MOLOZ  ‘çöp değil’ şehrin renkli duvarlarının adıdır

Trabzon’da çoğu insan bu ismin, bu bölgede denize çöp dökülmesinden ötürü verildiğini sanır. Hâlbuki ta 1500’lü yıllarda seyahatnamelere konu olmuş bir isimdir Moloz… Mesela aynı zamanda hemşerimiz olan Seyyah Âşık Mehmet, Moloz ‘un Rum veya Laz dilinde duvar dayağı manasına geldiğini belirtir.

Yine 1640 senesinde Trabzon’a gelen Evliya Çelebi, Şehirde Moloz kapısından bahseder ve “Rumca Moloz, hurda safra taşına derler. Bu yerin sahası baştanbaşa moloz taşları ile dolu olduğundan, “Moloz Kapısı” derler. Laz dilinde Moloz, yıkılmak üzere olup da destekle durdurulan binalardır” bilgisini verir.

Bu gün dahi Trabzon’un en canlı yerlerinden birisi olan ve yazılı resmi yer adları içerinde bulunmayan, ancak Trabzon’un sözlü kültüründe unutulamayan Moloz semti hakkında, 1946 yılında Halk Gazetesinde yayınlanan “Moloz“ adlı yazıya bir pencere açalım ve o dönemde Moloz,  Trabzon için ne ifade ediyordu, bakalım;

TRABZON ONU ANASI GİBİ TANIR BABASI GİBİ YOLUNU GÖZLER

“Yabancı bir isim olmasına rağmen Trabzonlu onu anası gibi tanır, babası gibi de her gün yolunu bekler. Moloz; renk, koku ve kendisine has binbir güzellikler taşıyan, Karadeniz’in çılgın dalgalarının her gün binbir buseye boğduğu, küçük sahilin ve mahallin adıdır.

Moloz, işte bir güzelki zaman asla ona dokunamıyor. Tabiat ondan hiçbir güzelliğini esirgememiş. Ve işte bir güzel ki, tarih bile onu destekliyor.. Moloz; güzel Trabzon’un küçücük bir parçası, fakat Rize’nin pazarı, Sürmene’nin çarşısı, Görele’nin panayırı, Doğu Karadeniz’in her şeyidir o. Burada portakalın, üzümün, elmanın, armudun has koku ve renkleri, hamsinin bayıltıcı kokusuna ve eşsiz rengine karışır.

Fakat Karadeniz’in ozon taşıyan havası ve bukalemun gibi değişen hoppa, güzel renkleri her şeye hakimdir. Moloz, öyle bir alemin öyle bir beşiği ki,  bu alem muharrirlere mevzu, şairlere ilham kaynağı olmuş ve olmakta…

Sayın hocamız Hamamizade İhsan, Hamsiname’sinin mevzuunu bu âlemden almadı mı? Kıymetli Babamız [Halk Ozanı Baba Salim Öğütçen] çok sevdiği şiirlerine ilhamı, bu âlemden almıyor mu?

Moloz ’da Hamsi âlemi, dağdağ, mercan gözlü şirin hamsilerin yıkılışını görmek… Birbirlerine daha tez kavuşmak için şakadan veya sahiden kavga eden, deniz sesli, deniz ruhlu, şen ve ateşli Trabzonluların mücadelesini seyretmek…

Birbirine çarpan merkep, at, sepet, tenekelerin o asla birbirine uymayan seslerini ve hamsi satıcılarının o kendisine has coşkun seslerini dinlemek…

“Keder alıp, gam silmez mi?” Gözlerimi kapıyorum ve şimdi Molozdayım. Karşı dağlar, Yoroz sırtları bir İsviçre manzarası arz ediyorlar. Beyaz mavi, yeşil tepeler ve sonsuz mavi bir atlas gibi bu tepelerin altına serilmiş güzel, fakat çılgın Karadeniz…

Kumsala çekilmiş yelkenli ve motorlu Sürmene tipi yapıların direkleri, sahilde bir orman manzarası arz ediyorlar. Kalabalık, her günki gibi, yine kalabalık. Kalınlı inceli sesler, rengârenk ve çeşit çeşit meyve yığınları,.. Sepetler doluyor mendiller doluyor;  fakat niçin sanki bir öküz gibi boynunu bükmüş Moloz! Anladım… O yavuklusunu, evet hamsisini ve her şeyini bekliyor. Hamsi neredesin?

Moloz yabancı bir isim, yabancı bir kelime, fakat Trabzonlu onu anasını tanıdığı gibi tanır, babası gibi de her gün yolunu bekler.” 

Belli ki yazar, Moloz’dan çok etkilenmiştir.Fakat Moloz’u, gözde yapan yerler vardır ki, bunlara Moloz’un üç sacayağı diyebiliriz; Moloz İskelesi, Mumhaneönü Çarşısı ve Kadınlar Hali. Bu üçü anlaşılmadan Moloz anlaşılamaz ve değeri bilinemez.

MOLOZ İSKELESİ

Bunlardan birincisi, bu gün sadece yaşı yetmişin üzerindeki ihtiyar delikanlıların hatırladığı Moloz İskelesidir. Trabzon’da modern anlamda bir liman yapılmadan önce liman vazifesini gören iskele ve limanlardan Trabzon’un eskiden bu yana en büyük limanı, Çömlekçi limanıydı. Bundan başka Ganita, Tuzluçeşme, Taşdirek, Kemerkaya, Mumhaneönü ve Moloz gibi daha küçük limanlar da Osmanlı döneminde her türlü ihracat ve ithalata açık diğer limanlardı.

Belediye İskelesi olarak da bilinen Moloz iskelesi, 1936 yılında Belediye tarafından betonarme olarak yeniden inşa edilmiş, epey bir zaman hizmet görmüştür.  Ancak 1966 yılına gelindiğinde kullanılmaz hale geldiğini, ancak yerinde mevcut olduğunu tespit ediyoruz. Belediye Meclis tutanaklarına göre;1966 yılında Moloz Limanı’nda,  halen mevcut Liman ve İskelesinin sağ ve sol taraflarının doldurularak, kazanılacak arazinin bir kısmına sebze ve meyve hali yapılmak istendiği anlaşılıyor. Alanın Karayolları marifetiyle doldurulmasına karar verildiği, ancak Limanlar Karadeniz Bölge Müdürlüğünün olumsuz görüşü neticesinde bu girişimden sonuç alınamadığı görülüyor..

Trabzon’da ilk büyük deniz dolgusunun da Moloz mevkiinde planlandığı ve hayata geçirildiğini, buna rağmen 1970 yılına geldiğimizde Meclis tutanaklarında hala Moloz limanı ifadesinin kullanıldığını belirtelim. 1970 yılından sonra doğanlar için artık Moloz iskelesi, bilinmeyen bir şeydir.

MUMHANEÖNÜ

Mumhaneönü, Trabzon’un en eski çarşılarından birisidir ve resmi yer adlarında bu isim de geçmez. Ancak Şehrin hafızasındaki yerini kimse silememiştir. Nitekim 1640 yılında şehri ziyaret eden Evliya Çelebi şehrin hamamlarını, çarşılarını imaretlerini sayarken Mumhane çarşısından bahseder. Bu çarşı mumcuların sanatlarını icra ettikleri mumhane ile şehrin mum ihtiyacını karşılamak için mumların satıldığı dükkânları kapsadığını belirtir.

Yine 16. yüzyılda yaşamış Âşık Mehmed, Aşağı Hisarın dört kapısından biri olan, Mumhane kapısının dışında balmumunun işlenmediğini, Mumhane’ninbu kapının dışında yer almasından dolayı bu ismin verildiğini açıklamaktadır.

Yine Evliya Çelebi Trabzon’un çarşıları hakkında bilgi verirken, Mumhaneönü hakkında şu bilgileri verir; ”Çarşıların en seçkini mumhane kapısındaki taşra esnafınındır. Bunlar, kapının hizasında ve deniz kıyısında kat kat kalabalık dükkânlardır. Kâgir yapı Bedesteni vardır ki, içindeki, tüccarları zengin, eli açık, vakarlı ve muhteşem bezirgânlardır” der.

ŞEHRİN EN ESKİ PAZAR YERİ

Moloz’unbu gün Kadınlar Hali dediğimiz mıntıkası, aslında şehrin en eski pazar yeridir.  Mumhaneönü’nde eski mezarlık içerisinde köylüler için yapılan bu pazarın düzenli ve sıhhi bir pazar yeri olduğundan o yıllarda bahsedilemez. Nitekim 1935 yılında Meclis üyelerinden Kamil Dedeoğlu; Mumhaneönü’ndeki sebze pazarının, köylünün ve halkın sıhhat ve menfaatine uygun bir şekilde ıslahı ile oradaki kulübelerin kaldırılması ve bu mahallin dam altına alınarak Hal şeklinde düzenlenmesine dair bir önerge verdiğini görüyoruz.

Önerge ile ilgili yapılan konuşmalarda, bu yerin çok pis ve şehrin şerefine yakışmadığı ve gayri sıhhi bir halde bulunduğu belirtilmiştir. Yine önerge sahibi ; “o mahalden geçmekten gerçekten hicap duyduğunu ve çok çirkin bir manzara arz etmekte olduğunu” belirtir. Ayrıca o günkü görüşmelerden, bu alanda daha önce de Hal yapılmak üzere girişimde bulunulduğunu ancak başarılamadığını da anlıyoruz.

TEMEL NÜCUMİ BEY

Eski Belediye Başkanlarından ve dönemin Meclis üyelerinden Temel Nücumi (Göksel) bey, 1936 senesinde sebzepazarının hali pür melalini, Meclise verdiği dilekçede şöyle anlatr;

“Efendiler! Şehir baştanbaşa pistir. Bunu ispat için hepinizle şehri gezelim. Bir kere Mumhaneönü herkesin burnunu mendille kapatacak derecede pislikle doludur. Senelerden beri üzerlerine bir dam yapılmasını ısrarla istediğimiz sebze satış yerine gidelim; buranın temiz ve asri bir hale konması lazımken,  Kanun’un yasaklarına rağmen kibrit sandıklarından barakalar yapılmış, zemini hayvan pisliklerinden içerisine girilemez bir halde ve hepimizi utandıracak bir vaziyette bulunmuştur. Taş hanına, Modoş hanına gidelim, pislik ve kokudan içerisine hiç birimizin girmeye cesaret edemeyecek derece mikroplarla dolu olduğunu görürüz.

Ayrıca Meclis Üyesi Mehmet Kitapçı şehrin imar planı yapılmadan, Hal gibi bir tesisin yapılmasını doğru bulmaz; “Bu gün bir yerde, öbür gün başka bir yerde Hal kurmak ve bu münasebetle iş merkezlerini değiştirmek münasip olmaz” der. Bir de o yıllarda bu Pazar yeri ile ilgili Hüseyin Kazancıoğlu’nun yaptığı “orası aceze halindeki satıcıların toplandıkları bir yer olduğu” tespitini de bir kenara not ediyoruz.  Ancak “Kadınlar hali” tabirinin o yıllarda henüz kullanılmadığı ve çok sonralara ait bir kavram olduğunu da belirtelim.

1937 yılına gelindiğinde Mumhaneönü’nde her gün sebze pazarı ve haftada bir gün (Pazartesi günü) de yağ ve peynir pazarı kurulduğunu tespit ediyoruz.

Meclis tutanaklardan anlaşıldığına göre bu durum 1938 senesine kadar devam etmiştir. 1938 yılında şehir planını yapmakta olan Lambert’e fikri sorulmuş ve Mumhaneönü’nün şehrin küçük bir limanı olması itibariyle, bu mahalde bir pazara ihtiyaç olduğunu, Lambert’in de kabul ettiğini görüyoruz. Ardından 12 Bin lira keşif bedelli Hal inşaatı tamamlanıp, sebzecilere kiraya verildiğini tespit ediyoruz.

FATİH EROL

Editör: TE Bilisim