Kültürün yöresel medeniyetin evrensel olması, birkaç medeniyet havzasının bulunması ve milletlerin bu havzalardan beslenerek kendilerine ait kültür oluşturmaları insanların birbirinden ayrışmasını gerekli kılmıştır.


Toplumun kültürünü, beslendiği medeniyet kaynakları belirler. Beslendiği medeniyete dayalı olarak sergilediği davranışlar, ürettiği ürünler ya da idame ettirmiş olduğu hayat, onun kültürünü oluştur.  Toplumlar kuvvet aldıkları medeniyetin yönünü değiştirdiklerinde bireyler arasında çatışma meydana gelir.


 Bu çatışma ortamının toplumun dinamiklerini, düşünce kalıplarını değiştirmesiyle toplumda sancıların baş göstermesi, iç huzursuzlukların olması kaçınılmaz olur. Dayatılan yaşam tarzının içselleştirmesi çok büyük zaman aldığı gibi bunun topluma yansıyan durumları ve arızaları çok daha sonra kendini gösterir.


Toplumların medeniyetten almış oldukları güçle hayata veya diğer milletlere karşı duruşları onların kimliğini oluşturur. Medeniyet kaynağı değişince toplumda ister istemez kimlik sorunu ve daha da ötesinde kimlik bunalımı ortaya çıkar. Milletlerin yaşam tarzları zamanla kendi benlikleri ile özleşir. Nesiller yaşam ve düşünce tarzlarını bu benlik üzerine geliştirerek dünyada var olma savaşında ayakta kalmaya çalışırlar. Başkalarının oluşturmuş olduğu yaşam tarzını rehber alarak onun üzerine milli bir bilinç oluşturma çabası uzun vadede sıkıntılar oluşturur.


Kimlik bunalımını eski dönemde sadece okumuş kesim yaşarken, iletişim kaynaklarının artmasıyla günümüzde her kesim bu cendereye düşmekte, tarihi, kültürel dönemi ile bağı zayıf olanlar ikili kimlik yaşama sancısını çekmektedirler. 
Eğitimle birlikte kültürün sürekliliği ve değişkenliği artmış, toplumların birbirleri ile rekabet hâlinde olmaları, dünyada varlıklarını sürdürebilmeleri, onları farklı kılan kültürlerini yaşatmalarını ve akışın içine bırakmalarını kaçınılmaz kılmıştır. 
Kültürlü ortam oluşturma ve kültürlü nesil yetiştirme uzun soluklu bir mücadeleyi gerekli kıldığı için bazı toplumlar doğrudan taklit yolunu tercih etmekte, sonuç amaçlı yol izlemeye başlamaktadırlar. Böyle bir durum toplumlarda uyuşmazlıkları, çekişmeleri, iktidarın dayatmalarına başkaldırmayı beraberinde getirmektedir. Toplumda uyuşmazlıkların asgariye indirilmesi eğitim kurumunun devreye sokulması ve toplumların geçmişte biriktirmiş oldukları değerlere ters düşmeyen ama çağın ihtiyaçlarına uygun eğitim olanakları oluşturulması gerekmektedir. 


Kültür unsurları kara gün dostudur. Milletler esarete düştüğü zaman, halk kendi öz kültürüne tutunur, duygularını türkülerine, ninnilerine, masallarına yansıtır. Genç nesiller bunlarla beslenir, bunlarla büyürler.   Kendi kültürünü yaşayan milletler bir gün özgürlüklerini kaybetseler bile, yönetimde hakim olan milletin kültürel kodları altında kaybolmaktan kurtulurlar. Dil ve kültür, esaret altındaki milletlerin yok olmasına, tarihten silinmesine karşı refleks geliştirerek o milleti diri tutar. Ordu bir milleti sadece savaş zamanında korur fakat dil ve kültür bir milleti hem barış hem de esaret zamanında korur ve onun tarihten silinmesine engel olur.  Bu nedenle bir millet, dil ve kültürünü canlı tutmak, onun genç nesillere sağlam şekilde aktarmakla sorumludur. Bunda da o ülke yönetiminin yürütmüş olduğu dil, kültür ve eğitim politikaları belirleyici olmaktadır. 


Geniş zamanda başka milletlerin yaşam tarzını ve kültürünü taklit edenlerin dar zamanda var olma savaşında ayakta kalmaları imkansızdır. Çünkü onların artık diğerlerinden farklı kılan unsurları azalmış, benlikleri ve kimlikleri yok olmuştur. Böyle kişilerin dağılmaları, birlik oluşturmaları, eski hâllerine dönmeleri imkansızdır. Kendine ait kültürü olmayanın kendine has milleti de olmaz.