Kısa adıyla İstanbul Sözleşmesi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla feshedildi. Sürecin bu noktaya gelmesinde en önemli neden toplumda yükselen tepki hareketleri.

“Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olarak bilinen İstanbul Sözleşmesi 2012 yılında İstanbul’da imzalandığı için bu ismi almıştı.

Sözleşme üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ailesi de eleştiri oklarının hedefinde oluyordu ki, KADEM sözleşmenin iptalinin ardından dikkat çeken bir açıklama yayınladı.

Şöyle: ‘Geldiğimiz noktada zemininden koparılmış ve toplumsal bir gerilim öznesi haline dönüştürülmüş durumda. Verilen fesih kararını da bu gerilimin bir neticesi olarak okuyoruz.’

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan fesih ile ilgili aslına bakılırsa öncesinde pek çok işaretler vermiş ve “Türk Kadınının Seçme ve Seçilme Hakkını Elde Etmesinin 86. Yıl Dönümü” programında şöyle demişti:

"İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere bu çerçevede zaman zaman yaşanan tartışmaların işin özünden ziyade hâlâ süren yanlış uygulamalarla ilgili olduğunu düşünüyorum.  Kimi yanlışları düzeltirken kimi yanlışlara yol açacak savrulmalara meydan vermeyeceğiz."

Devamında da kadının toplumumuzdaki kutsal değerine ve aile vurgusunda bulundu:

‘Türkiye ailesinin birer mensubu olarak görüyoruz.  Bu anlayışla aileye yönelik her saldırıyı, her tehdidi de doğrudan varlığımıza yapılmış kabul ediyoruz. Hak ve özgürlük arayışının erkeği ve kadınıyla herkes için aynı değere sahip olduğuna inanıyoruz. Zulüm kime yapılırsa yapılsın, şiddet kime yönelirse yönelsin, cinayetin faili ve maktulü kim olursa olsun, ayrımcılık kime karşı uygulanırsa uygulansın karşı çıkılması ve mücadele edilmesi gereken bir kötülüktür.  Kimse kimsenin mülkü olmadığı gibi kadının da kimsenin malı sayılması ve layüsel davranışlara maruz kalması kabul edilemez.’

Türk toplumu ailesi ile ayakta kalmış, aile dinamikleri ile büyümüştür.

Bize ne oldu ki aileyi besleyen büyüten kutsal değer haline getiren Türk Milleti Avrupa’dan sözleşme ithal edecek hale kadar geldi!

İstanbul Sözleşme Batı değerleri ile yazıldığı için bu toplumun kimyasına uymadı, uymazdı da.

Nasıl uyabilsin ki!

Aileyi birleştirme yerine bir beyanatla ailenin direğini(babayı) evden uzaklaştırma gerekçesi haline getiren bir uygulama.

Dileyelim ki bırakın kadın cinayetini tek bir kadının, genç bir kızımızın kılına zarar gelmesin.

Geleneksel değerlerimizden uzaklaştıkça manevi değerlerimize körleştikçe, hırsımızın kölesi oldukça aklımız duygularımızın ve nefsin önüne geçtiğinde hunharca olaylarla karşılaşıyoruz.

Öylesine üzülüyoruz ki biz bu noktaya nasıl geldik, nasıl getirildik?

Sözleşmenin uygulanmasından bu yana kayda değer hangi iyi gelişme olmuştur, aksine aile içi şiddet artmış, tahammülsüzlük körüklenmiş.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Fatma Betül Sayan Kaya’da sözleşmeye ilişkin ayrışma noktalarına işaret etti ve Ankara Sözleşmesi detayını vererek şunları aktardı:

"Bugün geldiğimiz noktada İstanbul Sözleşmesi'nin kutuplaşmaya yol açtığını görüyoruz. Bu ayrışma kutuplaşma bizi, 'İstanbul Sözleşmesi olmasa da olur. Aslolan hukuktur' noktasına getirdi. Farklı polemiklerin gündeme gelmesiyle İstanbul Sözleşmesi'nin yerine farklı bir sözleşmenin gelmesi zorunlu olmuştur.  Ankara Sözleşmesi hazırlıyoruz.”

Bu sözleşmeden çekilmenin siyasi boyutu var mıdır?

Elbetet ki vardır. Şöyle:

Türkiye kim ne derse desin bir erken seçim havasına ağırdan ağıra giriyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da MHP ile birlikte bulduğu yüzde 48-49’lara, BBP ve İşçi partisini de dahil ederek Saadet Partisi ve Yeniden Refahtan de oy alıp yüzde 50 artı birle bir dönem daha gitmek istiyor.

İşte burada Yeniden Rehaf Partisi ve SP’nin olmazsa olmazlarından birisi de İstanbul Sözleşmesinden çekilme şartıdır. Bence Erdoğan, SP ve Yeniden Refah liderlerinin ellerinde olan ve koz olarak kullandıkları İstanbul sözleşmesini de aldı.

Bakalım şimdi ne diyecekler