Ormanlar ülkelerin stratejik, ekonomik ve sağlık pınarlarıdır. Bu nedenledir ki, Gazi Mustafa Kemal: “Uygarlığın temelinde var olanların arasında ağaç, çiçek ve yeşillik bulunmaktadır. Bunlar olmadan uygarlığın korunması mümkün değildir. Yeşillikle her şey tamamlanır; gözle görünür bir rahatlama, elle tutulur bir gelişme içine girilir” demiştir. Gazi bunu sadece söylemde bırakmamış, 1929 yılında bu hassasiyetini Yalova’da “Yürüyen Köşk”ün inşasında köşkün ağaç dallarına denk gelmesi sonucu bulunduğu yerden dört metre kaydırtarak örnek olmuştur.

 Madencilik adına memleket köstepek yuvasına döndürüldü. Pek çok huzur ve yaşam alanı taş ocakları ya da siyanür ile zehirlenerek yaşanmaz alanlara dönüştürüldü. Köyler boşaltıldı ya da terk edilmek zorunda bırakıldı. Sıkça güvenlik güçleri ile halk karşı karşıya geliyor. İstenmeyen manzaralar ortaya çıkıyor. Ancak asla bu konuyu ciddi şekilde ele alıp, bir çözüm bulalım yönünde herhangi bir girişimin olmadığının son örneğini Rize’nin İkizdere İlçesine ait İşkencedere Vadisi’nde görmekteyiz.

Köylüler, bulundukları ormanlık yaşam alanlarını korumak için gayret göstermekteler. Başarırlar mı bilinmez. Bilinen somut bir gerçek var ki, ormanların tahrip edilmesi yarardan çok zarar getirmektedir. Özellikle Doğu Karadeniz bölgesinde son yıllarda HES’ler nedeniyle yaşanan ekolojik dengenin bozulması sonucu sel taşkınları oluşmaktadır. Zira HES projeleri sonucunda dere yatakları değiştiği gibi, binlerce flora ve endemik bitki örneği, hektarlarca çam ormanı yok edilmiştir. Halbuki ilkokul eğitimimiz sırasında bize “ağacı sev, yeşili koru” diye öğretmişlerdi. Ancak bir metre karda Sürmene Çamburnu’nda yedi yerde birden orman yangınının çıkabileceğini öğretmemişlerdi.

“Davul zurnanın yanında kemençe sesi pek duyulmaz”. Köylünün doğayı korumak adına feryadını kim duyar? Doksanlık nenenin:  “burası benum evum, başka yerde yaşayamam!” feryadı duyulmamış olmalı ki, İşkencedere Vadisi’nde yaşayan köylüler bu kez duyulur ve ağaçların kesilmeleri durdurulur  umuduyla ağaçlara çıkıp dallarına tünediler. “Bir doğa katliamına izin vermeyiz. Deremize, suyumuza, ormanımıza, yaşam hakkımıza  sahip çıkıyoruz” diye bağırdılar. Köylülerin sesi duyulur mu? Kim bilir?!