Türkan Şoray...
Türk sinema tarihinin en önemli yıldızlarından...
Buna hayır diyebilir misiniz?
Oyunculuğunu seversiniz ya da sevmezsiniz. Bu ayrı...Ama bireysel düşünceniz onun topluma mal olmuş bir yıldız olduğu gerçeğini değiştirmez.
Ünlü oyuncu geçenlerde  kendisine yöneltilen “ Türkiye’nin en büyük sorunu nedir?” Sorusuna, “İşsizlik! Gençlerin, özellikle geçim derdinde olan insanların derdi beni çok mutsuz ediyor. İstatistiklere baktığımızda ürkütücü bir tablo ile karşı karşıyayız.” Diye cevap verince, hemen aparta geçerek karşılık verdi AK Parti milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı.
Halkın oylarıyla seçilmiş vekilin kendi ülkesinin yıldız sanatçısına verdiği cevap aynen şu:
“ Çamuriyetçi, HDPKK’cı, Amerikancı, İsrailli, Emperyalist İşbirlikçisi, tantanacı medya sahnesinin son artisti Türkan Şoray!”
 
Bu sözleri okuyunca inanamadım!
İna-na-ma-dım!
 
Halkın oylarıyla seçilmiş bir vekilin, ülkenin en ünlü yıldızlarından birine, üstelik yaşına ve cinsiyetinede hürmet etmeksizin bu çirkin sözleri savurup, en üst perdeden atar-gider yapması hiç yakışık değildi! Kendisi böyle yaptığında nasıl bir ruh haline bürünüyor bilmiyorum ama bildiğim tek şey bu üslup partiye müthiş zarar verdiği.
 
Sizin fikrinizde değil diye, insanlara böyle sözler savuramazsınız!
Hele hele neredeyse bir çok genç “işsizlik” sebebiyle ülkeden çekip gitme hayali kuruyorken! Bunu inkar edemezsiniz!
Bir seçim stratejisi olarak yapılan bu hareketi artık kimse yemiyor!
Partinin kitleleri bile artık bu durumdan çok rahatsız!
Sonrasında Ak Partiden bir iki vekil, Türkan Şoray’ın saygınlığına dair bir iki twit atmış olsalar da durumu kurtaramadılar ne yazık ki.
 
Siyasetçi tayfası tarafından, sırf fikir beyan ettiler diye içi buram buram hadsizlik kokan sanatçı, yazar, şair vs... yapılan üslup saldırılarından hiç hoşlanmadım! Hoşlanmıyorum da!
 
Hal böyle olunca, eskilerde kalan mizah anlayışını özler oluyor insan.
Eskiden siyasiler eleştirilirdi.
Milyonlar satan Fırt, Çarşaf, Gırgır mizah dergilerinde siyasiler yerin dibine sokulup çıkarılırdı da kimse tek kelime etmezdi!
Misal, Karikatürist Oğuz Aral, bir siyasetçiyi çizecek de ona laf edecektiniz!
Ne haddinize!
Zaten etseniz anında silinir giderdiniz!
Öylesi bir derin anlayış ve hoş görü durumu vardı.
 
Sürekli kutuplaşma, hakaret, ve ayrıştırma içinde büyüyen gençlerimiz bilmezler, eskiden kendilerini, parti görüşlerini ifade etmek isteyen siyasiler televizyona çıkar tartışırdı.
Yooo öyle tek başına oturup, karşıda üç beş gazeteciyle değil!
Her partinin lideri bir stüdyo da toplanıp, karşılıklı tartışırlar biz de düğün derneği, gezmeyi, uykuyu iptal eder onların sorulara vereceği cevapları beklerdik merakla.
Bu da bireyleri etkiler, oradan alınan izlenimler partilerin oylarına yansıtılırdı.
Zaman zaman ortalık hararetlense de kimse kimseye en üst perdeden hakaret etmez, saygı çerçevesi içinde, büyük bir olgunlukla geçerdi bu tartışmalar.
 
Kısacası; Medeniyet vardı eskiden!
Şimdi...
Bir merhabası dahi olmayan kişiye “sen” diye hitap eden ...
Karşılıklı oturup bir bardak çay içmediği hakkında “ berbat önyargılarıyla” hareket eden...
Bir sayfa okumadığı konu hakkında karşısındakine “akıl veren”...
Fikirlerini ukalaca karşısındakine kabul ettirmeye çalışan...
Hakareti, küfrü elzem sayan...
Nezaketten, saygıdan uzak, pespaye ve korkunç kaba bir güruh türemiş durumda.
Hadsiz bir güruh!
 
İşte bu yüzden sevgi, saygı, nezaket ve hassas insanların yaşadığı siyah-beyaz dönemleri çok özlüyorum.
Siyasetçinin, karikatürüsün, yazarın, şairin, tiyatrocunun, sanatçının, oyuncunun, komşunun, doktorun, iş insanının, köylünün, esnafın, küçüğün, büyüğün birbirine saygı ile baktığı o siyah-beyaz yılları...
Çok arıyorum...