Cumhurbaşkanı Erdoğan, 18 yılda her alanda hizmetlere imza attıklarını ama eğitim, öğretim ve kültürde arzu ettikleri ilerlemeyi sağlayamadıklarını söyledi. Erdoğan, “Önceliğimizi evlatlarımızı hakkıyla yetiştirmek olarak değiştirmemiz şarttır. Bu müfredat tadilatının ötesinde topyekun eğitim öğretim reformunu gerektirir” diye konuştu. Bu itiraf daha önce de yapılmıştı. Bu bir özeleştiridir. İnsanın özeleştiri yapması elbette büyük bir erdemdir

Osmanlı’dan Cumhuriyete ülkemizin bu süreçte yaşadığı tartışmaların merkezinde hep geleceğimizi nerede arayacağımız sorusu yatmıştır. Sonuçta, ülke ve millet olarak kendimizi kontrolsüz bir Batılılaşma fırtınasının içinde bulduk. Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek için çıkılan yolun en sığından, en bayağısından, en çarpığından bir Batı taklitçiliğine dönüşmüş olması, Cumhuriyetimizin en büyük kaybıdır. Bu kayıp da ancak bütüncül bir eğitim reformu ile telafi edilebilir.

Yapılması gereken kendi medeniyet birikimi ve hedeflere uygun nesiller yetiştirmektir. Türkiye’nin 2053 vizyonunun ana fikrini bu konu oluşturmalıdır. Ülkemizin geçmişten bugüne eğitim öğretim sistemi, çocuklarımıza sadece maddi bilgi yükleme üzerine kuruludur. Her okul seviyesinde öğretime ağırlık verilirken, eğitim kısmı ihmal edilmiştir. Bu tespitler de çok yerindedir. Burada sistemin eğitimi öncelemesi gerektiğine işaret vardır. Bunun için öncelikle eğitimin genel amaçlarının yeniden tartışılmasının gerektiği açıktır. Şu andaki eğitimin amaçları 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda yer almaktadır. Unutulmamalı ki bu kanun, 1971 muhtırası ile hükümet olan askeri vesayetli bir hükümetin çıkardığı kanundur. Askeri vesayetin gölgesinde çıkarılmış bir “insan yetiştirme düzeni” nin kendi medeniyet hedeflerimize göre insan yetiştirmesini beklemek boşunadır; nitekim 1973’ten beri hangi görüş ve fikir iktidar olursa olsun, yetiştirdiğimiz insan tipinin hep aynı kaldığını gördük. Fikri iktidarın kurulamamasının altında da büyük oranda sistemin temel kanunu yatmaktadır. Fikri iktidarın olabilmesi, kendi olabilen, kendi medeniyetinin gereklerine uygun nesiller yetiştirebilmek için gerekli atılımları yapmak şarttır. İnsan yetiştirme sistemimizin fikrin iktidarı nı gerçekleştirebilmesi için öncelikle eğitimin amaçlarını masaya yatırmak, tartışmak ve yeniden yazmak gerekir. Askeri bir yönetimin yapmış olduğu anayasa ve askeri bir yönetimin yaptığı bir eğitim temel kanunu ile reform yapmak görüldüğü gibi mümkün değildir. O zaman işe amaçlardan başlamak gerekir. Amaçlar eğitim sisteminin “niçin?” sorusuna cevap teşkil eder. “Niçin okullar var?” Sorusunun cevabı, bize nasıl insan yetiştireceğimizin ipuçlarını verir. O zaman toplu bir reform, bütüncül bir kökten değişikliği gerektirir. Sadece müfredat değiştirerek istenilen insan tipini yetiştirmek güç, hatta imkânsızdır. “Nasıl bir eğitim reformu olmalı?” sorusu, kesinlikle bir “eğitim bilim kurulu” marifetiyle cevaplandırılmalı ve tartışılmalıdır.

Okul öncesinde ve ilkokulda tek ihtiyacımız olan, değerlerini iyi bilen, inancına, kültürüne, tarihine, diline sahip çıkan, ailesine ve toplumuna karşı sorumluluklarını özümsemiş insanlar yetiştirmektir. Ortaokul dönemini çocuklarımızın zihni ve fiziki kabiliyetlerini keşfetmeye, onları geleceğe, doğru alanlarda hazırlamaya yönelik bir anlayışla şekillendirmeliyiz. Çocukların böyle bir donanımla yetişmeleri, askeri vesayetin yürürlükteki yasaları ile mümkün değildir.

Lise dönemini artık ruhu zenginlemiş, kendini tanımış, yapabileceklerini bilen gençlerimizin somut alanlara yönelecekleri bir eğitim öğretim süreci olarak tasarlamalıyız.  Maalesef liseyi 12 yıla çıkararak eğitim sisteminde en büyük yanlışı yaptık. Bu on iki yılda ne oluyor? Son sene(12. Sınıf) tamamen test çözme dönemi olarak kullanılmaktadır. Çocuklar ilkokul ve ortaokulda az da olsa kitap okuyorlar ama lisede o kadar çok dersle boğuşurken oturup da kitap okumak onlara çok büyük bir yük geliyor; kitap okumuyorlar, test çözüyorlar. Bu kadar ders yükü altında ezilen gençlerin kitap okumalarını istemek de haklı bir talep değildir. Kitap okumayan gençlerin kendini tanımaları ve ruhen zenginleşmeleri de zordur.

Yükseköğretimi ise her safhasıyla milletimizin fikri iktidarının üretim merkezleri haline dönüştürmeliyiz. Yükseköğretimde de durum liseden çok farklı değil; yükseköğretimde de öğrenci öğretim elemanlarının aktardıklarını tekrar öğretim elemanlarına aktarmak biçiminde bir yükseköğretim hizmeti görüyor. Burada da “fikri hür, vicdanı hür” insanlar yetiştirmeyi başaramadığımızı itiraf etmeliyiz. Oysa Cumhurbaşkanımızın dediği gibi “Bunu başardığımızda, kendimizle birlikte tüm insanlık için aydınlık bir geleceğin kapısını açmış olacağımızdan ben şüphe duymuyorum”. Evet, bunu başarmak zorundayız, ama nasıl? Tekrar ediyorum: Türk eğitim sistemini amaçlardan başlayıp, bütün süreçleriyle yeniden kurgulamak zorundayız. Bu inşada Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, “Tek vazgeçilmezimiz inancımızın naslarıdır”. “Onun dışındaki her şeyi geleceği kucaklayacak şekilde yeniden yorumlamak, yeniden üretmek mümkündür ve bunu yapmak zorundayız.
Erdoğan, hükümet olmak ile muktedir olmanın, muktedir olmak ile iktidar olmak arasındaki farkın herkesçe iyi bilindiğini ifade ederek, “Aynı şekilde gerçek iktidarın, fikri iktidar olduğunu da gayet iyi biliyoruz.” Şahsen bu konuda kendimi biraz mahzun hissediyorum. Samimi bir muhasebe ile geçtiğimiz 18 yılda her alanda tarihi eserlere ve hizmetlere imza attığımızı ama eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum. Genç bir nüfusa sahibiz hamdolsun ama medeniyet tasavvurumuzu layıkıyla hayata geçiremiyoruz. Medyamız en modern altyapıya sahip ama bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor. İlimde, sanatta, kültürde hep benzer sıkıntılarla karşı karşıyayız. En haklı olduğumuz konularda bile dünyaya kendimizi anlatamıyoruz. İşte bunun için de fikri iktidarımızı hala tesis edemediğimiz kanaatindeyim” dedi. Erdoğan, fikri iktidarı siyasi kadroların değil ilim, sanat ve hikmet insanlarının inşa edeceğini kaydetti. Fikri iktidarın yolu fikri reformdan geçer. Fikri reform da “eğitim bilimi kurulu” ndan oluşan bir kadro ile inşa etmek hedefe ulaşmamızı kolaylaştıracaktır. Cumhurbaşkanımızın eğitim reformunu siyasilerin değil de eğitim, sanat ve hikmet insanlarının yapabileceğine dikkat çekmesi üzerinde durulması gereken önemli husustur. Eğitimi baştan sona yeniden inşa edecek bir reformun, siyasilerce değil eğitim bilimi kurullarının marifetiyle olması fikri iktidarın yolunu açacaktır.