Çok ama çok farklı bir süreçten geçiyoruz.
İnsan olarak geldiğimiz şu dünyada insanca yaşamak ve İNSAN gibi ayrılmak her geçen gün zorlaşıyor.
Oysa üç-günlük yalan bir dünya..
Oysa bir sınavdan geçiyoruz.
Oysa ne ekersen onu biçeceğimiz bir hayat yaşıyoruz.
İyi ama nedir peki bu kadar kin-hırs ve hasetlik.
Neden bu kadar çirkinleşiyoruz.
Neden bu kadar geriliyor ve ötekileşiyoruz.
Güzelce yaşamak varken neden kötüleşiyoruz ki.
Eline kalem geçiren asıyor-kesiyor..
Sosyal medya vur-abalıya dönmüş.
Herkes kendince bir öfke patlaması yaşıyor.
Kendisiyle barışık yaşamayan, sorunlu-mutsuz-her türlü çirkeflik için kılıktan- kılığa giren insanlarla aynı ortamı paylaşmak ve aynı havayı solumak  ne zor bir şey.
Ne yapsan boş..
Bela geliyor seni buluyor.
Soyadında SAYGI olan bir gazeteci bile edep-ahlak ve onur kavramlarını yok sayıp aklınca bir kadını itibarsızlaştırma-aşağılama yarışına girmiş.
AK Parti Trabzon Milletvekili Bahar Ayvazoğlu üzerinden eşi Ankara Turizm İl Müdürü Ali Ayvazoğlu hedef tahtasına konmuş.
Sonra da silahını çeken başlamış ateş etmeye..
Bir kadın ve bir anneye yönelik bu kadar düşmanca bir tavır olabilir mi?
Üstelik Bahar hanımı çok naif, önyargıları olmayan, her kesimi kucaklayan, ortak dil olarak sevgiyi tercih eden merhamet ve vicdan sahibi biri olarak tanırım.
Bu ara ben kimsenin avukatı değilim.
Ama bu ülkenin bir evladı olarak hem  Bahar hanımı hem de Ali Ayvazoğlu’nu tanıyan biri olarak olup-biteni  de kabullenemiyorum.
Bu süreçte en çok zoruma giden şey ise kadın dayanışması noktasındaki samimiyetsizlik geldi bana.
Havada uçan kuş görünce ayağa kalkan, tepkiler koyan, ortalığı ateş çemberine dönüştürenler BAHAR hanımı yalnız bırakarak çok kötü bir sınav verdiler.
Ben isterdim ki farklı görüşler de olsa siyaset-sivil toplum kuruluşları-gazeteciler-insan hakları savunucuları bu noktada tek yürek olsaydı.
İçişleri Bakanı sayın Süleyman Soylu’nun bu noktadaki duruşu çok önemliydi.
Çok keskin bir şekilde noktayı koydu.

Bahar hanıma başta Trabzon teşkilatları omuz verdi-sahip çıktı ama ben şahsen yeterli bulmadım.
Partide aynı kulvarda koşan aralarında bazı önemli simaların da bulunduğu kişilerin sessiz kalması tepki koyamaması düşündürücü.
Tepki koymak bir bir tarafa “oh oldu iyi oldu” diyecek kadar sevinenler oldu.
Vay be! diyor insan.
Bana bile sosyal medya paylaşımlardan dolayı tepki geldi.
Muhalefetin tepkisini hadi bir şekilde anlarım da kendini hala AK Partili olarak tanımlayanlara ne oluyor onu anlamadım.
Demek ki hala kriptolar tam temizlenmemiş!
Keşke şuradan hepsini tek-tek deşifre etsem ..
Neyse bu işler benim işimi değil.
Ben insani noktadan olaya bakarak tepki koydum koymaya devam edeceğim.
İnsanların özel yaşamlarına hepimiz saygı duymak zorundayız.
Habercilik demek aşağılamak değildir.
Ali Ayvazoğlu’nun işçiliğini bile alay konusu edecek kadar pervasızlık var.
Yok bekçilikten gelmiş.
Yok öyle yok böyle..
Ben de bugün hala işçi kadrosundayım.
Hiç gocunmuyorum.
Gurur duyuyorum.
İşine gelince emekçileri savun işine gelmeyince de işçilik üzerinden insanları aşağıla..
Var mı böyle bir dünya?
Ayvazoğlu çiftinin eğer varsa bir yolsuzlukları-hataları-yanlışları sonuna kadar üzerine gidelim.
HDP’li Selahattin Demirtaş’ın eşine iğrenç ve aşağılı bir şekilde twit atan salağa sosyal medyadan tepki koyanların aynı tavrı Bahar Ayvazoğlu içinde göstermelerini beklerdim.
Ama nerede?
Herkes kendi penceresinden bakıyor?
İster gazeteci ister siyasetçi ister bürokrat..
Kim olursa olsun artık insanlar öyle iki kalemde itibarsızlaştırılıp linç edilmemeli.
Hele bir kadın  ve anne üzerinden bu asla yapılmamalı.
Görüşü, konumu, pozisyonu ne olursa olsun KADINLAR kimsenin egolarını tatmin edecek, kavgalarına alet olacak varlıklar değildir.
Ve bir kez daha Saygı Öztürk’ün kaleminden Ayvazoğlu çiftine yönelik yapılan itibarsızlaştırma haber anlayışını kınıyor tepkimi koyuyorum.