En başta milletvekilleri; Kemal Cevher, Şevket arz, Hüseyin Örs, Halk bankası eski Genel Müdür Yardımcısı Harun Pastonoğlu, İstanbul Selimiye Kışla Komutanı Albay Cemil Özşen, İstanbul Üniversitesi Yer Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Okay Gürpınar, KTÜ İnşaat Fakültesi Ulaşım Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. Fazlı Çelik, İmperial Hastanesi Başhekimi Dr. Ömer Fatih Çelik, Akçaabat Devlet Hastanesi Eski Başhekimi Dr. Hasan Akyüz, TS eski Asbaşkanı Erol Tuna, Ünlü saz üstadı aşık Erol lakaplı Erol Saygın,  Mali Müşavirler Odası eski başkanı Erol Arz. Merhum kardeşimiz ünlü çizer Harun Yavruoğlu, PTT merkez Müdürü İsmail Ergül, sinema sanatçısı Mine Soley, şu an aklıma gelenlerden birkaç tanesi, dedi Emiroğlu.  Allahtan tamam dedik, yoksa tüm sayfayı doldurabilirdi!


Şehrin merkezinde iki vadi ve bu vadilerin zemininden akan iki dere…Büyüklerin anlatımına göre mandalina bahçeleri ile çevrilmiş, kuş cıvıltıları ile bezenmiş iki vaha..! 

Evveliyatından beri Trabzon’un gündeminden hiç düşmemiş olan bu iki derenin geçmişteki hayali ile avunurken,  1936 senesine ait bir gazete haberiyle yaşadığımız hayal kırıklığı, bu yazının da sebebi olmuştur.
1936 tarihli Yeniyol Gazetesinin haber başlığı aynen şu şekildedir; “Zağnos ve Dibağhane dereleri hastalık, ölüm kaynağıdır.”

Haberi incelediğimizde; o yıllarda Tabakhane Deresinin beş altı bin nüfusun barındığı, üç beşyüz hanenin eteğinden geçtiği, bu evlerin bütün kanalizasyonunun bu dereye aktığı, bu beş altı bin nüfusun, bir ikibin çocuğunun binbir pisliğin içinde, dere kenarında oynadığı ifade edilmekte, zaman zaman ortaya çıkan sellerde can ve mal kayıplarının ortaya çıktığı belirtilmektedir.

Seksen sene önce, şehrin ortasından geçen Tabakhane ve Zağnos Derelerinin pırıl pırıl akmasını bekleyip, rastladığımız haberle sukutuhayale uğrarken, bu sefer 1939 tarihli Meclis görüşmelerinde aynı konunun gündeme geldiğini görmekteyiz; Meclis üyesi Zühtü Evren’in tutanaklara yansıyan tespitleri şu şekildedir;

“Şehir içinde malum olduğu üzere iki dere akmaktadır. Bu derelerin civarındaki meskenlerde 2 ila 3 bin vatandaş ikamet ediyor. Hâlbuki derelerin taaffünü (pis kokusu) bu vatandaşların sıhhatlerini bozuyor. Lazım gelirdi ki bu meskenler buralardan kaldırılsın. Ama buna imkân yok. Fakat derelerin temizlenmesi imkân dâhilindedir. Zağnos ve Dibağhane derelerinde birer set yaparak suları buralarda toplamak, geceleri bu setleri açarak ve dere sularınıakıntıya vererek müzahrefatı (çer çöp ve süprüntüyü) denize kadar sürmek kabildir. Yaz mevsimi yaklaşıyor. Bu işe bu yolda çareler bulmak ve tatbik etmek faideli olur”  der .

SİVRİSİNEKLER, ALAY VE TABUR HALİNDE

1940 senesine geldiğimizde, bu iki dere yine Belediye Meclisi’nin gündemindedir. Bu sefer, Şehrin yeni seçilen Belediye Başkanı M. Muammer Yarımbıyık şu tespitleri yapar; “Memleketin içini kemiren ve şehrin ortasından akan Zağnos ve Dibağhane derelerinin cereyanları az olduğu cihetle, göl halinde birikmesi ve hanelerden bu derelere akan lağım yollarının dere cereyanına kapılmayışı dolayısı ile yaz mevsimlerinde şehrin havasını kirletmesi ve sıtma hastalığının zuhuruna sebebiyet vermesi hepimizin malumudur”  der.

Ayrıca bu iki dereden kaynaklanan sivrisinekler hakkında Başkan Yarımbıyık’ın söyledikleri, insanı gülümsetecek cinsten;  “Diğer yerlerde husule gelen sivrisineklere nispetle bu derelerden hasıl olan sinekler, alay ve tabur halindedir.”
 
DERE Mİ? KANALİZASYON YATAĞI MI?

1942 yılının sonlarında Meclis’te gündem yine bu dereler; Belediye Faaliyet Raporu görüşmelerinde söz alan Meclis Üyesi Seyit Gündüz’e kulak verelim, bakalım o senelerde derelerimizin hali pür melali nasılmış;
“Malumu âliniz, Trabzon gibi medeni bir şehrin ortasından akan dereler, tam manası ile şehrin ortasından açık olarak akan birer kerhiz (kanalizasyon) mecrasıdırlar. Bu dereleri yakından tetkik edersek, göreceğimiz vaziyet, çirkin ve yüzümüzü kızartacak mahiyette olmakla beraber, aynı zamanda şehrin havasını kirleten ve zehir saçan birer vasıta oldukları görülür. Hülasa-i kelam; hem çirkin ve hem de gayri sıhhi bir durumda bulunan derelerin ıslahı neyi icap ettiriyorsa yapılmalıdır ”der.” 

NE ZAMANDAN BERİ KİRLİLER?

Bu sorunun cevabını verebilmemiz için gezginlerin notlarına müracaat etmemiz gerekir. Mesela Alman tarihçisi Fallmerayer, Ağustos 1840’ta geldiği Trabzon’un eski kent merkezini çevreleyen iki vadi (Tabakhane ve Zağnos Vadileri)  hakkındaki izlenimlerini şöyle not etmiştir: 

“Bu korkunç, doğanın kendisinin yığmış olduğu kalenin hendekleri yeşilliklerle, su kaynaklarıyla, kısmen hep yeşil kalan upuzun ağaçlarla doludur. Dar bir köprü, onların dorukları üzerinden cesur kemerinin üstünde öbür tarafa uzanıyor. Sarmaşıklar çiçek açınca, sular ağaçların arasında çağlayıp akınca ve olgun üzümler her tarafta yaprakların altından göz kırpınca, ne de romantik bir görünüm olur. Akşama bakan taraftaki boğaz, özellikle harikuladededir. Doğrudan ağaç ve su kaynaklarının her tarafı doldurduğu vadi yatağına bitişik, ağaçlıklarla kaplı kale kayalıklarının dibi, uçurumun karanlık gölgesinden en az 300 adım yüksekliktedir. Ama yine de en güzel görünümü; kalenin batı tarafına romantik uçurumun üzerinden giden köprüde durup, bu yeşile dolanmış, dik olarak yukarıdaki kaleden aşağıdakine giden siyah kuleli suru akşam güneşinde seyrederseniz elde ediyorsunuz. 

Varoştan gelen ve yüksek doruklu, asmalarla birbirine geçmiş ağaçların arasından geçen çapraz yol, granit taşları üzerinde hızlanıp gürül gürül akan ırmağın bulunduğu boğaza iniyor. Hep yeşil olan çalı ve ağaç yapraklarından sicim gibi ve hızla akan sular, öğle sıcağında insana gölge ederek serinlik veriyorlar. Yükseklerden, vadinin yamaçlarındaki taşların aralarından, her taraftan sular akıp, upuzun ağaçların, mersin ağaçlarının ve defnelerin arasından şırıldayarak sarp yamaçlı vadideki ırmağa dökülüyor.”

Dikkat edilirse 1850 yılında Tabakhane ve Zağnos Dereleri ile ilgili bambaşka bir portre çiziliyor. Koskoca Fallmerayer yalan söyleyecek değil ya!
Yine 1918 tarihinde Ahmet Refik Altınay’ın, 1918 tarihleri arasında bir yabancı grupla yaptığı Trabzon gezisinde, bu iki dere ve çevresi hakkında yazdıkları, Zühtü Evren’inin yaptığı tespitten yaklaşık yirmi sene öncesinde farklılık arz etmektedir. Kirlilikten yine eser yok;

“Bahar, bu harabenin ortasına da çiçeklerini serpmiş. Kâh Debbağhane Deresi’nin sarmaşıklar, sarıçiçekler, yüksek kayalar arasında uğuldaya uğuldaya gelen sedası, kâh harabeler ortasında beyaz çiçekleriyle gülen bir erik ağacının yeşil tomurcuklu dalları üzerinde, bir kuşun hazin avazı işitiliyor.” 

Hatta 1939 yılında Yeniyol Gazetesinde yayınlanan bir habere göre, eskiden bu iki dere şehrin aşağı kısımlarında içme suyu olarak kullanılırmış.

20. yüzyılın hemen öncesi ve başlangıcında Tabakhane ve Zağnos derelerinin hali pür melali böyledir… Yani pırıl pırıl, yemyeşil ve rengârenk çiçeklerle bezenmiş, üstelik de romantik… Biz o günkü seyyahların yalancısıyız. Peki, 1936 yılındayerel basına ve Meclis tutanaklarına yansıyan feci durum nasıl ortaya çıktı? Tabakhane ve Zağnos’un kaderi nasıl değişti?

1918 de Ahmet Refik’in tespitleri ile 1936 da, Zağnos ve Dibağhane derelerinin hastalık, ölüm kaynağı olduğu tespiti arasında yirmi sene vardır. Her ne olduysa bu 20 yılda oldu. Gezginlerin notlarına göre öncesinde bu vadilerde belli ki yerleşim yoktu. 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarından itibaren bu vadilere insanların yerleşmesi ile Tabakhane ve Zağnos’un kaderi değişmeye başladı.

Bu durum, kutsal kitabımız Kuranı Kerim’deki şu hitabı aklımıza getiriyor;

“İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.”    Rum Suresi41.

Bundan sonra artık kirlilik deryası derelerden kaynaklanan sorunlar Belediye Meclisi’nde sık sık gündem olmuş, Tabakhane Deresinin Köprüden denize kadar olan kısmı 1948 yılında beton kanala alınmıştır. 1965 yılında dönemin Belediye Başkanı Suat Oyman; tarihi Trabzon’un en mühim dertlerinden ve başta gelen meselelerinden birisinin kanalizasyon olduğunu söyleyerek, Zağnos ve Tabakhane Derelerinin durumunun o yıllarda tam manası ile fecaat (yani yürekler acısı bir durum) arz ettiğini belirtir. 

Ardından da kanalizasyon şebekesine dönen Tabakhane ve Zağnos Derelerinin üzeri 1967 yılında betonla kapatılmaya başlanır.  Ancak Tabakhane Deresi’nin tamamen kapatılıp üzerinin yol haline getirilmesi 1987 yılında olduğunu belirtelim. Peki, o mahalleler kurulurken neden kanalizasyon şebekesi yapılmamıştır?

Çünkü kentsel alt yapı üst yapıya yetişememektedir. Bunun tipik bir örneği1979 yılıBelediye faaliyet raporunda belirgin şekilde görülmektedir. Nitekim raporda, Zağnos Köprüsü altında kalan mahallenin yolu olmadığından çöplerinin alınamadığı belirtilmektedir.  Yani bir mahalle var, ama yolu yok. Dolayısı ile Belediye’nin en önemli ve zorunlu hizmetlerinden olan temizlik hizmeti bu bölgeyeverilemiyor. Bu durumda vatandaş ürettiği çöpten ve atık sudan nasıl kurtulmaktadır? Tabiki dereye boşaltmak suretiyle!

Hızlı nüfus artışı ve köylerden kentlere göç nedeniyle şehirler kontrolsüz bir şekilde büyümekte, yerel yönetimler bu obez şehirleşmenin yönlendiricisi olamamakta, bir nevi kontrolsüz şehirleşmenin arkasında sürüklenmektedir. 
Trabzon’da da o yıllarda durumun böyle olduğu görülmektedir. Yeterli belediye hizmeti alamayan semt sakinlerinin kendi bulduğu çözümler nedeniyle, şehirde başka sorunlar ortaya çıkmakta, bu sefer birincil sorunları çözecek kudrete sahip olmayan kurumlar, birincil sorunların neden olduğu ikincil problemlere odaklanmaktadır. Bir nevi günün kurtarılmasına öncelik verilmektedir. 

Bunun en çarpıcı örneğini; kanalizasyon ve çöp boşaltım merkezine dönen Tabakhane ve Zağnos derelerinin neden olduğu sorunlara,  üzerlerinin kapatılmasıyla çözüm aranmasında bulabiliriz. Derelerin üzerlerinin kapatılması ve dere yatağınamüdahale edilmesi, bu sefer de başka sorunları beraberinde getirecektir. 

Bu durumu şöyle formülüze edersek;

 Kentleşmenin hızına yetişemeyen alt yapı nedeniyle, ortaya çıkan sorunlar; kötü koku, görüntü kirliliği, hastalıklar vs.

Alt yapı eksikliğinin ortaya çıkardığı sorunları önlemek (veya gizlemek) amacıyla yapılan yatırımlar: Derelerin üstünün kapatılması, dere yataklarına müdahale.

Akarsu yatağına yapılan müdahalelerin ortaya çıkardığı sorunlar; taşkın ve seller. 

Sonuç; ortaya çıkan can ve mal kayıpları ve harcanan milyonlarca lira. Yani asıl soruna neden olan en baştaki soruna odaklanamamak, birçok kentimizde zaman zaman ortaya çıkan can ve mal kayıplarının en önemli nedeni olmaktadır.
Yarın: Tabakhane Vadisi
FATİH EROL

Editör: TE Bilisim