Hüznü yazmak çok güçtür ancak yasayanlar için acı bir gerçektir maalesef. Hüzün; aklını kalbin emrine verir. Ruhunu esir alır adeta. Melankolik ağrılar başlar. Hüzünle melankoli arasında kalır insan. Ruh bedenden kaçar. Direnmek imkansız hüzün ve melankoliye. Ayrıktır ruh ve beden. İnişli çıkışlı duygulardan beynin sulanır. Yaşam boş ve anlamsızdır. Bu durum bende mevsimsel bir durumdur. Zira; gelme diyemiyorum ona, her sene bu aylarda davetsiz misafir gibi gelir bulur beni bu melankoli ruh halim. Kurtulmak istesem de bir nevi verdiği hüzün acı bir mutluluk veriyor bana sanki. Ben geçmişte en acı ayrılıkları bu mevsimde yaşadım.. Annemin beni beş yaşında Asiye babaanneme  bırakıp gurbete gittiği mevsimdir bu mevsim. Bir nevi ayrılık acılarını çocukken tattığım soğuk mevsimdeyim yine.. Asiyemi (beni en çok seven kadını) ebediyete yolladığım mevsimdir bu hüzünlü mevsim.. İnsanı böyle mi ağlatır, bu uzun geceli zamanların soğuk mevsimi? Metaforlar, imgeler ve edebiyatla donatmak istiyorum bu yazımı, fakat başaramıyorum. Birden temelinden sarsılıyor ruhum. Yürek sarsıntılarım, yanardağ ruhumda yeni ateşler yakıyor. Modern giysilerimi, kibar davranışlarımı denize atmak istiyorum. Ruhumun derinliklerinden gelen soğukla ürperiyor bedenim. Üşüyorum Asiyem!. Kar giymiş ağaçlar gibiyim adeta. Ey benim çocukluğum!,Kırılmış oyuncağım! Ah dönemiyorum o sevgi dolu geçmişe, Hep çocuk kalmak, sadece sevgiyle mutlu olmak, anlatılmaz bir duygu bu. Göz yaşartıcı bir pişmanlıktır; bana tuz yalatan bu kahrolası gurbet. Birden komaya düşmüş özlemimle sırtımda taşıyorum o çocukluk günlerimi. Hatırlanası o güzel  çocukluk günlerimi. Hatıralarımın saklı olduğu o Köprübaşı’ndaki evimizi özlüyorum. Başımı Asiyem’in kucağına koymak, saçlarımın üzerinde dolaşan toprak kokulu ellerini hissetmek ve sonsuza dek acılarımın dinmesi için öyle kalmak isterdim. Hüzüne boyanan saçlarım büsbütün okşanmadan yoksun kaldı Asiyem. Uçurtmanın ipi kaymasın bir kere elinden; Hayal kırıklığı yaşayan insanlar avuntuyu benim gibi mutlu çocukluk günlerinde ararlar hep. Ne de olsa çocukken kaybetmenin ne olduğunu bilmezdik. Her şey eksik, her şey yarım adeta ama her şey... Böyle naif duyguları neden yazıyorum  bende bilmiyorum; Zira ben de etten kemikten bir insanim işte. Ruhumun kaçınılmaz kusurları belkide bunlar. Bu gri bulutlardan kurtulup dağlara sığınmak istiyorum. Bulutlar yağmuru gizlese de bu  hüzün beni ağlatır, ellerini hazır tut Asiyem. Biliyorum.. “Seni getirirdi bana ağlamalar getirseydi gideni” Ama, “Sen ağlama.“ Haksızlığa karşı silahım olan kalemimi, ekmek tutan ellerimi kırmak isteyen zalimler var. Şehirde uluyan kurtlara teslim olmayacağım Asiyem, Sırtımı Madur Dağı’na  dayayacağım. Yaşamdan payıma düşen  bir ölüm değil mi zaten. Elbet bir gün hakikat bütün parlaklığıyla tecelli edecek. Bu zalimler gökyüzünü bu haksiz istekleriyle  daha ne kadar taciz edecekler bilemiyorum.   Bana yaptıkları bedduaların karşılığında kainatın hakim kuvveti bunlara en ağır cezayı muhakkak verecek. Çabuk geçsin bu hüzün mevsimi, bahar gelsin tüm renkleriyle, rengarenk balonlar uçuralım gökyüzüne. Ama mavi, ama bordo... Ama inatla mavi...   Ey hüzün senden bir mevsim alacağım var unutma. Kim unuttu bu kederde beni... Yoksa eşkalini aradıkları adam ben miyim? Çocukluğumdan beri defalarca bana saldırdılar, fakat beni yenemediler.. Çünkü keder ve inancı yüreğimde yaşıyorum, gösterişte değil. Evet, gariptir benim mevsimsel hüzünlerim, benzemez kimsenin hüzünlerine. Mevsimleriniz kederden uzak, büyük sevinçle olsun. Yüreğinizden sevgi mevsimlerinin hiç eksilmemesi dileklerimle lütfen mutlu kalınız.
Editör: TE Bilisim