Kıyametin Küçük Alâmetlerinden Çıkmayan Kalmadı.
Savaşlar, Kuraklıklar,Yangınlar, Sel ve  Depremler, Fitneler, Ahlâksızlıklar, Kötü Amirler ve Daha Niceleri;

Hepsi Çıktı.
 

Çıkmaya da Devam Ediyor.

Paranın para etmediği sürece giriyoruz. Üreten canını kurtaracak, üretmeyen yok olup gidecek…

*

Artvin-Borçka-Şerefiye köyüne gitmiştim. Yolları çok bozuk olduğundan iki kilometre yolu yaya gitmek zorunda kalmıştım. Köydeki Şanlı ve Çayban Mahalle halkı bölge siyasetçilerine tepkiliydiler.

 Yolları yapıldı mı bilmiyorum..

Şerefiye köyü benim için çok önemlidir.

Doğa güzelliği ile ünlü muhteşem bir köy. Babam rahmetli, ikinci dünya Savaşı’nda bu köyde yaşadı. Babaannemin mezarı de bu köydedir. Beş yıl önce ziyaretine gitmiştim.

Rahmetli babam, bu köyde Yetiştirdiği mısırların belli bölümünü devlete, vergi olarak verdikten sonra, geri kalan kısmını sırtıyla Rize-Ardeşen’e getirip, ailenin karnını doyuruyordu. Şimdi araç ile gidemediğimiz yolu, günlerce tepeleri, dağları aşıp Ardeşen’e geliyordu.

Nur içinde yatsın..

Babam rahmetinin 60 yıllık arkadaşı Mehmet Poyraz, o günleri ağlayarak anlatmıştı bize.

Şimdi hak ’in rahmetine kavuştuğunu öğrendim.

Mekânı cennet olsun..

O dönemde kıtlık vardı, her yerde her şey yetişmiyordu. Babam rahmetli Şerefiye köyünde mısır yetiştiğini öğrenmiş. Rahmetli babaannemi yanına alarak bu köye yerleşmiş,15 yıl kaldıktan sonra Ardeşen’e dönmüş. Babam, bu işleri yaparken henüz 13-14 yaşındaydı.

*

Babam rahmetli anlatmıştı bana… Amcalarınla, söz konusu köyde de yetiştirdiğimiz mısır yüküyle dağları aşıp Ardeşen’e giderken, parasal anlamda zengin olan birisi silahıyla yolumuzu kesip, elindeki bir çuval parayı uzatıp ”Ya bu parayı alıp sırtınızdaki mısırı verirsiniz, ya da sizi öldürüp yine alırım. Çocuklarım evde açlıktan ölüyor, başka çarem yok” dedi.

Babam rahmetliden bu olayı dinlerken heyecanlanıp hemen sormuştum.  ‘Parayı almadınız mı?’ diye. Gülerek “O dönemde para dediğiniz şey, şu bahçedeki karayemiş yaprağı kadar değeri yoktu” demişti.

Baban rahmetli mısırın yarısını adama verip, parayı de almamış. Çünkü o dönemde para işe yaramıyordu ’Açlığın, hastalığın, sefaletin kol gezdiği, paranın para etmediği bir dönemi böyle dinlemiştim..

*

Araç ile üç saatte bile zor gittiğim köyde, mısır yetiştirip, karnını doyurabilmek için günlerce dağları aşan babam..

Ayakta kalmak, açlıktan ölmemek için mucizeler yaratan babam...

 Ben o babanın çocuğuyum.

Her ne kadar çocuklarım, bu olay bir masal gibi geliyorsa da gerçek bu.

Babam böyle dönemi yaşadı.

Ben yaşamadım. İnşallah çocuklarım yaşamaz. Dahası hiç kimse yaşamaz…

Dünya o’na doğru gidiyor..

Salgın iki yıldır dünyayı kasıp kavuruyor. Küresel ticarette yarattığı arz zinciri bozulmasına bir de Çin ve ABD’deki geçici aksamalar eklenince, insanlığın yeniden kıtlık ve yokluklarla karşılaşabileceği gerçeği kafalara dank etti.

Küresel ısınmaya ilaveten orman yangınları, depremler, yanardağ püskürmeleri, tayfunlar, seller, kuraklıklar, aşırı sıcaklıklar ve dondurucu soğuklar üst üste gelince, gıda ve hammadde üretiminin hızla düşmesi kaçınılmaz.