GÖNÜLLERİMİZİN PAYİTAHTI: TRABZON

Yüzünü denize, sırtını dağlara dönmüş Trabzon; Boztepe’nin koynunda uyur geceleri. Yastığı taştandır, yorganı bulut… Çam kokuları siner Boztepe’nin yamaçlarına. Ufukta belirir umudun (bordo)mavi gözleri… Bir şilep yüzer gönlün masmavi sularında.  Dalgalar kıyıları döverken,  rüzgar tarar Karadeniz’in kıvrım kıvrım saçlarını.. Şehir masmavi gözlerini açar aydınlık geleceğe… Kentin kılcal damarlarına kan, rızkı peşinde koşan alınlara ter bombalanır günün her vaktinde. Hayat en dinamik haliyle boy gösterir şehrin aynalarında. Köylü kadınlar çoktan düşmüşlerdir Trabzon yollarına. Kiminin peyniri, kiminin altın sarısı tereyağı vardır sepetinde. Yürekteki umutlar sepetteki yağ ve peynirden daha ağır gelir gönül terazisinde.

        

Şehirler, içlerinde yaşayan gayretli insanların eseridir. Trabzon da bu kente gönül verenlerin omzunda yükselmiştir kar beyaz bulutlara… Daha mamur bir kent için, gecesini gündüzüne katmıştır burada yaşayanlar… Kentin kimliğini, onun içinde yaşayanlar belirlemiştir. Et ve tırnak gibi bütünleşmiştir şehir ve onun müdavimleri… Güler yüzlü insanlar, tebessüm eden bir şehir bırakmışlardır arkalarında. Çocuklarına gösterdikleri sevgiyi ve özeni yaşadıkları şehre gösteren bu güzel insanlar namus bilmişler yaşadıkları toprakları… Onu bir sevgili gibi bağırlarına basmışlar. Ona ihanet etmeyi akıllarından bile geçirmemişlerdir. Durum böyle olunca şehirle, sakinleri arasında sevgi köprüleri kurulmuştur.

        

Fatih’in fethettiği, Yavuz Sultan Selim’in yönettiği, Kanunî’nin çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını geçirdiği Trabzon bir ilim ve kültür şehridir şüphesiz… Buradan nice şairler, yazarlar, alimler gelip geçmiştir. Bu mümbit topraklarda filizlenmiş ‘devlet-i ebed müddet’ düşüncesi... Gülbahar Hatun bu toprakların bağrında uyumaktadır sonsuzluk uykusunu…

Ölülerle diriler kol koladır yeşille mavinin sarmaş dolaş olduğu  bu cennet misali topraklarda. Hayatın yanı başındadır ölüm…Keza ölümün soğuk yüzü Sülüklü’de munis görünür dirilere. Bembeyaz mermerler şehitlerin üstünü örter yorgan misali… Her karış toprağında şehitlerin kanları ve hatıraları vardır. Sultanmurat’ta ve Sargana’da hâlâ sıcaktır şehitlerin yarasından akan ve şanlı bayrağımıza renk veren asil kan!… Sıcak ve kıpkırmızı…

Âh Trabzon!… Şehirleri hasedinden çatlatan gül yüzlü dilber…Kanayan yaralarıma merhem; umudun koyaklarında açan sevda çiçeğim…Taşınla, toprağınla, masmavi denizinle yüreğimdeki sahralara hayat veren şehir…. Gönlümüz ve hasret yüklü bakışlarımız sana akmakta… Geçmişime tanıklık etmiş, düşlerimi emzirmiş, karanlıklarıma aydınlık olmuş, vuslatın fitilini ateşlemiş Trabzon!…. Sen ki ihanetin koynunda nice badireler atlattın… Bir çınar gibi kök saldın yaralı gönüllere. Hayallerimizi ve rüyalarımızı süsleyen Trabzon, sen ki bir servi kadar dik ve onurlu yaşadın. Bir elif gibi dikildin virgül gibi iki büklüm olmuş çirkef suretlerin karşısında. Bu yüzden sana duyduğumuz sevgi ve muhabbet gönüllerimize sığmıyor. Havanla, suyunla, yemyeşil yaylalarınla hayat bahşediyorsun içinde yaşayanlara…

Trabzon gönüllerimizin payitahtı…Burada her gece yeşilin koynunda uyur mavi… Zaman yorgun düşmüştür akreple yelkovanın tiktaklarından… Muhacirlik günlerinin acı hatıralarını fısıldar Zağnos burçları… Fatih’in sureti yansır burçların sırrı dökülmüş kırık aynasından. Kadim zaman, şehrin kötürüm, kırık dökük hatıralarını toplar surların eteğinden. Âhlar gömülüdür surların kesme taşlarına.  Kemeraltı’nda derin bir nefes alır yıllara meydan okuyan şerefli tarih…. Bedesten’de atar zamanın nabzı… Yollar, dönmeyen yolculara ağlar.

Zaman sonsuzluğa açılır Ganita’da… Demli çayların buğusu ısıtır buz tutan yürekleri. Şiir kadar saftır kıyıları döven masmavi sular… Düş nöbetlerindeki yürek uyanır derin uykusundan. Umut çiçekleri yeşerir gönül toprağında. Dalgalar sularla söyleşir gecenin aydınlığa dönüştüğü seher vakitlerinde. Ufuklarda yarınların  masmavi sureti belirir. Balıklar ağlar geceleri, ağlar da gözyaşları suda belli olmaz. Ay, bir hüzün bestesi bağışlar geceye… Deryalarda derin bir soluk alır özgürlük… Deniz çağırır kıyısında dolaşan avareleri… Tünelin ucu görünür, karanlıklar kaybolur yolların uzağında…Hasret boy boy yavrular yüreklerde…