Sosyal medya ve basında bir haber!
Dünyanın en yaşlı kaplumbağası eşcinsel çıktı!
Tam de FETÖ’nün altın çocuğuyla evlendirilen hatta kitaplarını bile kendisinin yazmadığı iddia edilen yazar Elif Şafağın “ Biseksüelim! Ama korkumdan bunu ülkemde açıklayamadım! “ dediği günün ertesi, sosyal medya da boy gösteren bu haber, okuduğu seyrettiği programların, alt okumalarını yapan bendeniz ve bazıları için beklenen bir haberdi diyebilirim.
Bu ülke Zeki Müren’inden, Bülent Ersoy’una, hatta son günlerde pek bir moda olan Kerimcan’nından daha nicelerini cinsel tercihini umursamadan bağrına basmışken, Elif Şafağın kendi özel durumunu açıklamaktan korkmuş olması palavrasına elbette ki hiç birimiz inanmadık! Ayrıca bize ne…
Hem neden durduk yere böyle bir açıklamada bulunmuştu ki Elif Şafak?

İşte tam da ülke olarak bu konuyla haşır-neşir olduğumuz, birbirimizle dalaştığımız sırada, düştü bu masum kaplumbağa haberi.  Bakıldığında çok önemsiz, çok basit, çok masum gibi duran eşcinsel kaplumbağa haberi medya tarafından, topluma;“Ey ahali! Bakın kaplumbağa bile eşcinsel olabiliyor ne var ki bunda? Eşcinsellik gayet doğal “ demenin bir başka şekliydi aslında.
Algılara ”Cinsiyetsiz olunca da oluru… “yerleştirmenin, durumu halkın gözünde tümden normalleştirmenin bir başka yoluydu.
Artık dünya üzerinde oynanan oyunları az çok biliyoruz. Bu da o oyunun bir parçası. Hedef “ Cinsiyetsiz toplumlar “ oluşturmak.
Bu sadece bizim ülkemiz için geçerli değil, tüm dünya da hedeflenilen bir durum bu. Cinsiyetsiz- dinsiz- robotlaşan-bütün bağları kopartılmış toplumlara doğru şiddetle yönlendiriliyoruz.
Şu an medya, tüm zihinlere neyle meşgul olmamız gerektiğini telkin etmekte. Bir haber çıkıyor, azınlıkta olanlar bu haberi olumlu, çoğunlukta olanlar tepkiyle karşılıyor. Bir süre sonra yine o habere benzer bir durum tüm senaryolarıyla sunuluyor. Bu sefer biraz daha tepki azalıyor. Sonra yeniden derken… Medya nasıl düşüneceğimizi değil ama neyi düşüneceğimizi belirlemeye başlıyor. Dolayısıyla dışarıdaki dünya ve zihinlerimizde var olanlarla, sosyal medya araçlarından çok normalmiş gibi gelen mesajları birleştirerek tepki vermeden-veremeden kanıksayarak yaşamaya başlıyoruz. Bu yüzden seyrettiğiniz haberlerin, yarışmaların, dizilerin, programların, basında ve sosyal medya da gördüklerinizin alt okumalarını iyi yapın ve özellikle gençleri bu konuda uyarın diyorum.

Uyuşturucu kullanım yaşının 12’lere kadar düştüğü ülkemizde, sosyal medya da çıkan bonzai ve şu an gündemde olan Zombi hapı haberleri, görüntüleri büyük bir merak uyandırmakta. Benim bile pür dikkat seyrettiğim bu haberleri gençlerin seyrettiğini düşünemiyorum bile! Çocuğun o hapların adını bir kez duyması ve görüntüleri izlemesi bile tehlike!
Şaka falan geliyor ama değil!  Çocuklarınızla büyük insanlarmış gibi konuşun. İletişim halinde olun. Sevecen olun. Zaman, o bizim çocukluklarımızda ki yedi mahalle arkadakine güvendiğimiz zaman değil! Çocuklarınızı kendileri gibi saf olan ama her şeyi bildiklerini sanan arkadaşlarının, yaşıtlarının ellerine bırakmayın. Çocuklarınız kendilerinden yaşça büyük arkadaşlar edindiğinde takibi de elden bırakmayın. Kontrol mutlaka sizde olsun. Ayrı ayrı odalarda yaşama sürelerinizi azaltın. Yemek zamanlarınızı mümkün mertebe uzatın. Şefkati elden bırakmayın. Konuşmalarına, anlatmalarına müsaade edin. Bırakın saçmalasınlar. Onları dinleyin. Ağlasınlar, zırlasınlar ama mutlaka dinleyin! Ortalık bire bir konuştuğum, dertlerini sığınacak dal arar gibisinden “annem-babam benimle hiç ilgilenmez ki” diyen gençlerle dolu ne yazık ki.
Eğer siz dinlemezseniz, biri gelip o masum yavrucaklara başkaları –dinler- gibi yapıp, yaklaşacaktır.
Devlet, eğitimciler, sağlık personelleri, güvenlik mensupları ve aileler mutlaka bu konuda birbirlerine el vermek zorundalar.
Zorundayız! Buna mecburuz!
Yoksa gerçekten önümüzdeki yıllarda bizleri çok ama çok zor günler bekler.

(İnci’den Not: Geçen hafta memleketim Trabzon Sürmene’deydim. Bulunduğum noktadan Sürmene Kalesini hayran hayran seyrederken, o kalede büyük bir eksik olduğunu fark ettim… TÜRK BAYRAĞI!

Bayrağımız… Yoktu! Sonra hayal ettim… Sürmene’ye tepeden bakan o muhteşem kalede, kah dingin bir havada efil efil, kah rüzgarlı bir havada hırçın bir şekilde dalgalanan şanlı bayrağımızı hayal ettim. Gururlandım. Garip bir huzur yayıldı ruhuma. Nasıl da yakışmıştı o güzel bayrak memleketimdeki kaleye… Ee bize de bu yakışırdı zaten dedim… Bize de bu yakışır! Sevgili Sürmene Belediye Başkanımız Rahmi Üstün Bey’e saygılarımla…)