Yeşilçam’ın yaşayan efsanesi görüntü yönetmesi Aytekin Çakmakçı, geçmişten günümüze Türk sinemasını gazetemize değerlendirdi
 
Yeşilçam’ın efsane isimlerinden olan aynı zamanda “Yılanların Öcü, Mum Kokulu Kadınlar, Muhsin Bey gibi filmlerin görüntü yönetmenliği yapmış ve Altın Portakal, Altın Kelebek, İstanbul Film Festivali Yaşam Boyu Onur Ödülüne layık görülen, Türk sinemasına yön veren isimlerden Aytekin Çakmakçı ile bir röportaj gerçekleştirdik. Röportajımızdan öne çıkan kısımları sizlerle paylaşıyoruz…
 
KAMERAMANLARA DAHA YAKINDIM
 
TAKA: Bize kendinizden bahseder misiniz? Sinemaya nasıl merak saldınız, sizin için sinema, görüntü yönetimi ne ifade ediyor?
 
AYTEKİN ÇAKMAKÇI: Hep derlerdi ya çocukken hayalimdi diye… Hayır, öyle bir şey değil. Bizim mahallede film çekiliyor. Okulda çok başarılı bir öğrencide değilim. Mahalleye gelen oyunculara hizmet etmek için çalışıyor. Karadeniz insanı hizmet etmeyi sever. Mahalle halkı, oyunculara pasta, börek ve çay ikramı için yarış halindeyken, ben annemin yaptığı çayları oyunculara değil, kameramanlara getiriyordum. Annemde oyunculara getireceğimi zannettiği için şaşırıyor. Neden kameramanlara getirdiğimin cevabını bilmiyorum. Ama güdüsel olarak kameramanlarla iletişim halindeydim. Kısaca nedenini ve cevabını bilmeden kamera grubuna hizmet eder hale gelmiştim. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra prodüksiyonda çalışan bir arkadaşım; sen fotoğraf çekmeyi seviyorsun. Sadece çekmeyi seviyorum ama bilmiyorum. Biz filme başlayacağız. Kamera 2. Asistana ihtiyaç var. Görüntü yönetmeni de fotoğraf üstadıdır. Sen hem ondan mesleği öğrenirsin hem de para kazanırsın. Bu teklif bana cazip geldi. Sonra yaz tatilinde gittim iki film çalıştım. Babam ataerkil muhafazakar bir insandır. Ne idüğü belirsiz bir sinema, neyin nesi dedi.

Benim okulum başladığı için işi bırakıp okula dönmemi istedi. Ben bırakmayacağımı söylediğimde babam evden kovmakla tehtid etti. Benim bunu söylemem de ataerkil bir ailede hiç normal değil. Sonra kapıyı açıp çıktım bende çünkü kovacaktı. Erman film deposunda on sekiz gün buyunca kaldım. Sabah malzemelerle birlikte depodan çıkıyordum. Akşam depoya malzemelerle birlikte giriyordum ve kapıyı kilitliyordum. Çünkü benim handa kalmam yasaktı. On sekizinci gün eniştem geldi. Babamın kalp krizi geçirdiğini söyleyince, usta da gitmem için izin verdi. Eve gittiğimde babam çizgili pijama ve atletiyle birlikte çilingir sofrasında oturuyordu. Orada beni kandırdıkları anladım. Annemin üzülmesini istemediği için eve geri dönmemi ve işe devam etmemi söyledi. Çünkü aileden anne ve baba hariç bir kişi tek başına dışarıda kalıyordu. Bende durumu kabul ettim ve eve geri döndüm. Film afişlerinde adımı görünce ünlü olduğumu zannederek anneme hayırlı olsuna geliyorlardı.  Hülya Koçyiğit, Ediz Hun ve İzzet Günay gibi isimlerin yanında benim adımda var ama en altta ve arada elli kişi var. Fakat toplum, aradaki elli kişiyi atlıyor ve bizim isimlerimizi yan yana koyuyorlar. Bu yüzden beni çok ünlü zannediyorlar. Sonradan mahalleden film setine gelmek isteyenler oldu. Ben gelmelerini istemedim çünkü orada malzeme taşıyordum.  Ayrıca bu durum mahallede itibar kazanmama neden oldu. Sinemaya başlangıcım böyle oldu.

Görüntü yönetimini tarif etmekle devam edeyim. Bir görüntü yönetmeninin görevi kartpostal çekmek ve eserler sergilemek değildir. Görev, doğru görüntüyü arayıp bulmaktır. Eğer görüntü doğruysa iyidir. Ama güzel hiçbir zaman doğru olmayabilir. Yani benim kriterim hep doğrunun peşinden gitmek. Doğruyu da hicveden anlam metinlerdir. Metinin tarif ettiği ruh halini resimlemeye çalışırım. Ve böylece bir filme en iyi hizmet şeklinin o olduğuna inanıyorum.
 
ARABESK ŞARKICI FİLMLERİNİ SEVMEDİM
 
TAKA: Birçok Yeşilçam filmi çektiniz her birinin sizde bıraktığı duygular ayrı olmalı. Her filme başka duygularla yaklaşmış olmasınız. Filmlerinizin sizde bıraktığı duygu ve izlenimler nelerdir?
 
AYTEKİN ÇAKMAKÇI: Kitap okumanın önce istemekle başladığını daha sonra alışkanlık yaptığını fark ettim. Her filme başlarken, o duyguyu tanımlamayı kendime alışkanlık edindim. Her filmin duygusal çalkantılar noktasında başka bir hikayesi ve macerası vardı. Asla sevemeyeceğim işlerde oldu. Mesela arabesk şarkıcı filmlerini sevmedim. Sonra 70’ler sonu 80’ler başı porno dönemi yaşandı. O tür filmlerde hiç çalışmadım. Çok muhafazakar bir insan olmasam da mesleki olarak içime sinmeyen bir yapılanması vardı.

 
ÇALIŞANLARLA GÖNÜL BAĞI OLUŞUYOR
 
TAKA: Sizce en başarılı olduğunuz film hangisiydi?
 
AYTEKİN ÇAKMAKÇI: En iyi film diyemem de aklıma geldikçe tebessüm ettiğim çalışmalarım oldu. Hangi ihtisası yaparsan yap film setinde çalışanlarla bir gönül ortaklığın oluşuyor. Bu anlamda hatırladığım filmlerden isimler verebilirim; Yılanların Öcü, Muhsin Bey,  Mum Kokulu Kadınlar, Uzlaşma, İmdat ile Zarife, Yaprak Dökümü dizisi, Baba evi dizisi, Kurşun Adres Sormaz, ve İpekçe...  Bu filmlerin sonuçları beni mutlu etmiştir. Bir filme başladığınızda üçüncü ya da dördüncü gün o filmin kilometresini görürsün. Film katı bir drama mı yoksa duygusal anlamda merhaleler aşmış olarak dolu dizgin gidiyor mu? Ya da entelektüel mi? Bunları görmemiz mümkün. Çalışanların yaklaşımı ve ruh hali endekslenmeye başlar ve o filmi yaşarlar. Eğer filmi yaşamazlarsa o filmden olumlu bir sonuç almak mümkün değildir. 
 
GÖRÜNTÜYÜ YARATIRKEN METNİ TAKİP EDERİM
 
TAKA: İzleyici her zaman kameranın önünde var olan isimleri tanıyor.  Sizinde bir sözünüz vardı “İyi bir film, iyi görüntülerin toplamıdır.” Buradan görüntü yönetmeninin iyi bir film olmasında etkili olduğunu görüyoruz. Sizce bu mesleğin zorlukları ve getirileri nelerdir?
 

AYTEKİN ÇAKMAKÇI: Genel ifadeyle dile getirecek olursak; İyi film, doğru görüntüler toplamıdır. Güzel fotoğraflar, iyi filmmiş gibi algılanması yanlıştır. İyi filmden kastım, sonuç itibariyle iyi olmasıdır. Doğru görüntü ise kast yani oyuncu seçimi, isabetli olmalıdır. Ayrıca döküpaj başarılı olmalıdır. Doğru ışıklandırma ve atmosfer olmalıdır. İyi bir film için sahne neyi gerektiriyorsa onu yapmak gerekir. Görüntüyü yaratırken metni takip ederim. Metin neyi talep ediyorsa sende onu takip edersin. Yani bir sahnenin çamurlu olması gerekiyorsa, o sahne çamurlu çekilmelidir.
 
İŞ AHLAKIMA UYMADIĞI İÇİN…
 
TAKA: Bir filme başlamadan önce kriterleriniz var mı?
 
AYTEKİN ÇAKMAKÇI: Olmazsa olmazlarım var. Biraz öncede dile getirdiğim gibi mesleki ahlakıma uymadığımı için porno filmi asla düşünmeyeceğim bir şeydir. Arabesk görüntü yönetmenliğine başladığım zaman çocuğum küçüktü, ailemin geçimi için birkaç tane çekeyim dedim. İki, üç filmden sonra bu işi yapamayacağımı anladım çünkü içime sinmedi. Porno ve arabesk peş peşe gelince bunun darbesini ben yedim. İşsiz kaldım. Ekonomik olarak sıkıntıya düştüm. Daha sonra Libya’da inşaatlarda puantör olarak çalıştım. 1,5 sene Libya’da kaldım. Sonra porno olaylarının kaldırıldığını, şirketlerin kapatıldığını duyunca Türkiye’ye dönmeye karar verdim. Ve film çekmeye kaldığım yerden devam ettim. 

 
DRAMA FİLMLERİ ÇEKMEK İSTİYORDUM
 
TAKA: Filmlerinizi çekerken hiç ekonomik sıkıntı yaşadınız mı? O zamanki gelirler sizi tatmin ediyor muydu?
 
AYTEKİN ÇAKMAKÇI: Bir önceki soruda da belirttiğim gibi ekonomik sıkıntılar yaşadım. Bu durumu atlatmak için Libya’ya geçici bir iş bulma düşüncesiyle gitmiştim. 1,5 sene sonra döndüm. Ama hemen film işine girmem kolay olmadı. Yavaş yavaş reklam çekimlerinde çalışarak hayatımı kazanıyordum. Reklamcılığın dışında fotoğraf çekimi de yapıyordum. Kariyerim boyunca drama filmi çekmeyi istiyordum. Fotoğraflarla hikaye anlatmayı seviyordum ve o alana doğru yanlılığım vardı. Daha sonra bir iki filme başlayınca işler peş peşe gelmeye başladı.
              
BENİM KUŞAĞIM MESLEĞİ BIRAKTI
 
TAKA: Beğendiniz görüntü yönetmenleri var mı?
 

AYTEKİN ÇAKMAKÇI: Benim kuşağımın hemen hemen hepsi mesleği bıraktı. Artık bizden daha genç kuşaklar çalışıyor. Bunları da izlediğim zaman hakkında iyi anlamda kanaat getirdiğim birkaç kişi var. Feza Çaldıran, Özgür Eken, Alper Derli gibi isimler çok sayıda olmamakla beraber sayabilirim.
 
“KÜFRÜ KOMEDİ OLARAK ALGILAN ZEKA ÇİZELGESİYLE İŞLER YAPILIYOR”
 
TAKA: Şu anki film sektörü hakkında yorumlarınız nelerdir? Günümüzde Yeşil çam filmleri gibi ses getiren filmler olmasının nedeni nedir?
 
AYTEKİN ÇAKMAKÇI: Bunun nedenini şöyle yorumluyorum; sinemada yeni gelen kuşaklarda kutsiyetsizlik var. Bizde ve bizden öncekilerin gibi kutsal görmüyorlar. Hemen filme başlamak istiyorlar. Biz daha çok filmi içselleştirmek isterdik. Bu neden iki kuşağın ayrılmasına neden oluyor. Sen yapmasan bile yapılan çalışmalar seni duygusal olarak etkilerdi. Şimdi ise çok düşünülmeden yapılan filmlerde, her üç dakikada biri küfür koymayı komedi olarak algılayan zeka çizelgesiyle işler yapılıyor. Bizim zamanımızda salon filmleri diye tanımladığımız filmlerin çekimlerinde bile ağlama sahnesi varsa caddeyi bile sustururduk. Çünkü oyuncunun psikolojisini ve ruh halini etkilerdi. Şimdi bunlar çok önemsenmiyor.

 
DEĞİŞİM TÜM SİSİTEMİ ETKİLİYOR
 
TAKA: Geçmişten günümüze Türk sinema endüstrisinin işleyişi hakkında neler söylersiniz?
 
AYTEKİN ÇAKMAKÇI: Türk sineması, teknik anlamda çok ciddi bir aşama kaydetti. Bu meslekte 56. Senem olduğu için bütün aşamaları gördüm. Siyah- beyaz döneminden, renkli- negatif dönemine, video-slayt gösterileri ve en sonunda dijitale kadar geldik. Bu her yapılanma, basit bir aparatla yapılmıyor. Sistemin tümü değişiyor. Yani her değişim, tüm sistemin değişmesine neden oluyor. Sistem değiştikçe, insanların yürüyüşü bile değişiyor. Ayrıca ekonomik yapılanmalar oluşuyor. Teknik olarak iyi yöndeyiz ama duygusal anlamda çok gerideyiz. Drama filmlerine ayrılan zaman eskisi kadar bonkör değil. Tahminde bulunursam, çoğalan sinema akademilerindeki her yıl mezuniyet sayısının artmasıyla alanda daralma yaşandı. O yüzden her şeyi çok çabuk tüketmek ve sahaya yansıtmak, her şeyin olgunlaşmadan çok çabuk yaşanmasına neden olur.