Galatasaray maçına geçmeden önce hafta başı yaşanan bir hadiseden bahsederek yazıma başlamak istiyorum.

Avrupa futbolunun lokomotif ekipleri hafta başı bir araya gelerek Avrupa Süper Ligi'ni kurduklarını ve Başkanlığına da Real Madrid’in başkanı milyarder iş adamı Florentino Perez’i seçtiklerini duyurdular. Florentino Perez kameralar karşısında yaptığı açıklamada tabiri caizse Dünya futbolunu sırtında taşıyan bu kulüplerin gelirlerini artırmak adına bir lig oluşturduğunu daimi 12 takima ek olarak 5-6 yeni takımın daha ekleneceğini ve basketbolda uygulanan Eurolig vari bir lig planladıklarını duyurdu. Yani kısaca mesele para dedi ve bombanın fitilini ateşledi.

Hal böyle olunca tüm futbol kamuoyu meseleyi para üzerinden, yayın hakları üzerinden, reklam gelirlerinin paylaşılması yada sponsorluklar üzerinden tartışırken, futbolun beşiği ingiltere’nin varoşlarından gelen bir çığlık bir anda kafaların başka bir yöne çevrilmesine neden oldu. Taraftar, kaba tabirle futbol sektörünün müşterisi sesini yükseltti ve “Created by the poor, stolen by the rich” pankartı ile sahaya indi. Türkçe meali "Fakirler tarafından yaratıldı, zenginler tarafından çalındı". Liverpool, Manchester City gibi bu ayrıcalıklılar liginin daimi üyesi olacak kulüplerin taraftarları dahi takımlarının bu zenginler organizasyonunda olmasına sıcak bakmadı, olur vermedi.

Hatta bir grup taraftar meseleyi bir adım ileri taşıyarak sokağa indi ve ‘’eğlencemizi size meze etmeyeceğiz, Futbol zenginlerin oyuncağı değil Tribün çocuklarının yaşam şeklidir’’ dediler bir yerde. Bu sert tokat sonrası kulüpler meseleyi tekrar gözden geçirme adına rafa kaldırdılar.

Açık söyleyeyim; Geçenlerde Galatasaray başkanının çıkışı, Zaman zaman Fenerbahçe camiasının dillendirmesi ve ara sıra Beşiktaş'ın üflediği ‘’Birkaç takım gelirlerimiz küçük takımlarla paylaşıyoruz’’ sözü de bu bencil kafanın ürünüdür. Hatta Türkiye’nin 3 büyütülmüşleri avrupalı emsallerinden farklı olarak birde hakemler tarafından korunmak ve medya kalkanı istiyorlar haberiniz ola, benden söylemesi.

Yine bir yolunu bulup meramımı dile getirdim, bir nevi zamana not düştüm şimdi geçiyorum günün maçına;

Kadrolar açıklandığında Abdullah hocanın fantaziye kaçmadığını, silahlarını saklamadığını, topunu tüfeğini sahaya sürdüğünü gördük. Abdullah hoca  Sakatlıklarından dolayı bir türlü birlikte oynatamadığı Djaniny, Ekuban, Bakasetas ve N'wakaeme 4'lüsünü birlikte sahaya sürmüş. 5 ve 24"de Bakasetas ile rakip kaleyi yoklayan Fırtına 'nın 25nci dakikada N'wakaeme ile bir topu da direkten döndü. Koca 45 dakika evsahibi Galatasaray'ın elle tutulur tek bir pozisyonu yok dersek abartmış olmayız.

İkinci yarı ilk yarıya nazaran daha temposuz ve daha yorgun bir Trabzonspor gördük. Son 4 maçını beraberlikle geçen Fırtına bu maçı da berabere mi bitirecek derken forvetleri yapamadığını dakika 75 de Edgar yaptı ve güzel bir golle takımını öne geçirdi. Golden sonra oyun Galatasaray'ın kontrolüne geçmiş gibi gözükse de golün başlangıcı olan serbest vuruş hariç ciddi bir gollük poziyona şahit olamadık. Buna rağmen elimizden 2 puanın kayıp gittiğini söylemeliyim, hemde bu beşinci hafta…