Hicret'in 4. yılı. Birer yıl arayla; Medine'de 2 doğum, 2 bayram, 2 ay parçası.
Yeryüzünün en hayırlı dedesinin gözbebekleri doğuyor. Fatımatüz Zehra'nın körpecik fidanları; Ali’yi Mürteza'nın eşsiz kahramanları doğuyor.
Cennet gençliğinin 2 Seyyidi. Ehli Beyt'in ilk nazlı çiçekleri. 2 ay parçası; merhaba diyor, o incecik sesiyle. İsimlerini Rahman koyuyor, Cebrail nefesiyle.
Siz onlara; Allah'ın 2 lütfu diyin. Birinin adı Hasan; diğerinin Hüseyin. 
Zaman; saadetli günleri yaprak yaprak okurken, Onlar peygamber dizinde büyüdüler. Ve zaten onlar; semada büyüktüler.
Bir gün; peygamberlerin incisi oturuyorlar. Hasan'la Hüseyin; birbirlerini yakalama oyunu oynuyorlar. Buyurdular: 
-Ha gayret Hasan; göreyim seni, yakala Hüseyin'i.
Hz. Ali:
-Yaa Resulallah diyor; Hüseyin'den taraf olmanız gerekmez mi? Hüseyin daha küçük. Resulullah buyuruyorlar: 
-Baksana! Cebrail'de Hüseyin'i tutuyor. Ha gayret Hüseyin; göreyim seni diyor.
Yine birgün; efendimiz, Ashabıyla yürüyorlar. Hz. Hüseyin arkadaşlarıyla oynuyor. Peygamberimiz, ellerini açıyor. Hz. Hüseyin bir oraya bir buraya kaçıyor ve gülerek yakalıyor O'nu; Nebiler Serveri. Öpüyor, kokluyor, öpüyor. Sonra zamana ve mekâna sesleniyor: 
-Hüseyin bendendir. Ben de Hüseyin'denim. Allah'ı seven; Hüseyin'i sever. Hüseyin; torunlardan bir torundur.
Ve birgün; Cebrail bir haber getiriyor. Hüseyin; Fırat kıyısında şehit edilecektir. Orası; üzüntülü, tasalı, mihnetli ve belâlı bir yerdir. Kermübelâdır. Orası; Kerbelâdır. 
Hicret'in 61. yılı...
Aylardan Muharrem. Kan renginde Fırat. Ve dudaklar susuz, yürekler susuz. 
Kerbelâ'da bir oğul var. Yoluna; oğullar feda. Bir torun; Kerbelâ'da. Dedesinden 50 yıl uzakta. O'nun gibi bembeyaz giyimli, bembeyaz yüzlü...
Atının üzerinden sesleniyor; merhametten yoksun olanlara:
-Ben; Peygamberiniz Aleyhisselam'ın kızının oğlu değil miyim? Ben; Hz. Muhammed Mustafa'nın torunu değil miyim? Şehitler seyyidi Hamza; babamın amcası değil mi? Çift kanatlı şehit Cafer; benim amcam değil mi? 
Kerbelâ'da bir oğul var. Çevresinde yeminler ediliyor şehadete. Ve bir bir toprağa düşüyor yiğitler. 
Ehli Beyt'in solan ilk çiçeği; Aliy'ül Ekber'di. Sonra; sıra sıra soldu civanlar...
Abd Bin Abdullah Bin Cafer...
Muhammed Bin Abdullah Bin Cafer...
Abdurrahman Bin Akil...
Cafer Bin Akil...
İşte bakın! Biri daha yürüyor şehadete. Hz. Hasan'ın oğlu Kasım. O'nun da yüzü ay parçası. Elinde kılıç; üzerinde gömlek ve pelerin. Ayak sandallarından birisinin bağı kopmuş. Başına bir kılıç iniyor...
Ve amca diyerek; yüzüstü düşüyor Kerbelâ'ya. 
Kerbelâ'da bir oğul var. Bir şahin var. Kucağında 3 yaşında bir Seyyid. Adı Abdullah. Ve bir ok; Abdullah'ı boğazından vuruyor. Hz. Hüseyin; kanla dolan avuçlarını yere boşaltıyor.
-Ya Rab; diyor. Bize göklerden yardım etmeyeceksen; hakkımızda ondan daha hayırlısını ihsan et...
Hicretin 61. yılı...
Muharrem ayının 10'u. Bir şehit var Kerbelâ'da. Tam 33 mızrak yarası. 34 kılıç yarası. 
Eyy Muhammed'im...Nerdesin, nerde?
Hüseyin'in başı bir yerde; gövdesi bir yerde. Bu; Hz. Zeyneb'in feryadıdır dedesine. 
Eyy Muhammed'im...
Sana; göklerdeki melekler salatü selâm getiriyorlar. Hüseyin'se; şu otsuz bozkırda, çölde; tozlara topraklara, kanlara bulanmış, azaları kesilmiş yatıyor.
Eyy Muhammed'im...
Senin kızların esir edilmiş. Zürriyetin hep öldürülmüş. Sabah yelleri; onların üzerine, toz toprak savuruyor. 
Abdullah Bin Abbas; o gün Medine'de, Resulullah Aleyhisselamı görür rüyada. Yanında; içi kan dolu bir bardak. Ve şöyle buyurur:
-Benden sonra; ümmetimin yaptığı şeyi biliyor musun? Hüseyin'i şehit ettiler. Bu; O'nun ve Ashabının kanlarıdır. Bunu; Allah'a sunacağım. 
Ya Resulallah...
Biz; asırlar sonra geldik. Eğer o gün olsaydık Kerbelâ'da; Allah'a kasem olsun ki, Ashabının Sen'i koruduğu gibi, korurduk Ehli Beytini. Ya da o uğurda verirdik canımızı...
Bu sözümüzün bir ispatı olarak...
Bugün Biz; Sen'in kapındayız. Taşıdığımız Ehli Beyt isimleri. Kimimiz Ali. Kimimiz Fatıma. Kimimiz Hasan ve Hüseyin. 
Ve iftiharla; senin ismini taşıyor çoğumuz...
Allah; ruhumuzu, senin kapında; Ehli Beytine lâyık olduğumuz bir anda alsın...
Ali Azhar'la; Zeynel Abidin'le, her asırda, Hüseyni çiçekler açarken; yanaklarında peygamber busesi. Ve her biri; senden bir koku taşırken, çağlara...
Allah; bizi onlardan ayırmasın...
Bizi senden; ve rızasından ayırmasın...
Bizi senden; ve rızasından ayırmasın...
Muharrem ayı münasebetiyle; Kerbelâ şehitlerimiz olan Ehli Beyt'in solan çiçeklerini rahmetle yad ederiz...
Selâm Ederiz!