2023’te Türkçeyi Bekleyen Büyük Tehlike

Anayasa’nın üçüncü maddesinde Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir, ibareleri bulunmaktadır. Yine Anayasa’nın dördüncü maddesi, üçüncü madde hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez şeklinde olup böylece Türkçe Anayasa kalkanı içinde koruma altına alınmıştır.

1876 yılında 117 üyeden oluşan Osmanlı Mebussan Meclisinde 69 Müslüman, 46 gayri Müslüm bulunmaktaydı. Bu mebusta din olarak Müslüman, Ortodoks, Katolik, Musevi; etnik yapı olarak Türk, Rum, Kürt, Ermeni, Yahudi, Arap, Boşnak, Arnavut gibi çok sayıda ırktan mebus bulunmaktaydı

Geldikleri yörelerde kullanılan dil ile mecliste de konuşmakta olan Mebussan ve Ayan meclisi üyesi parlamenterlerin, meclis kürsüsünde yaptıkları konuşmaları yazmakla görevli kâtipler bu görevlerini yerine getirememişler, onların yerine bu görevi üstlenen Ahmet Mithat Efendi, her konuşulanı yazıya dökmede çok büyük güçlük yaşadığı için bir toplantında baygınlık geçirmişti.

II. Abdülhamit bu karışıklığın farkına varmış ve daha sonra Türkçe bilmeyen kişilerin milletvekili olamayacağı şartını getirerek en azından mecliste konuşulan dilde birlik oluşturma yoluna gitmişti. Bu durumdan azınlıklar aşırı derece şikâyeteder olmuşlardı.

Dünya devletleri dildeki karmaşanın bir devletin iç yapısında oluşturacağı zararı öngördükleri ve bazıları bu durumu tecrübe ettikleri için ülkede düzeni hakim kılma adına ilkönce dilde birliğinin kurulmasının gerektiğine inanmış ve kendi dillerini resmî dil statüsü hâline getirerek dil üzerinden oluşacak kargaşayı önlemeye çalışmışlardır.

Dünya dillerinin ilk başlarda 7 bin civarında olduğu ve daha sonra bazı dillerin yok olmasıyla bu sayının 3 bine kadar düştüğü bilinmektedir. Bugün Birleşmiş Milletlere üye 206 devlet bulunmaktadır. Bu durum, her dilin resmî dil olma şansının olmadığını göstermektedir. Bu tablo altında azınlıkların resmî dil olma, ana dilleriyle eğitim alma taleplerinin çok da mantıklı olmadığını göstermektedir.

Dünyadaki devletler kendi içlerindeki dil sorunlarını çeşitli yollarla çözmeye çalışmışlardır. Şu anda Dünyada altı çeşit dil politikası uygulanmaktadır:

Birincisini, tek dilin konuşulduğu, azınlıklar ile dil sorununun yaşanmadığı ülkeler oluşturmaktadır ki bu durumda sadece İzlanda devleti bulunmaktadır. İzlanda dilini İzlanda dışında konuşan olmadığı gibi İzlanda içinde başka bir dili konuşan topluluk bulunmamaktadır.

İkincisini tek ulusal dil politikasının uygulandığı Türkiye ve Fransa gibi ülkelerin oluşturmuş olduğu grup oluşturmaktadır. Farklı kimlikler ve göçler nedeni ile nüfusta çok dillilik olmasına rağmen o ülkede başka bir dilde eğitim yoktur. (Azınlıkların konuştuğu dil başka bir devletin resmî dili de değildir, Türkiye örneği)

Üçüncü grupta çoğunluğun konuştuğu dil baskın olmaktadır. Ama burada da anayasal ya da resmî bir statü yoktur. İki dilli eğitime imkân verilmiştir. Amerika bu grubu oluşturmaktadır. Zaten İngilizce baskın dil olduğu için orada da dil üzerine bir sorun bulunmamaktadır.

Dördüncü grubu bölgesel dili esas alan gruplar oluşturmaktadır. Eyalet sisteminin hakim olduğu Belçika bu gruba girmektedir. Belçika’nın bazı bölgelerinde Flamanca, bazı bölgelerinde ise Fransızca konuşulmakta, halk dilini konuştuğu devlete kendisini daha yakın hissetmekte ve bu ülkeler bu kişiler vasıtasıyla Belçika’ya baskı yapma şansına sahip olmaktadırlar.

Beşinci grupta iki resmî dil bulunmakta fakat diğer dillerde de eğitim olanağı bulunmaktadır. Kanada bu duruma örnektir. Zaten orada da herkes İngilizceyi bildiği için İngilizce resmî dil konumuna gelmiştir.

Altıncı grubu, çok dilliği kabul eden dilsel çoğulculuğu amaçlayan gruplar oluşturmaktadır. Bunlar resmî alanlarda tek dilin egemen olmasını ister ve kendi dillerini dayatmaya çalışırlar, eski Sovyetler Birliği ve Yugoslavya bu duruma örnek teşkil etmiştir ki bu devletler de bu duruma fazla dayanamamış ve yıkılmıştır. Rusya eski devletlere hâlenkendi dilini dayatmaya çalışmaktadır.

Dil üzerinde birlik oluşturmayan milletlerin geleceğinin tehlike altında olduğu ve bu devletlerin dış müdahaleye açık hâle geldiği görülmektedir. 2023 seçimlere hazırlanan ve bu nedenle yeni anayasa çalışmaları içine giren Türkiye’de bazı partiler ana dilde eğitim adı altında çok dillilikten bahsetmektedirler.Bu durum Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği için çok büyük tehlikeyi barındırmaktadır. Herkesin bu konuda çok dikkatliolması gerekmektedir. Yoksa Osmanlı’nın son dönemlerinde olduğu gibi yeni sorunlar yaşamamız kaçınılmaz olacaktır.