Neden her kongreden sonra ayrılık yaşanıyor anlamış değilim.
Menfaat çatışması mı veya bir beklenti mi?
Aslolan, makam ve koltuk sevdası mı yoksa memlekete hizmet mi?
MHP’de 2017 yılında bir türlü yapılamayan olağan genel kurul tartışma ve kaos ortamından sonra Meral Akşener’in önünü çektiği bir grup partiden ayrılarak 25 Ekim 2017 tarihinde İYİ Parti’yi kurdu.
İYİ mi etti, kötü mü etti bilmiyorum ama ülkücülerin bölünmesi ve bu davaya gönül veren insanları bölünmesi veya ayrıştırılması önemli bir gücün kırılmasına sebep olmuştur.
Her ne kadar birkaç ay önce Ordu Milletvekili Cemal Enginyurt’un partiden ihracıyla birlikte MHP’de kongreyi ben iptal ettirdim açıklamasıyla da gelinen noktada ülkücü camianın zarar görmesi olmuştur.
Bölünmüşlük demek var olan gücün kırılması demektir. 
MHP’den ayrılan grubun İYİ Parti’yi kurması da bunun açık bir tezahürüdür.
Merhum Alparslan Türkeş’in yıllarca sürdürdüğü dava liderliğinin Ülkücü camiadaki bu kırılma ve ayrışma O’nun kemiklerini de sızlatıyor.
Bugün yaşasaydı sanırım liderliğinin verdiği sorumluluk gereği bölünmeye sebep olanları toplar tek tek şamarlardı.
Tek tek sıra dayağına kaldırırdı.
MHP’de bir türlü yapılamayan ve bölünmeye neden olan olağan genel kurul tartışmaları bu kez vizyonuna ve misyonuna ters gelen İYİ Parti’de yaşanıyor.
20 Eylül’de gerçekleşen 2. Olağan Kurultay’dan sonra olağanüstü günler yaşanıyor.
Bu kez kırılma noktası ve belki de önümüzdeki günlerde yeni bir bölünmüşlüğe ve ayrışmaya sebep olabilecek sorun Genel İdare Kurulu seçimlerinde oy verilmeyeceklerin listesinin dağıtılması gerekçe olarak gösterilmiş.
Güya Genel Başkan Yardımcısı hemşehrimiz Koray Aydın’ın Ümit Özdağ, Aytun Çıray, Adnan Sezgin, Aylin Cesur ve birkaç ismin daha yer aldığı sözde listeyi dağıtması ve Genel İdare Kurulu’na girememeleri neticesinde ortalık ayağa kalktı.
Şunu sormak lazım Koray Aydın’ın görev aldığı parti yönetiminde sizler de etkin yerlerdeydiniz, becerip GİK’e giremediyseniz bunun sorumlusu Koray Aydın veya Genel Başkan Meral Akşener değildir, sorunu kendinizde arayacaksınız.
Genel İdare Kurullarına kimin girip kimin girmediği çokta umurumda değil, takılmayacağım ama Ümit Özdağ’ın açıklamaları son derece rahatsız edici ve itici.
İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’nun FETÖ’cü olduğunu iddia etmesi gerçekten deprem etkisi yarattı.
FETÖ’cüdür ya da değildir?
Olay yargıya intikal etmiş mahkeme kararını verecektir.
Akşener’in dediği gibi ak’la kara belli olacak.
Şunu Ümit Özdağ’a sormak lazım.
Buğra Kavuncu’nun FETÖ’cü olduğunu biliyor idiysen neden sakladın, genel başkanınla neden paylaşmadın?
Parti yönetiminde etkin yerde görev almana rağmen neden İstanbul İl Başkanı olmasına müsaade ettin, karşı çıkmadın?
Neden GİK yönetimine giremeyince çıkıp kamuoyunla paylaştın?
Neden devletin ilgili birimlerine ihbarda bulunmadın?
Neden sakladın?
Demek ki niyet farklı
Demek ki şahsi menfaatler, makam ve mevkiler FETÖ tehlikesinden daha önemli.
Şöyle bir soru sormak istiyorum.
Şayet Genel İdare Kurulu’na girseydiniz aynı iddianızı ortaya atacak mıydınız?
Sanmıyorum
Çünkü amaç farklı, niyet farklı.
Siyasi ahlak bunu gerektirmiyor.
O zaman Koray Aydın sizi listeye almamakla çok iyi yaptı.
Veya iddianızı sakladığınızdan dolayı olabilir mi?
Hele hele Alparslan Türkeş’in liderliğini yaptığı bir davanın mensubu olarak, yıllarca bu davaya hizmet vermiş bir kişi olarak, ülkücü düşünceye ve misyonuna ihanet etmiş olmuyor musunuz?
Biliyor idiyseniz ve açıklamadıysanız davanıza da ihanet ettiniz.
GİK’e giremediğiniz için bu iddiayı ortaya atmışsanız da ihanet ettiniz Sayın Ümit Özdağ.
Bu ülkenin hakim ve savcıları vardır.
Eninde sonunda yargı doğru kararını verecektir ama önemli olan vicdanla muhasebe etmektir, hesaplaşmaktır.
Siz şimdi gidin gelecek kongrede genel başkanlığa aday mı olursunuz veya yeni bir parti mi kurarsınız onun kararını da siz verin.
Türkiye’nin çimentosu olan Milliyetçi ve ülkücü ruhu ve gücünü kırmaya kimsenin gücü de yetmez hakkı da yoktur.