Bizim nesil, iki şey ile övünürdü; biri kendine yeten 7 ülkeden biri olmamız, diğeri de sağlam bir aile yapısına sahip olmamızdı. Şimdiki nesil övünülecek bu iki durumdan da maalesef mahrum kalmıştır. Kendi kendimize yetecek tarımsal ürünlerden mahrumuz; dışardan beslenmek zorunda kalıyoruz. Aile durumumuz da öyle övünülecek durumda değildir, maalesef. O eskinin sağlam Türk ailesi çökme moduna girmiş gibi görünmektedir.
 
Aile, toplumların ayakta kalması için olmazsa olmaz şartlardandır. Sağlam aile yapısına sahip toplumlar, geleceklerini garanti altına almayı hak edebilirler. Çözülmeye başlamış bir aile yapısı ile geleceğin sağlam toplumunu inşa etmek, eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur. Çeşitli nedenlerle günümüz Türk ailesinde de roller yer değiştirmiş gibi durmaktadır. Çocuklar ebeveyn, ebeveynler çocuk konumuna düşmüş görünmektedir. Bütün geleneklerin dışlandığı bir dünyada, geleneksel aile de dışlanmış, yerine konmaya çalışılan ailede de aile bireylerinin rolleri birbirine karışmış durumdadır. Sağlam ailenin olmadığı toplumlarda gelecek için tehlike çanları çalıyor demektir. Tehlike çanları Türk ailesi için de çalıyor(mu?) Ailenin bu duruma gelmesinin temelinde “özgürlük ve demokrasi” kavramlarının yer aldığını biliyoruz. Geleneksel ailenin “otoriter-itaatkâr” özelliklerini özgür ve demokratik özelliklerle yer değiştirme amacıyla aile çözülmeye başladı. Aile eski aile olmaktan “özgürlük” gibi  sihirli kavramların cazibesi dolayısıyla çıkmıştır.
 
Nitekim 19. ve 20. Yüzyılın bütün radikal eğitimcileri, aile yapısının değişmesi ve kadının özgürleşmesinin gerekliliği üzerinde bir miktar durmuşlardır. Bazı radikal eğitimcilere göre,  geleneksel ailenin ortadan kaldırılması ve özgür cinsel ilişkilerin geliştirilmesi, radikal eğitimin ilk adımı olmalıdır. Bu görüşler, içinde yaşadığımız dünyada kendine yer bulmuş ve geleneksel aile, bu arada Türk ailesi de, bütün dünyada dışlanır olmuştur. Bütün bunlar da ‘özgürlük’ ve ‘demokrasi’ kapsamında savunulmuştur. Aile yapısının değiştirilmesi ve kadının özgürleştirilmesi kisvesi altında ailede köklü bir değişim ortaya çıkarılmaya çalışılmış ve bunda önemli mesafe kat edilmiştir. Aile yapısının değişmesinin savunulduğu çağda milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy, bu konunun önemine değinerek, ailede değişimin yaşanmasının bizim için bir felâket olacağının altını çiziyordu:
“Aili bir inkılap olsun” diyen me’yus olur,
Başka hiçbir şey kazanmaz, sade bir deyyüs olur.
 
Çünkü “çıplak” inkılâbatın rezalettir sonu…(Safahat; 226).
Aile inkılabının gerçekleştirilmesinde önce geleneksel ailenin “çekirdek” hale getirildi, daha sonra da aile bölünmeleri yaygınlaştırıldı. Bütün bunlar aile bireylerinin özgürlükleri uğruna gerçekleştirilmiştir. Öğretmenlere sorarsanız en önemli sorunlarının başında, sınıflarındaki öğrencilerinin büyük bir kısmının(neredeyse yarısı) anne-babasının ayrı yaşamalarının geldiğini göreceksiniz. Demek ki özgürlük uğruna, önce geniş Türk ailesini “çekirdek” haline getirdik, yetmedi, aileyi bölerek daha bir özgür(!) aile inşa ettik. Eserimizle ne kadar övünsek azdır.
 
Türk ailesinin çözülmesine daha fazla izin vermeden, sorunun çözümüne ilişkin tedbirlerin acilen alınması hayati önem taşımaktadır. Bunda herkesin elini taşın altına koyması milli bir görev olarak değerlendirilmektedir.