir hüzün hep bir zırlama haline bürürler hem ruhunu hemde bedenini.

Onun da yaşama tutunma adına seçtiği yoldur bu kendini aciz ve savunmasız göstermek. Takındığı bu tavır etrafında bulunanlara “yardım etmeliyim” hissiyatını verir ve başarılı da olur bu konuda, hiç dara düşmez çıkarları uğruna  sözümona..

Ama yine Tââ ki evine yani kendi gerçeğine girdiği ana kadardır onun da hükmü ve yine deli sorular YİNE KARA GECELER...

Kimi kişiler de vardır ki sanırsınız ki ; “oh hayat ona güzel”. İki dirhem bir çekirdek görüntüsüyle,yüzünde her daim sabitlenmiş bir gülümseme ile dolanır durur yaşanmış ve yaşanmamışlıkları arasında dış dünyada .

Bastırdıkça bastırır iç dünyasının hazin öyküsünü ve gülmek, sürekli gülümsemek zorunda bırakarak hem ruhunu hemde bedenini gizlendiğini düşünür oysa ne yazık ki onun da tââ ki akşam olup kendi dünyasına girene kadardır ayakta kalma savaşı ve yine ne yazık ki cevapsız onlarca sorular eşliğinde günün ışıkları karşılamalar...

Ne büyük olaylardır bunlar “yaşamak zorundayım” adı altında gizlenmeye çalışırken çekilen eziyetler...

Gerçekten dış dünyada kimse orjinalini yansıtmıyor belki de yansıtamıyor ama bu daha yorucu değil mi?

Nerelerde yanlış yapıyoruz acaba?

Bu yazımı okuyan sevgili gönül dostum : sakın bu büyük olayların dışında tutma kendini, iyi biliyorsun ki sende bu olayların içindesin, tââ kendi gerçeğinin içine yani evine düşene dek, sonra soğuk sorgulamalar, haksız mıyım?

Bence herkes Ciddi manada silkelenmeli ve olduğu gibi hareket etmeli ki hem kendine hemde bizlere zararı olmasın...

Gerçeğimizi yansıtacağımız günlerde buluşmak dileğiyle diyelim!