Sanatçılar eser üretirken etraflarında cereyan eden hadiselerden aldıkları ilhamlardan beslenirler. Bu ilham her zaman müspet olmaz, menfi de olabilir. İster müspet, isterse menfi olsun sanatçıyı harekete geçiren ilham unsuru, onun yeni eserler üretmesine vesile olur.

           

Koronanın etkilediği sanatların başında, görselliği ile insanları tesiri altına alan sinema gelmektedir. Başta ABD (Hollywood) olmak üzere, Doğu'da (özellikle de Hindistan'da, Bollywood'da) ve Batı'da koronanın insanlar üzerindeki korkuyu ve ürpertiyi tetiklemesini konu alan onlarca sinema filmi çekilecektir. Buna yönelik hazırlıklar çoktan başlamıştır.

           

Koronanın arz-ı endam edeceği kalem ürünlerinin başında romanın geleceği şüphesizdir. Çünkü karantina günlerinde dört duvar arasında yaşadıklarımız bir değil bin romana konu olacak boyuttadır. İyi bir gözlemci olan romancılar bu derin tesirlerden bigane kalamazlar. Korona ikliminde demlenen birçok yazar, Covid-19'dan mülhem romanına başlamak için kollarını sıvamıştır bile. Sıvamak ne kelime, belki çok daha ileri bir safhadadırlar. Söz konusu romanlar yakın zamanda kitapçı vitrinlerinde görülmeye başlar.  

           

Koronavirüs sürecinde en çok kalem oynatan kitlelerin başında şüphesiz ki şairler geliyor. Şairler korona günlerinde tabir caizse çifte mesai yaptılar. Zira korona, şairlerin duygu dünyalarını derinden etkiledi. Kimisi oturup ciddi ciddi korona temalı şiirler yazdı. Kimileri de muziplik olsun diye tebessüm ettiren mısralara imza attı. Korona üzerine yazılan şiirler antolojilerde bir araya getirildi. Korona muhtevalı şiir yarışmaları düzenlendi.

           

Hayatı kasıp kavuran, insanları bir cenderede yaşamaya mahkum eden koronavirüs üzerine her formda şiir yazılsa da en çok heceyle yazılanlar dikkat çekti. Bunlar sayıca da diğerlerine nazaran çoktu. Bunlara şiir değil de manzume demek belki daha doğru olur kanaatindeyim.  Çünkü bu şiirlerde daha çok konu ve tahkiyeli anlatım ön plana çıktı.

           

Koronavirüs özellikle çalıp söyleyen halk şairlerinin ilhamını besledi. Bu pek de  şaşırtıcı bir şey değildir. Çünkü halk şairleri; içinden çıktıkları toplumun gören gözü, duyan kulağı ve söyleyen dilidir. Onlar toplumun aynasıdır. Toplumda olumlu veya olumsuz her ne yaşanıyorsa o aynadan yansır. Daha evvel toplumca yaşadığımız ve bizi derin üzüntülere gark eden verem, kanser, deprem, sel felâketi gibi hadiseler de halk şairlerinin işlediği başat konular olmuştu. İşte öyle de hayatı çekilmez kılan koronanın mihneti de o aynadan hakkıyla ve lâyıkıyla yansımıştır. Son dönemlerde zayıflama eğilimi gösteren geleneksel halk şiiri koronayla birlikte tabir caizse atağa geçmiş, belli bir hareket ve ivme kazanmıştır.

           

Korona, özellikle halk şairlerinin diline pelesenk olmuştur. Kimisi koronaya sitem ve beddua etmiş, kimisi insanların bozulan psikolojisine vurgu yapmıştır. Böylece insanların sevdiklerini alan, hayatı çekilmez kılan koronavirüsten bir çeşit intikam almışlardır. Onu huzura pusu kuran pespaye bir illet olarak göstermişlerdir. Halk şairlerinin korona muhtevalı şiirlerinde basın yayın organlarında ve sosyal medyada çokça zikredilen maske, mesafe ve temizlik (hijyen) kavramları ön plana çıkmıştır. Bu şiirlerde toplum fertleri tarafından sürekli canlı tutulan klişe ifadeler göze çarpmaktadır. Korona üzerine yazılan şiirlerde sürekli dönen bu ifadeler, yazılan metinlerde tekrara düşülmesine sebep olarak şiirselliği bozmuştur.

           

Korona konulu şiirlerde geçmişle bugünü mukayese etme ve geçmişe özlem (nostalji) ön plana çıkmaktadır. Buna o yaygın tabirle "Ne idik, ne olduk" da diyebiliriz. Öte yandan bu konuda yazılan şiirlerde virüsün çıkış noktası olan Çin'e büyük bir tepki duyulması dikkat çekicidir. Türk'ün ezelî ve ebedî düşmanı olan Çin'den bu yolla bir çeşit rövanş alınmıştır.

           

Bilindiği üzere koronavirüs tam da 21 Mart Dünya Şiir Günü'ne yakın bir zamanda hayatımıza girdi. Ben en çok da korona günlerinde birkaç kadim dostun uğurlamasıyla ebedî âleme göç edenlere, özellikle de ölen şairlere hüzünlendim. Ölümleri korona karmaşasında unutuldu. En yakın dostları bile karantina nedeniyle onları yolcu edemedi. Hüzünler dağ oldu.