Futbolun içinde olan hemen herkesin de neyin ne olduğunu çok iyi bildiği, mahkemelerin, Yargıtay’ın, UEFA’nın, CAS’ın onayladığı ancak, ‘Kollama, kayırma ve yok sayma’ yöntemleriyle iç edilen 2010-11 sezonundaki şampiyonluğunu saymazsak 37 yıldır lig şampiyonluğuna hasret kalan Trabzonspor, bu kez hedefe varmak için nokta atışları yapmaya çalışıyor.

‘25 yaş ortalamamız var. Şampiyonluk için tecrübeye de ihtiyaç duyarsınız. Son yıllarda yarışan bir teknik direktörüm. Yaş ortalamasını yukarı çekmek, deneyim katmak istiyoruz. Genç takımız ve şampiyon olalım. Bunu bu lig kaldırmıyor’ diyen teknik direktörümüz Abdullah Avcı’da bu doğrultuda transferi yönlendiriyor.

Nitekim şu ana kadar kendilerini ispatlamış, Avrupa futbolunda isim yapmış oyunculardan Gervinho ile Bruno Peres’i kadrosuna katan Bordo-Mavililer benzer oyuncular için de temaslarını sürdürüyor.

***

Tabi bu yöntem,  geçkin yaştaki oyunculara verilecek bu paraların geri dönüşünün olmadığı düşüncesiyle eleştiriliyor.

Normalde bu endişeye katılmak mümkün de, bir de böylesini deneyelim diyorum ben.

Kaldı ki kazanılacak bir şampiyonluk camianın yıllardır biriken özlemini gidereceği için üreten, kendi değerlerini kullanan bir Trabzonspor için zemin hazırlayacak, Trabzonspor kuruluş ayarlarına dönmek yolunda büyük bir fırsat yakalayacaktır.

Çünkü şampiyonluk gerilen fay hatlarını kıracak, yöneten de, oynatan da, oynayan da hatta seyreden de çok daha rahat bir ortama kavuşacaktır.

Ve bu ortam doğruları yapmak yönünde bugünden çok daha uygun zemin hazırlayacaktır.

Yetir ki bu yönde tercih edilen oyuncular yıllık 1.3 milyon Euro verilen Afobe gibi fos çıkmasın..

***

Tabi insan şunu da düşünmeden edemiyor.

Trabzonspor’un şampiyon olamaması sadece kendi hatalarından, ya da yeterince güçlü olmadığından mı kaynaklanıyor?

Tek sebep bu değil elbet.

Ne zaman kafa kaldırsa anında devreye giren şer güçlerin sahadaki düdüklü uygulayıcıları ile, sahada yapamadıklarını VAR’da gerçekleştirenlerce önü kesiliyor.

Ancak yeni sezonda maçların seyircili oynanacak olması işlerini bir hayli zorlaştıracak.

Çünkü pandemi nedeniyle bom boş tribünler önünde yaylanın çimeninde gibi oynanan maçlarda sanatlarının zirvesine çıkanlar! Bu kez meydanı boş bulamayacaklar.

Kaldı ki dolu tribünler Trabzonspor’un her zaman en büyük gücü olmuştur.

Takımını coşturan, rakibi sindiren ve hakemlere ‘Aklını başına al’ dedirten tribün coşkusu ve baskısı bu tür hataları hepten yok etmese de önemli ölçüde azaltacaktır.

Bu nedenle yeni sezon için Trabzonspor’un en büyük transferi seyirci olacaktır diyebiliriz.

Haydi hayırlısı..

SEFA NEREDE?

Hani birkaç yıl önce bir Sefa vardı Trabzonspor altyapısında.

Herkesin övgüyle söz edip ‘Bu çocuk oynamalı’ dediği Sefa.

Hala hatırlamayanlara biraz daha tüyo verelim.

Hani o profesyonel yapılacağı zaman transfer görüşmesine menajerini gönderip Trabzonspor’la çatır çatır pazarlık ettirip, yıldız futbolcu şartları öne sürerek  dönemin teknik direktörü Ünal Karaman’ı da isyan ettiren, sonuçta ‘Daha fazla para veriyor’ diye Erzurumspor’a giden Sefa..

Bu gençleri neredeyse kundaktayken bulup belli bir yere kadar getiren değerli hocamız, dostumuz Sadi Tekelioğlu bu durumdaki gençlere bakınız ne öğüt veriyor;

“Ben altyapıdan profesyonel olan bütün oyunculara ‘İmzaya gidiyorsunuz, kağıdı okumayacaksınız. Babam böyle dedi filan dinlemeyeceksiniz’ dedim hepsi de gitti 10 dakikada imzayı attı çıktı. Hiçbiri kulüple pazarlık yapmadı. İlk transfer Trabzonspor’un hakkıdır. O imzadan sonra kendini kabul ettirirsen kulüp zaten iyileştirmeyi yapar ve yaptı da.”

Sorun da burada zaten.

O imzayı atan gençler ‘Ben artık oldum sanıyor, gelişimi duruyor’

Sonrasında ne oluyor?

O kadar genç A kadroya alınıyor ama, Uğurcan Çakır, Yusuf Yazıcı ve Abdülkadir Ömür’den sonra 4. bir isim sayamıyoruz..

Fırsat varken herkesten çok çalışıp gelişmek, bu büyük nimeti değerlendirmek lazım..

Örnekler ortada..

3.Lig takımları bu tür oyuncularla dolu!

ŞÜKRÜ ERSOY OLAYI

Trabzonspor, Süper Lig’de ilk şampiyonluğunu kazandığı 1975-76 sezonuna teknik direktör olarak merhum Şükrü Ersoy’la başlar ancak sonrasında göreve gelen Ahmet Suat Özyazıcı ile ipi göğüsler.  

Geçen yıllara rağmen bu olayın iç yüzünü çok kişi bilmez, doğru, yanlış bir sürü değerlendirme yapılır. İşin aslını arkadaşımız Cevat Ocak’ın yazdığı ‘Efsane başkan, efsane takım ve Şamil Ekinci’ isimli kitaptan sayın Ekinci’nin ağzından öğrenelim: Sezona başlayacaktık ki antrenörümüz Ahmet Suat Özyazıcı hocamız ‘Ben bu sene hacca gideceğim, takım çalıştırmayacağım’ dedi. Biz de ne yapalım diye düşündük yönetimdeki arkadaşlarımızın tavsiyesiyle Fenerbahçe’nin eski kalecisi Şükrü Ersoy’u getirdik. Kendisinden çok memnunduk, takıma çok iyi kondisyon yüklemişti.

Şampiyonluk beklemiyorduk ama çok iyi bir takım olduğunuzu sezon başında özellikle Rusya’da yaptığımız maçlarda gördük. Orada yapılan bir turnuvaya katıldık Torpedo Moskova, Shaktar, Dinamo Tiflis ile maçlar yaptık, çok güçlü Tiflis’i yendik. Bu takıma ve bize sezon öncesi büyük özgüven kazandırdı. Şükrü Hoca ile ligde de iyi gidiyorduk ancak her nedense ilk yarının son haftalarında antrenör değişikliği gündeme geldi. Başkan olarak ben karşı olmama rağmen yönetimde yapılan oylamada 8 evet 4 hayır oyla Ahmet Suat Özyazıcı yeniden takımın başına geçti. Benim karşı olmam Ahmet Suat Özyazıcı’nın gelişine değildi, hoca değişikliğine karşıydı. Çünkü lig devam ederken böyle bir değişikliğe karşıydım. 1 Ocak 1976 günü Ahmet Suat Özyazıcı takımın başına geldi. Hatta hocaya ‘Hani bu sene takım çalıştırmayacaktın’ diye sorulduğunda ‘Ben onu 1975 yılında söyledim, şimdi 1 Ocak yeni seneye girdik’ diyerek esprili cevap verdi.

UEFA SONUNDA DOĞRUYU BULDU!

Elemeli maçlarda yıllardır uygulanan bu deplasmanda atılan bir gol iki gol sayılır kuralını sürekli eleştirdik, bunun saçma olduğunu yazdık durduk.

Nitekim 2. ve 3.Lig Play-Off maçlarında boy gösteren Trabzon temsilcileri Hekimoğlu Trabzon, Ofspor ve Yomraspor’da bu kural nedeniyle elendiler.

Düşünün, deplasmanda 2-0 kaybettiğiniz maçın rövanşında mükemmel oynamışsınız, 3-0 öne geçmişsiniz, iki topunuz direkten dönmüş, rakibi ezmişsiniz 90+5’te yediğiniz bir gol yüzünden eleniyorsunuz.

Tabi biz dedik diye değil elbette ancak sonunda UEFA’da bu yanlışı gördü ve değiştirilmesi için çalışmalara başladı.

O zaman UEFA’ya bir iki öneri daha yapalım:

Kaleciler değişiklikten sayılmasın.

Uzatmaya giden maçlarda ekstra değişiklik hakkı getirilsin.

Ve hatta uzatmalar 15’er dakikalık iki devre halinde değil, 15 dakikalık tek devre halinde oynansın..

Mademki amaç futbolu daha da güzelleştirmek, böylece uzatmalarda bir kazaya uğramamak için maçı penaltılara götürmek isteyen takımların yürüyerek, yerlerde yatıp oyunu sık sık durdurarak oynamalarına engel olunsun.

BIYIK SÖZÜNÜ TUTTU

Yomra Belediye Başkanı Mustafa Bıyık, sosyal medya hesabından Fenerbahçe ile ilgili yaptığı bir paylaşım üzerine kendisine yakışıksız sözler kullanan Ege Üniversitesi eski rektör yardımcısını mahkemeye vermiş ve kazanacağı tazminatla Trabzonspor forması alıp dağıtacağını açıklamıştı. Bıyık, sözünü tuttu ve kazandığı tazminat ile satın aldığı Trabzonspor formalarını, sosyal medya üzerinden kendisinden forma talep eden ilk 90 kişiye hediye etti.