Besim amcayla İskeçe yolunda mâziye uzanmak...

Batı Trakya gezimizin ilerleyen günlerinde Gümülcine'deki şirin bir Türk lokantasında arkadaşımla yemek yerken İskeçe'ye gitme kararı aldık. Nereden ve nasıl gideceğimizi sesli olarak düşünürken yanımızda oturan ve konuşmalarımızı dinleyen yaşlı bir amca, temiz Türkçesiyle  "Ben sizi İskeçe'ye götürebilirim" dedi. İskeçe, Gümülcine'ye nerden baksan 50 km uzakta. Her ne kadar "Hayır. Gerek yok. Biz gideriz" desek de, sonradan adının "Besim" olduğunu öğrendiğimiz yaşlı amca bizi İskeçe'ye götürmekte kararlı olduğunu gösterdi. Bu ilgi ve ısrar karşısında şaşırdık doğrusu. Bir o kadar da mutlu olduk. Beş dakika sonra arabasıyla, yemek yediğimiz lokantanın önüne geldi. Arabaya biner binmez yola koyulduk.

Batı Trakya'da soyadı yok. Aile büyüklerinin adıyla anılıyorlar. Besim amcamızın soyunda "Ali" isimli biri olduğu için o, "Besim Ali" ismini kullanıyor. Türk kökenli olduğu için Türkleri çok seviyor. Kırk sene Türkiye'nin Atina Büyükelçiliği'nde ve Gümülcine Başkonsolosluğu'nda çalışmış. 18 sene evvel de sevgili eşini kaybetmiş. "Ben İskeçeliyim. Kızlarımla Gümülcine'de yaşıyorum. Sizin vesilenizle İskeçe'yi de görmüş olurum" diyor. Yol boyunca derin muhabbetlere dalıyoruz kendisiyle. Engin tarih bilgisi bizi şaşırtıyor.

Besim amca 77 yaşında; ama hayat dolu bir insan. Hayatını dolu dolu yaşamış. Türkiye'yi ve birçok Avrupa ülkesini görmüş. Yaşını hiç göstermiyor. İskeçe'ye giderken yol üzerinde onlarca Türk köyünden geçiyoruz. Besim amca, etrafından geçtiğimiz her köyü bize tanıtıyor. İskeçe yolu üzerindeki köy adlarını tek tek not alıyorum. "Müsellim, Susurköy, Narlıköy, Kozlardere, Yassıköy, Yalımlı, Bekirli, Sünnetçi, Karacanlar, Yelkenciler, Dinkler, Höyükköy, Gökçeler, Sakarya, Koyun, Misvaklı, Meşe, Nuhçalı, Ortakış, Bayatlı, Kargılı Sarıca, Hasköy" adlı köylerden geçiyoruz. Köylerin hepsinde de cami var. Yanından geçtiğimiz bu yerleşim yerleri tipik Anadolu köylerini hatırlatıyor bize. İskeçe'ye vardığımızda güzel bir şehirle karşılaşıyoruz. Şehri hakim bir noktadan gören bir tepeye çıkıp bir kafede Besim amcanın bize ısmarladığı geleneksel içecek olan "frabbe"lerimizi içiyoruz.

İskeçe'nin doyumsuz manzarası adeta usta bir ressamın elinden çıkmış bir tabloyu andırıyor. Besim amcanın bu hakim tepede küçük ve şirin bir evi var. İnşaatı henüz bitmemiş bu evin bahçesinde soluklanıyoruz. İki üç katlı ahşap evleriyle ve mütevazı cami ve minareleriyle İskeçe, bu noktadan da çok güzel görünüyor. Frabbelerimizi yudumladıktan sonra Besim amcanın taksisiyle şehir turu atıyoruz. İskeçe'yle vedalaştıktan sonra farklı bir yoldan Gümülcine'ye dönüyoruz. Aynı yoldan dönmeyişimizin sebebi, daha farklı yerleri görebilmek... Besim amca böyle de bir kıyak yapıyor bizlere. Batı Trakya Gümülcine'siyle, İskeçe'siyle ve Dedeağaç'ıyla alabildiğine düz bir ova görünümünde. Akıllara durgunluk verecek kadar verimli boş arazı var buralarda. Gözün gördüğü her yer tarla. Kimisi ekilmiş, kimisi ekilmemiş. Yunanistan'ın bu bereketli toprakları nedense verimli kullanılmıyor.

Gümülcine'nin köyleri ve köylüleri Anadolu köy(lü)lerinden hiç de farklı değil.

İskeçe gezisinin manevî lezzetiyle adeta sarhoş olmuştuk. Tatlı bir yorgunluğun ardından Gümülcine'ye vardıktan sonra, daha önce tanıştığımız Salih isimli Gümülcineli bir arkadaş bizi, saat geç olsa da, daha evvel planladığımız üzere köyüne götürmek istiyor. Biz de bu güzel yürekli soydaşımızın ısrarcı teklifini geri çeviremiyoruz. Salih'in taksisine binip Karacaoğlan Köyü'nün yolunu tutuyoruz. Şehrin 13 km uzağındaki köye vardığımızda şirin bir Anadolu köyüyle karşılaşıyoruz. Köyün camisi, kahvesi, fırını, bakkalı ve köy odası var. Bizi evine davet eden Salih Bey de köyün üç muhtarından birisiymiş. 2-3 metre yüksekliğindeki dış duvarlarla çevrili evin geniş iç avlusuna hayran kalıyoruz. Bu tek katlı evin genişliği ve ince işçiliği bizi şaşırtıyor. Evin bir köşesinde kuzine yanıyor. Daha sonra pastalar ve çay geliyor. Çayımızı yudumlarken muhabbet de iyice koyulaşıyor. Evin hanımı üniversiteyi Trabzon'da, Fatih Eğitim Fakültesi'nde okumuş. Şimdi Kur'an öğretmenliği yapıyor. Belli bir zaman geçtikten sonra evin büyükleri Hüseyin amca ve eşi geliyor. Bizi büyük bir sevgiyle ve muhabbetle kucaklıyorlar. Eskiden çektikleri sıkıntıları anlatıyorlar. İnsan kendini bir başka ülkede gibi hissetmiyor. Bir Anadolu sıcaklığı var burada.