GEÇMİŞE DENSE DE MAZİ, BAKMAK LAZIM BAZI BAZI
 
Çok uzun süren forma rengi tartışmalarından sonra nihayet anlaşma sağlanıp İdmanocağı’nın da katıldığı yeni Trabzonspor’un kurulduğunu Öğretmen Okulu’nun bahçeside top oynarken öğrendik 13-14 yaşlarında...
Hemen sorduk; Forması ne renk?
'Bordo-Mavi' dedi haberi getiren, gırgır geçiyor sandık..
Hadi la dedik, o da her nereden çıktı!
‘Nihat Abi’nin (Karanis) kravatı Bordo-Maviymiş, oradan beğenmişler’ dedi.
Oysa, İdmanocağı’nın Sarı-Kırmızısı ile İdmangücü’nün Yeşil-Beyazından yola çıkarak farklı farklı senaryolar vardı forma konusunda..
“Forma ve şort beyaz olacak numara kırmızı, göğsünde Sarı-Yeşil bant..."
Ve daha niceleri!..
Ocaklılar formanın bir süre sonra Sarı-Kırmızı olacağını düşündüler..
Hatta bundan emindiler!..
İdmangüçlüler ise, ‘Yeşil-Beyaz olsa daha güzel olmaz mıydı?” dediler.
Ve bu düşüncelerini uzun süre korudular..
Ancak, Trabzonspor liglerde fırtına gibi esip kupaları, şampiyonlukları toplamaya başlayınca, Ocaklısı da, Güçlüsü de şunda hemfikir oldu: “İyi ki Bordo-Mavi olmuş, en güzel forma bizimkisi..

Birinci lige 'Ha çıktık ha çıkacağız' diye umutla başlanıp hüsranla sonuçlanan yıllarda kulübün müdavimi büyüklerin ceplerinde küçük defterler olurdu.
Birinci sayfasına fikstür yapıştırılır, sonra da maç sonuçları, kadrolar, golleri atanlar kaydedilirdi o defterlere..
Her maçtan sonra da hesaplar yapılırdı. 'Şundan galibiyet, bundan beraberlik şu kadar puan eder. rakiplerimiz de orada kaybeder, şurada berabere kalır'..
Ve sonunda Trabzonspor 1.Lig'e çıkardı!
Ancak öyle an gelirdi ki, en iyi niyetliler bile “Artık bu fark kapanmaz” deyip büyük bir üzüntü ve moral bozukluğuyla defterleri yırtıp atardılar.
Deplasmanda Balıkesirspor'la oynanan ve kaybedilip yarışa havlu atılan maçtan sonra da böyle olmuştu.
Büyükler defterlerini yırtıp atarken bizler boş mu duracaktık?
Hemen Yenicuma tayfasıyla organize olduk, ceplerimizi, avuçlarımızı taşlarla doldurduk, yönetim kurulu odasının bütün camlarını indirdik.
Tabi telefonla polis çağırdılar ve iki polis hepimizi toplayıp Merkez Karakoluna götürdü.
Önce nasihat ettiler, bizler de bir daha yapmayacağımız sözü verdik.
Ev adreslerimizi de alarak dayak yemeden bıraktılar bizi..
Hepimiz Hacıkasım ya da Yeni Cuma’daydık ama adresleri atmasyon yazdırdık tabi..
‘Çömlekçi Mahallesi gazoz çıkmazı numara 15..
Baba adı Niyazi Kaya!..
***
Televizyonun olmadığı, radyonun 2. Lig maçlarını hiç hesaba katmadığı, telefonla şehirlerarası görüşme yapmanın çok zor olduğu o dönemlerde, Genel Sekreter rahmetli Sebahittin Kundupoğlu maç oyanan  şehirlerin Gençlik ve Spor Müdürlüklerine ya da stadyumlarına bir şekilde bağlanır, merakla bekleyen kalabalığa açıklamada bulunurdu; Berabere ama iyi oynuyoruz, her an gol atabiliriz..
**
Berabere kalsak şampiyon olacağımız maçın ilk yarısını 1-0 önde bitirmemize rağmen 2-1 kaybedilen 96’daki Fenerbahçe maçı şokundan da büyük yıkımın yaşandığı PTT yenilgisinden sonra tam bir cenaze evine dönmüştü Trabzon...
İnsanlar inanmakta zorluk çekiyor, kimsenin ağzını bıçak açmıyordu.
Sanki maç oynanmamış da kötü bir rüya görmüştü tüm Trabzon..
Oysa kulübün salonundaki rahmetli Turan Abi’nin sürekli caz müziği dinlediği radyonun başında spiker 'Necmi ve gooll deyince' havalara fırlamıştık ancak....
Gölü Trabzonspor yemişti.
Necmi defansa gelmiş yardım için..
Nasıl olurdu, bu PTT’yi Avni Aker’de 6-1 yenmemiş miydik?
Üstelik Necmi Abi bir de penaltı kaçırmıştı. Şutunda top kaleciden dönüp önüne gelmiş, o da’ ofsayt olur’ sanarak ikinci kez vurmamıştı kaleye...
**
Aslında bu olay Trabzonspor için dönüm noktası, Efsane'nin başlangıcı oldu.
Çünkü yaşanan büyük yıkımın getirdiği çaresizlikle o zamana kadar kendi çocuklarına üvey evlat gözüyle bakıp Trabzonspor'a layık görmeyerek adeta dışarıdan kimi yakalarsa forma giydirenler artık pes etmiş,  Rahmetli Barbon Ziya (Gurbetçi) ve antrenör Beton Mustafa’nın da (Ertan) büyük çabasıyla kendi evlatlarına dönmek zorunda kalmıştı Trabzonspor..
Çaresizlikten, mecburiyetten...
Ve bu şartlarda 'Küme düşmeyelim yeter' mantığıyla biraraya getirilen o gençler Türk futbolunun kaderini değiştiren Trabzonspor efsanesini yarattı.
Eğer Trabzonspor o gün PTT’ye yenilmeyip Birinci Lige çıksaydı....
Ne Ali Kemal olacaktı, ne Şenol, Cemil ne de Kadir, Bekir, Necati, Hüseyin, Turgay, Hüsnü, Güngör, İhsan ve diğerleri..
Çünkü bu oyuncular asla biraraya gelemeyecekti..
 
ZİYA BEY FACİASI!
 
Trabzon futbolunun temellenin atıldığı, köklerinin bulunduğu Yavuz Selim Sahası'nın yok edilmesine hayıflanıp isyan ediyoruz ya...
Aslında Trabzonspor'un doğduğu ilk kulüp binasının ve önündeki Ziya Bey Sahası'nın da maliyeye olan 3 milyar borç yüzünden betona gömülmesi en az onun kadar büyük bir yanlıştır, aslında faciadır..
Oysa camianın buluşup kaynaştığı, antrenör, futbolcu, yönetici, taraftarın iç içe geçtiği, ortak duygu ve tasaların yaşandığı, sevinçlerin ,üzüntülerin birbirine karıştığı öncelikli olarak korunması gereken sosyal ve kültürel bir mirastı orası..
Kaldı ki o arsayı bağışlayan Ziya Bey’de öyle istemişti.
Bir gün top oynarken yöneticiler oyunu durdurmamızı istedi. Çünkü tören yapılacaktı. Orta boylu, şişmanca biri kısa bir konuşma yaptı. Ve alkışlar arasında ‘Ziya Bey Sahası’ yazılı mermer bir levhayı  kulübün duvarına çivilediler.
Artık, Ziya Bey’in kendisi miydi, yoksa bir yakını mı bilemem ama levha asılırken bizi göstererek şunları söylemişti: Bu arsayı işte bu çocuklar top oynasın, spor yapsın diye bağışladık..

Sonuçta yıka yıka top oynayacak alan bırakmadığımız çocuklar da eskisi gibi mahalle maçı yapmıyor zaten..
Ne Hacıkasım'dan, ne Yenicuma'dan,ne Çömlekçi'den ve hatta Faroz'dan da futbolcu çıkmıyor artık..
Arsalarla birlikte sahili de katlettiğimiz için Yalı çocukları da vazgeçti bu sevdadan..
Artık yaylaların yolunu gözler olduk!..
Orası da uzak olduğu için, geliyor tek -tük!
 
‘HALA NE BEKLİYORSUN?’
 

Kayserispor'da görev yapıyordum. Maçta, 92’nci dakika. Zaten üç oyuncu değişikliği yapmışım. Seyircinin biri kendini paralıyor arkamda. ‘Şota ne bekliyorsun, ne bekliyorsun! değişiklik yapsana!’ diyor. Bir değil üç değil beş değil... En son dayanamadım, dedim oğlum neyi bekleyeyim, maç bitsin de gidip çay içeceğim onu bekliyorum. Ne diyeyim yani...
(Şota Arveladze)
 
Bİ DE YOK DEYİN DA!.
 

Temel ABD'de mütahitlik yapıyormuş, 10 katlı bir bina için ruhsat almış, bir gün sonra 15 olsun demiş, üç gün sonra gitmiş 20 kata çevirmiş.
'Yahu' demiş yetkili kaç kat istiyorsan baştan söyle verelim niye bizi uğraştırıyorsun?’
La demiş Temel, ‘Bi de yok deyin de kaçak bir kat atayım da!..’
 
YOK MU ARTTIRAN?
 
Corana belası için millet dört gözle aşıyı beklerken, bu yolda ilerleme kaydeden ilaç firmaları da kıyasıya bir rekabete girdi...
Bakar mısınız şuraya...
Pfizer: Covid-19 aşımız yüzde 90 etkili
Rusya: Bizim aşımız yüzde 92 etkili
Moderna: Bizimkinin etkisi yüzde 94,5
Yok mu arttıran?

 
ELLERİNİZ KIRILSIN!
 
Anadolu'da nesli tükendiği düşünülen ve yaklaşık bir ay önce Trabzon'da yorgun halde bulunduktan sonra bakımı yapılarak doğaya salınan yakalı toy kuşu; Yozgat’ın Sorgun ilçesinde av tüfeğiyle vurulmuş halde ölü olarak bulunmuş..
 
BEN BU MAÇI DAHA ÖNCE SEYRETMİŞTİM!
 
Doğanspor'u çalıştırıyorum, yağmurdan çamur deryasına dönmüş Yavuz Selim'de Büyükliman'la oynuyoruz.. Durum 0-0, hastane tarafındaki rakip kaleye bastırıyoruz ama gol atamıyoruz. Burhan diye fizik olarak kuvvetli bir forvetimiz var, ceza alanına kadar zor bela gidiyor ancak çektiği şutlar kale önünde çamura saplanıp kalıyor. Çabuk bir oyuncumuz olsa gol yapacağız diye düşünüyorum, kulübeye bakıyorum en çabuk genç takımdan kadroya aldığım tıfıl Ömer, o da defans.

O kadar küçük ki stoperde güvenemiyorum, sağbekte kısa süre sahaya sürüyorum. ‘Gel buraya Ömer’ deyip yanıma çağırdım, elimi omuzuna atarak sordum; 'TV'de balina belgeselleri var ya, hani etraflarında dolaşan küçük balıklar üzerlerindeki artıkları yiyor, onları izliyor musun? O zaman tek TRT var, Ömer'de haliyle 'İzliyorum hocam' dedi. Bak dedim Burhan balina, sen de onun etrafında dolaşan küçük balık. Burhan'ı kolla, O'nun vurduğu top muhakkak kale önünde çamura saplanacak, sen de iyi pozisyon alırsan ayağının içiyle dokunup golü atacaksın, ben de seni dışarı alacağım!. 'Tamam hocam' dedi, birini dışarı alıp Ömer'i sahaya sürdüm. O girer girmez topla buluşan Burhan sağdan ceza sahasına girerken şutunu çekti, top altı pasla kale arasında çamura saplandı, Ömer yetişip ayağının içini koydu gol.. Herkes seviniyor, bizim Ömer şaşkın şaşkın bana bakıyor... Şaşırma oğlum dedim ben bu maçı daha önce seyretmiştim, oradan biliyorum, gel dışarı!.. Yerine orta sahaya defansif yönü kuvvetli bir oyuncu koyarak maçı 1-0'a bağladık. Bu arada Ömer çıkarken, tribünden 'la gol atan adam dışarı alınır mı?’ diye başlayan bir küfür de yedik.. Küfür edeni şahsen tanıyorum, ara sıra karşılaştığımızda selamlaşıyoruz!..