Biz altısı kız, beşi erkek olmak üzere toplam on bir kardeştik. Gelirimiz kısıtlı olduğu için hayata kıt kanaat tutunurduk. On bir kardeş aynı sofraya oturur, aynı tabakta yemeğimizi yerdik. Annem sofrayı hazırladıktan sonra bizimle sofraya oturmaz, eline uzunca bir çubuk alarak başımızda bekler, yemek yiyişimizi seyrederdi. Kardeşlerimden bazıları hızlı yiyerek yemekten fazla pay almaya çalıştığında annem elindeki çubukla onun kafasına hafifçe vurur, sen fazla yedin, kardeşlerinin rızkını yeme, sofradan kalk derdi. Böylece sofrada hızlı yiyen, yaşça büyük olanların küçüklerin hakkını yemesine müsaade etmezdi.

Trabzon’da doktorasını tamamlamış, şu anda Yüzüncü Yıl Üniversitesinde öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan Doç. Dr. Hasan Bakırcı’ya ait (kendinden izin alınmıştır) bu ifadeler ailenin manevi yükünü anaların çektiğini, toplumun en önemli dinamiğinin kadınlar olduğunu, en çaresiz anda bile onların kendilerine ait bir çözüm bulabildiklerini göstermektedir.

Merhametleri, şefkatleri, problem çözücülüğü, olayları ilk karşılayıcı ve yumuşatıcı özellikleri ile toplumun en önemli yapısını kadınlar oluşturmaktadırlar. Kadınların olmadığı, ısıtmadığı bir aile ortamı yuva olma özelliğini kaybetmekte, sadece insanların yaşamlarını sürdürmeleri için içinde bulundukları bir barınağa dönüşmektedir.  Tüm toplumlar, ailede kadına en önemli rolü vermek ve ona en fazla saygıyı göstermek zorundadır. Kadınlara verilebilecek en ağır ceza, onları yavrusundan, aile ortamından ayırmak olacaktır. Kadının güçlü olduğu bu ortamda onun hareket alanının genişletilmesi, rehber olma özelliğinin önünün açılması gerekir. Kadınlar emretmeden ziyade fıtratları gereği rehberlik etmeye, yol göstermeye daha yatkındırlar.

Fakat bütün bunlara rağmen dünyanın her bölgesinde kadınlara kötü davranılmakta her ortamda onlar mağdur edilmektedirler. İnsanlar kadının önemini anlamış olmasına rağmen ona olan davranışlarında ne yazık ki gerekli saygıyı ondan mahrum etmektedirler. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre kadınların %35’i fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Bu olayların %30’unun faili eş ve sevgililer, %7’si ise diğer kişilerdir.

Kadın ticareti dünyanın bütün ülkelerinde büyük bir sorundur. Fakat daha da büyük problem, kadınları koruduğunu söyleyen, kadın haklarını savunan Avrupa ülkeleri, fakir ülkelerden kadınları getirerek onları fuhuş yapmaya zorlamaktadırlar. AB ülkelerinde kadınların yarıya yakını cinsel tacize maruz kaldıklarını beyan etmektedirler.

Dünyada binlerce canlı türü varken karşı cinsine çok kötü davranan, ona tecavüze yeltenen, tek yaratık insanoğlu olmuştur. Bir ayının, bir yılanın veya en vahşi hayvan türünün karşı cinsine ve onun yavrusuna tecavüz ettiği görülmemiştir.

Kadına şiddet insanoğlunun var oluşundan beri devam eden bir sorundur. Dünyanın hemen hemen tüm ülkelerinde aynı problemler yaşandığı için bu problemleri giderme adına dünya genelinde birçok anlaşmalar yapılmış, kadına şiddet uygulamanın önüne geçilmeye çalışılmıştır.

Toplumların kalkınmasında kadına verilen değerin ve onun saygın bir karakter olarak görülmesinin çok önemli bir yeri vardır. Kadının şahsiyetinin ve saygınlığının korunması noktasında herkese büyük sorumluluklar düşmektedir.

Bir toplumun değeri kadına verdiği değer kadardır. Kadını ihmal ettiğimizde geleceğimizi yok ettiğimizin farkına varmamız, sadece 8 Mart Dünya Kadınlar gününde değil, hayatın her zamanında onlara değer vermemiz gerekmektedir. Kadınlar vatan gibi kutsal ve vatan kadar değerlidirler.