Tüm canlıların yaşamalarını devam ettirebilmeleri için temiz bir çevreye ihtiyaçları bulunmaktadır. Uygun çevre koşulları içerisinde ışık, hava, su ve toprağın yaşamsal acıdan çok önemli olduğu malumdur.  Canlıların yaşamlarını sürdürmeleri belli bir sistem içerisinde mümkün olup, bu sistemi oluşturan temel kurallar bozulduğunda doğal olarak dengeler de kendiliğinden değişmektedir.  

Ekolojik sistem içerisinde tüm canlılar birbiri ile ilişki içerisindedir. Bu ilişki canlılardan canlıya farklılık göstermektedir. Çevrenin bilinçsizce kirletilmesi, Hes uygulamaları, taşocakları, siyanürle altın çıkarma, fabrikaların zehirli sularının kontrolsüz denizlere bırakılması, aşırı çevre kirliliği gibi pek çok olumsuz etkenler sonucunda küresel ısınma, buzulların erimesi, tusunamiler, fırtınalar, kasırgalar, seller, bilinmeyen hastalıklar, beklenmedik felaketler birbirini takip eder olmuştur.  

Anadolu’da en son deniz ürünleri ve türlerinde görülen azalmalar yeni hastalık ve salgınlara neden olmuştur. Son olarak Marmara Denizinde görülen “müsilaj” adeta yaşamı durma noktasına getirmiştir. Bu şok gelişme karşısında sanki bir kaç günlük göz kapaklarımızı aralar gibi olduk. Bunun geçici bir mahmurluk olduğu bir gerçek olsa da beşerin bu sorumluluktan vazgeçecek hali kalmamıştır.

Halbuki gelecek nesillere daha yeşil  ve temiz bir çevre bırakmak için gerekli duyarlılığı göstermek vicdani, insani ve dini bir borçtur. İslam inancı da cevrenin korunması için gerekli uyarıları yapmaktadır. Hz. Peygamberimiz şöyle buyurur: “Kıyamet kopuyor olsa ve birinizin elinde bir fidan bulunsa, kıyamet kopmadan onu dikebilirse bunu hemen yapsın!” (Ahmed, III, 191, 183) “Birinizin elinde bir hurma fidanı varken kıyamet kopuyor olsa bile derhâl onu diksin!” (İbn Hanbel, III, 184) … vb. O zaman göz göre göre  kendi kendimize ihanette sınır tanımıyoruz. Sadece bir kaç kişinin tatmini için milyonların umursanmamasını nasıl izah edeceğiz? Çevreye karşı takındığımız sorumsuzluk Nasreddin Hoca’nın bindiği dalı kesmesi meselinden farkı nedir?

Vakit geçirmeden toplumsal bir çevre bilinci oluşturmak için daha etkim girişimlerde bulunmalıyız. Kirletmek, yok etmek kolay ancak doğayı eski haline getirebilmek bazen olanaksızdır. Bazen de çok ağır bedel ödemeyi gerektirir. Atıkların depolanması, işlenmesi her şeyden önce kirletilmemesi konusunda azami dikkat ve duyarlılığın gösterilmesi vatani ve evrensel acıdan manevi bir borç olduğu asla unutulmamalıdır. En azından çocuklarımıza çevre bilincini aşılayarak onlara güzel bir örnek olmalıyız.