Çağımızın öğretmeni; aydın bir vatandaş, dünya sorunlarına duyarlı bir kişi ve mesleğinin yeterli bir üyesi olan öğretmendir. Öğretmenin “aydın” olması, onun toplum liderli olabilmesinin temel şartlarındandır. Aydın olmayan öğretmen, sıradanlaşır, bu da öğretmenin toplumun lideri olmasına engel teşkil eder. Dünya ile bağlantısını kesen bir kişinin, günümüzde kaliteli öğretmen olabileceğini söylemek mümkün değildir. Nihayet mesleğinin yeterli bir üyesi olmak, kaliteli ve idealist öğretmen olmanın olmazsa olmaz şartıdır.

Öğretmenin ruh yapısını meydana getiren karakterleri N. Topçu şöyle özetlemiştir:

1-Öğretmen, her şeyden önce hayatımızın sahibi olmaktan ziyade sanatkârdır. Balını yemeyip yaptıktan sonra bize bırakan arının bu hareketinin şuurlandırıp bir ideal haline getirirseniz, onda öğretmeni bulursunuz.

2-Öğretmen, geçeceği yol bütün engellerle örtülü olduğu halde, buna tahammül etmesini bilen, tahammül etmesini seven idealcidir. Öğretmen başarısızlığının, zaaflarının sebebini daima arayarak düzeltmeye çalışır. Gandi, talebesinde bir hata görürse, bunun sebebinin nefsindeki kifayetsizlik olduğunu kabul ederek oruç tutuyordu. Öğretmen, kaderin karşısına çıkardığı engellerle mücadele ederken, sonuna kadar, nefsinden fedakârlık yapmayı göze alabilen cesur insan olmalıdır.

3-Öğretmenlik sevgi işidir, ruh sevgisidir. Öğretmen halk gibi, her yaşayan gibi yaşayamaz. Herkesin sevinip güldükleri gibi, sevinip gülmesine “Bizim bildiklerimiz” mânidir.

4-Öğretmen, hepimizin her an muhtaç olduğu doktordur.

Öğretmen, bizim ruh yapımızın sanatkârıdır. Böyle olunca da ondaki sakatlıkların hepsinden sorumludur.

Eğer çocuklar büyüklerden daha kurnaz, yaşlılarsa çocuklardan daha ümitsiz bir hayatın kurbanı haline gelmişlerse, orada öğretmen yok demektir. Ve o diyarda öğretmenlik iflas etmiştir.

Öğretmen toplum düzenimizin bekçisidir.

Karakterlerdeki dengesizliğin, medeni terbiyedeki düşüklüklerin sorumlusu öğretmendir.

Biz kibirli isek, o sorumlu… Biz sabırsız isek, yine öğretmen sorumlu… Biz bütün bunlardan habersiz isek, bundan da öğretmen sorumludur.

Bize sorumluluğun ne olduğunu bilen öğretmen lazımdır. Bu öğretmen sabrın üstadı, ilmin hakikat olduğu için hayranı ve ruhlara hakikat tohumlarını ektikten sonra, onlardan feyiz almanın değil, onlardan mesul olmanın aşığı, hizmet ehli ve sonsuzluğa imanın sahibi insan olacaktır.

Milli eğitim demek öğretmen demektir. Kitap, program, sınav ve bütün öğretim meselelerini çözümleyecek olan bir milletin muallim ordusudur. Bu işlerin Bakanlık teşkilatı tarafından tepeden yönetimi, öğretmenin ilmi ve fikri özgürlüğünün inkârı, bu hürriyetin adeta köleleştirilmesidir.

Özgür olmayan öğretmen, öğretmen değildir. Fikir ve kültürün mahkumiyeti, en az vatan toprağının esaret altında kalması kadar acıklıdır.

Öğretmenin millet ruhunun yapıcısı olduğuna inanmayan bir zihniyet, öğretmeni basit bir memur kadrosu haline koyar ve her tarafından çiçeklenecek kültür ağacını kökünden baltalar.

Cumhuriyetin 98. Yıldönümünde hâlâ öğretmenliği tartışıyorsak, cumhuriyetin hedeflerine ulaşmadığımıza hükmedebiliriz.

Atatürk’ün “dünyanın her yerinde öğretmenler, toplumun en fedakâr ve saygıdeğer insanlarıdır” sözü maalesef bizim için geçerli değildir. Öyle olsaydı akademik başarıları en üst düzeyde olan gençler, öğretmenlik mesleğine yönelirlerdi. Maalesef öğretmenliğe yönelen gençlerimiz, başka hiçbir yere yönelemeyen gençlerimizden oluşmaktadır. Neredeyse bir asırdan beri öğretmenlik mesleğini istediğimiz düzeye getirememekten rahatsızlık duyuyoruz. Bu rahatsızlığımız Cumhuriyet’i dolu dolu yaşamamıza da engel teşkil etmektedir. Cumhuriyet’i kutlarken cumhuriyet neslini yetiştirmekle yükümlü gençlerimizin öğretmenlik mesleğine yönelmeleri üzerine yeniden ve daha bir etraflıca düşünmek zorunda olduğumuzu unutmayalım. Öğretmenler toplum mühendisleri olarak cumhuriyet neslini yetiştirmekle ödevli olduklarına göre, gençlerin en seçkinlerinin öğretmenlik mesleğine yönelmelerini sağlamak için her türlü tedbirin alınması şarttır