İnsan; yaradılışı gereği, hayatını idame ettirmek için çeşitli ihtiyaçlar hiyerarşisine gereksinim duyar. Zaten insan; Allahû Âlem, her daim ihtiyaç gereksinimi duyan bir varlıktır. Yani ihtiyaç hali insanın hayatı boyunca hiç durmadan devam eder.
 
Lâkin bu hiyerarşinin her kademesini herkes yaşayacak diye bir mecburiyet yoktur. İşte Amerikalı ünlü psikolog Abraham Maslow; insanoğlunun ihtiyaçları hiyerarşisini " piramit metodu " ile açıklamıştır. 
 
 İnsan en nihayetinde toplumun bir parçasıdır ve topluma entegre olarak yaşamak mecburiyetindedir. Günümüz toplumsal sorunlarına da ışık tutacak Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidini bir gözden geçirelim.
 
Piramidin en alt halkasını " fiziksel ihtiyaçlar " oluşturur. Yani insanın yaşam döngüsü içinde hayatta kalmak adına ilk önce fiziksel ihtiyaçlarını (yeme, içme, uyku, nefes) karşılaması gerekir. Halkaların birine uğramadan bir diğerine de sahip olunabilir elbet. Yani örneklendirirsek; nefes almak için ünlü birisi olma zorunluluğu yoktur gibi.
 
İkinci olarak günümüzde önemi günbegün artan " güvenlik ihtiyacı " gelir. Muhtevatında; hayatı idame ettirmek için olmazsa olmaz nitelikte ki beden, iş, kaynaklar, aile, sağlık ve mülkiyet güvenliği gelir. Yani bu ne demek oluyor, açalım biraz.
 
Bir bireyin iş sahibi olması için ilk önce beden sağlığı elzemdir. İnsan parayı ancak bir işe sahip olursa kazanır. Akabinde sırasıyla aile kurma ihtiyacı ve son olarak mülkiyet güvenliği gelir.
 
Güvenlik ihtiyacı tatmin olan birey; bir sonra ki aşama olan " sevgi ve bir aidiyete " sahip olma aşamasına geçer. Nedir bu sevgi ve aidiyet duygusu? Arkadaşlık, dostluk, iletişim kurma, duygusal ihtiyaçlar (ama belli bir mahremiyet çerçevesinde olması şartı ile).
 
Buraya kadar anlatmaya çalıştıklarımızın özetini; örneklendirerek pekiştirelim. Karnı aç birisine evlenme ihtiyacı ne kadar elzem değilse; iş sahibi olmayan bir bireyden de sürekli ve çoklu bir iletişim ağı beklemek de zordur.
 
Ve insan ister zengin isterse fakir olsun; bu 2 ihtiyaçtan sonra sevgi ve ait olma gereksinimini duyar. İnsanız! Sevinçlerimiz, kahkahalarımız, mutluluklarımız olduğu kadar haliyle dertlerimiz, kederlerimiz ve sıkıntılarımız da oluyor. Yapılan araştırmalara göre bütün fiziksel hastalıkların dahi temelinde psikolojik etmenler bulunmaktadır.
 
Başkalarını sağlıklı bir şekilde sevebilmemiz için önce kendimizi sevmemiz şart. Bu; kendimizi, başkalarından üstün, kabiliyetli, güzel, başarılı görmemiz anlamına gelmez. Yani insanın kendini her haliyle kabul etmesi; iyisiyle, kötüsüyle kendi içinde ve kendisiyle barışık yaşaması demektir.
 
Kendisiyle barışık, kendini her haliyle kabul eden insanların; yüksek ego gibi gereksiz bir ihtiyacı olmadığı için; daha mutlu ve daha pozitif oldukları bilinmektedir.
 
İlk 3 yaşamsal ihtiyacını karşılayan birey; dördüncü aşama olan " saygı " gereksinimini karşılama ihtiyacı duyar. Bu ihtiyacın muhtevatında; özsaygı, özgüven, başarı, başkalarından saygı ve başkalarına saygı gelir. Tıpkı insanın kendisiyle barışık olması, kendisini sevmesi örneğinde ki gibi; insanın başkalarına saygı duyabilmesi için ilk önce kendisine saygısı olması gerekir. Yani artısıyla, eksisiyle, olumlu yanları ve olumsuz yanlarıyla, zaafları ve üstün yönleriyle insan bir bütündür.
 
Burada çoğu bireyin dengelemekte bayağı zorlandığı bir olguyu iletirsek şayet; özgüven denince her dediğini doğru sanan, kendisinden başkasına söz hakkı vermeyen, dediğim dedik, karşısındakine tahammülsüz; aslında o özgüven sandığı davranışın altında yüksek ego barındıranları kastetmiyoruz. 
 
Doğası gereği hayat; inişli çıkışlı bir grafik seyreder. İşte bu inişli çıkışlı hayatta ki insanın karakterini; bollukta ki tavrı ve yoklukta ki sabrı meydana getirir. 
 
" İnsanın kendini gerçekleştirmesi; yani tamamlaması " safhası ise son aşamayı oluşturur. Yani açarsak; bireyin erdemli, içten ve samimi, problem çözücü, doğal ve ahlâklı bir birey olarak hakikâti kabul etmesi kaçınılmaz sondur.
 
Bunca şeyi boşuna yazmadık elbet!
 
Hıristiyan bir bilim adamı olmasına rağmen Maslow nereye varıyor? Yani insan her ihtiyacını karşılasa dahi, hakikâte ulaşmaya mecburdur.
 
Bütün bu söylediklerimizin ışığında; her yol hakikâte, yani yüce yaradıcıya, Allahü Teala'ya çıkmaktadır.
 
Yani Türkçesi! İlim ve bilim dahi yüce yaradıcıya uzanmak zorundadır. Çünkü kaynağı tam da orasıdır.
 
Bu yazımızı; Allahü Teâla'nın varlığının bilimsel olarak açıklanamayacağını savunan ve düşünen herkese itina ile ithaf ederiz efendim.
 
 Son olarak!
 
Mesnevi; Mevlâna'nın kaleme aldığı bir güzide eser olup, esasen Kuran'ı Kerim'in özeti niteliğindedir.
 
Mesnevi'de insanın yokluktan varlığa ve hakikâte ulaşması şu şekilde açıklanır.
 
" Cemâd idim öldüm nebât oldum...
 
Nebât mertebesinden öldüm, hayvan ile berâber oldum... 
 
Hayvanlıktan öl­düm; Âdem oldum...
 
Şu halde ölmekten niye korkayım! Ne vakit ölmek­ten noksan oldum? " (Mesnevi, III, 3901)
 
İnsanlığın, hayatın, varoluşun ve hakikâtin bütün gerçeklerinin şifresi; Kuran'ın özeti kıvamında ki Mesnevi'de yer almaktadır...
 
Yani insanın kendi kendine; kendi varlığına ulaşmasını, varoluşunu sorgulayarak yine kendine erişmesini sağlayan; " hiç "lik kavramı ile nefsini öldürerek yeniden doğumu ile Rabbine uzanmasını anlatan bir seyahat.
 
Özetlersek! İnsanoğlunun kendi iç dünyasına, kendi eliyle yaptığı; amacı da aslında " kendini bulmak " olan uzun bir yolculuktan bahsediyoruz.
 
Okumanızı şiddetle tavsiye ederiz efendim...
Hiçbir zararı olmaz. Hattâ çokça faydasını görürsünüz nacizane...
Selâm ve muhabbetle sevgiler...
Görüşmek dileğiyle...