Trabzonspor’u yönetenler, hatta Trabzonspor için ter akıtanlar iki şeyi aklından çıkarmamalıdır. Bunlardan birincisi dostlarının beklentileri, ikincisi de düşmanının tavrı ve tarzıdır.

Bu iki kriter başarının anahtarı, ayakta kalmanın yegane temeli, kazanımlarını korumanın olmazsa olmazıdır.

Dostlarımızın beklentisine göz atarak makalemize başlayalım: İlk olarak bana göre Trabzonspor taraftarlığı konu olunca başa yazacağım KAZIM KOYUNCU’yu dinleyelim, bakalım ne demiş: “Benim için Trabzonspor, en güçlülere karşı koyan ve herkesi yenen hayali kahramandı. Öyle bir kahramandı ki statükoyu bile devirmişti.” Bir de büyük halk ozanı, Türk halk müziğinin güçlü sesi MUSA EROĞLU’na kulak kabartalım bakalım o ne demiş; “Sadece paranın değer sayıldığı düzene mertçe bir itirazdır Trabzonspor”. Çok onurlu, çok yerinde ama bir o kadar da sorumluluk yükleyen nasihatler bunlar. Üç aşağı beş yukarı dostlarımızın beklentilerini anladık.

Şimdi de düşmanı tanıyalım: Biraz eskilere gidelim ve Trabzonspor tarihinin en büyük travmasının baş aktörü ALİ ŞEN’i dinleyelim (1996’da Aygün’ün kafasının yarılması sorusu üzerine); Aygün'ün kafasından ufak bir kan lekesi vardı. Doktora sordum "Durum nedir?" diye. “Efendim mühim bir şey değil” cevabını verdi. “Derhal kafasını sarın, Aygün mumyaya dönecek. Bir tek gözlerini göreceğim. Bu vaziyette otelin içinde bir tur atacak” talimatını verdim (hile). Şimdi de daha da sıcak bir travma olan 2011 şikesinin baş aktörü Aziz Yıldırım’ı dinleyelim. “Şike yaptıysam Fenerbahçe için yaptım.” (Ne şikesi kardeşim kanıtlanırsa istifa ederim demediği gibi bir de bununla kongrede övündü)

Yakın tarihe mercek tutarak her iki taraftan da örnekler vererek dostlarımızın beklentisinin ne denli büyük, düşmanlarımızın sinsiliğinin ve kumpaslarının da ne denli devasa olduğunu gördük sanırım..

Peki tüm bu tecrübeler ve yaşanmışlıklar ışığında biz ne yapıyoruz biraz da ona bakalım: Kazım Koyuncu’nun beklentisi olan Statükoya direnebilir muyuz mesela? Veya Musa Eroğlu’nun deyimiyle paranın itibar gördüğü kirli düzene mertçe itiraz edebiliyor muyuz? Diğer taraftan Ali Şen gibi, Aziz Yıldırım gibi sportmenliğe aykırı yollara sapıp, siyasilerle kol kola yürüyenlerin oyunlarını bozabiliyor muyuz mesela?

Ufak bir beyin jimnastiği yaptım ve geldiğimiz bu noktada gördüm ki, statükoya direnmek bir yana kazandıklarımızı bile hırsızlardan koruyamıyoruz. 2011’de yaşanan ağır mağduriyetin yaraları henüz sarılmadan benzer bir operasyonla 2020’de de kazanımlarımız elimizden alındı. En kötüsü de biliyor musunuz? 2011 sonrası en azından meseleyi mahkemelere taşımışız, İstanbul sokaklarında eylemler, mitingler düzenleyip Musa Eroğlu’nun deyimiyle mertçe itiraz etmişiz. Oysa 2020’de ne mahkemeye gidebildik, ne sesimizi duyurabildik. Diğer taraftan Ali Şen, Aziz Yıldırım gibi yan yollara sapan şer odaklarına her gün yenileri ekleniyor. En son örnek olarak da Göksel Gümüşdağ’ı sayabiliriz.

Meramımızı anlattık o zaman konuyu bağlayalım. Hatırlar mısınız, okullar tatile girince öğretmenlerimiz okuma, tekrar, ezber gibi ödevler verirdi ya öğrencilerin unutmasın bıraktığı üniteden devam edebilsin diye. Benimki de o hesap, liglere 15 gün gibi (bence uzun) bir ara verilmişken (milli ara) hafızanızı taze tutayım dostu düşmanı unutmayın istedim.

Saygılarımla…