GENÇLER EN ÇOK ÜNİVERSİTE SINAVINDAN KORKUYOR!
 
22 Eylül 2006 tarihli ulusal gazeteler, gençlerin en çok ÖSS’den korktuklarını manşetlerine taşıdı. Hatta bazı gazeteler bu haberi, “Allah’tan çok ÖSS’den korkuyorlar” biçiminde verdi. Yapılan bir araştırmanın sonuçlarına bakarak bu yargıya varıldığı anlaşılıyordu. Bu sonuçlar, bir eğitimci olarak ilgimizin dışında kalamazdı. Çünkü muhatap olduğumuz gençliğin özelliklerini bilmek, onlara yardım edebilme şansımızı artırabilir.
 
Bu sonucun gençlerin nasıl bir “korku kültürü” içinde yaşadıklarının açık bir işareti olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek… Sınavdan korkarak gençliğini yaşamaya çalışan bir kuşağın, kendinden emin olması nasıl beklenebilir? Kendinden emin olmayan bir kuşağın, geleceğinden ümitli olmak mümkün olabilir mi? Düşünebiliyor musunuz? Yetiştirmekte olduğumuz insanların hayatlarını birtakım boş korkularla doldurmuş ve onlardan kendilerine güvenmelerini bekliyoruz. Hem korku hem güvenin bir arada olmasını beklemek akıl işi olmasa gerek…
 
Bir de korkuların içine Allah korkusunu alarak, bunu başka bir korku ile kıyas yapabilecek şekilde ortaya koymak, çok daha büyük bir yanlışlık olarak değerlendirilmelidir. Allah korkusu, insanların başka hiçbir korku içinde olmamaları için gerekli bir duygu olduğu halde, bunu da sıradan bir korku gibi düşünmek önemli bir yanlış bilgilenmenin ürünü olmalıdır. Bu kadar yıl gençlerimizi eğitim-öğretime tabi tuttuğumuz halde, hâlâ bazı temel bilgileri edinebilme konusunda önemli sorunlar yaşamakta olmamız, eğitim sistemimizin yeniden sorgulanmasını gerektirmez mi? Bu araştırma sonucuna göre, gençler Allah’tan korkmuyorlar, üniversite sınavlarından korkuyorlar! Burada vahim bir durumun olduğunu nasıl açıklamalıyız?
 
Gençlerin içinde yaşadıkları bu korku kültürü, onların kötü alışkanlıklar edinmelerinin önemli bir nedeni olarak da ortada duruyor: Gençler, sınav gibi korkulardan kurtulmak için sigara, alkol gibi zararlı maddelere sığınıyorlar. Nitekim bu araştırma sonuçlarına göre gençlerin %72’si sigara kullanırken, %66’sı da alkol tüketicisi olduğu görülmektedir. Daha da vahim bir sonuç, gençlerin %16’sının her gün alkol alıyor olması gerçeğidir. Üstelik gençlerin %26’sı da uyuşturucu ile tanışmış olduğunu söylemektedir.
 
Gençleri bu kötü alışkanlıklara sürükleyen nedenler onlara göre;
  • Okul ve ailevi problemler,
  • Özenti ve arkadaş çevresi,
  • Merak,
  • Çaresizlik,
  • Sorunlardan kurtulmak
 
Biçiminde ifade ediliyor. Ancak bütün bunların temel nedeninin, içinde yaşadıkları “korku kültürü” olduğunu söylemek mümkündür. Korku kültürü, gençleri korkularından kurtulmak için “kötü alışkanlıklara” yöneltmiş ve gençlerdeki kötü alışkanlıklar, her geçen gün artar olmuştur.
 
Geleceğinden korkan gençlerin bu korkularını yenebilecek yararlı etkinlikler içinde olmadıklarını da rahatlıkla söylemek mümkündür. Çünkü gençlerin “kitap okuma” gibi bir alışkanlıktan hiç haberleri yok görünüyor: Gençler kitap okumuyor, chat yapıyor!
 
Yukarıdaki tabloyu okurken, biz eğitimcilerin daha hassas olmamız gerektiğini düşündüm. Çünkü gençler, henüz yetişme çağında ve okul kültürünün içinde bulunmaktadırlar. O zaman gençlerin edindikleri korkular, endişeler ve kötü alışkanlıkların ortaya çıkmasında okulun önemli bir katkısı olsa gerektir. Okulun gençleri kötü alışkanlıklara sürükleyen nedenlerden biri olması, okulun kültüründen kaynaklanıyor olamaz mı? Öyle ki gençler okullarda bile sigara içebiliyor, hatta başka zararlı maddeler tüketebiliyorlar. Okul kültürü, bu tür alışkanlıkların ortaya çıkmasında önemli bir unsurdur. Eğer okul kültürü, sevgi üzerine bina edilebilirse, gençlerin korkuları, sevgilere dönüşebilir. Okullarda her gün gençleri üniversite ile tehdit ederek ders yapan öğretmenler, onları sınav ile korkutan aileler ve okul yönetimleri varken, gençlerin korku kültürlerinin gelişmesi işten bile değildir.
 
Gençlerin herhangi bir şey ile korkutulup başarılı olmalarını sağlamanın mümkün olduğunu söyleyen bir pedagojik bilgi ben bilmiyorum. O zaman gençleri herhangi bir şey ile korkutup, onların başarılarını artırabileceğimizi düşünmek bir vehimden ibarettir. Eğer gençleri sağlam kişilikler olarak yetiştirmek istiyorsak, “korku”ları yok edip, “sevgi”leri hayatımızın iksiri haline getirmekten başka çaremiz olma gerek…
 
Sonuç olarak, gençleri sevmek, onları adam yerine koyarak olabilir; onları adam yerine koymak demek, onları önemsemek ve korkutmamak; ama sorumluluk vererek, ellerinden gelenin eni iyisini yapmalarına yardımcı olmaktır! Gençlerin eğitimi ile ilgili olan herkes, ama özellikle öğretmen ve yöneticiler, onları adam yerine koyup, korkutmadan ama sevgi ve saygı göstererek gelişmelerine katkı sağlamakla yükümlüdürler… Korkutmak ve şiddet kullanmak, acizliğin ifadesidir, unutmayalım… ÖSS de hayatın sonu değildir. Kaldı ki bir atasözümüz ne güzel söylüyor: “Korkunun ecele faydası yoktur!”