Mevsimlerle bir ilişkisi var annelerin, belli!.. Olanca enerjilerini devreye geçirerek mevsimler üzerinden çok şey anlatıyorlar biz çocuklarına… Sarılarak, öperek, kucaklayarak anlatılanlardan daha derinlikli şeyler. İlkbahar ve sonbahar başı çekiyor. Bu mevsimlerde anneliklerini daha bir hissettiriyorlar… Bir köyleri ya da evin etrafında küçük bir alanları vardır muhakkak. Önce tohum, fide adına ne varsa, ekiyorlar toprağa. Ufaklı büyüklü meyve ağaçlarını güçlendiriyorlar. Süt ürünlerinden de tür tür kış yiyecekleri… Kış için istifleme vakti geliyor sonra, yani bu zaman. Bir telaş, bir koşuşturma içine giriyorlar. Bahçede ya da evde yapabildiklerini yapıyor, yapamadıkları konusunda yönlendirici oluyorlar. Sırf kimseye muhtaç olmasın diye sevdikleri, çocukları. Toparlayıcı ve bereketlidir annelerin elleri... Bu ara, onlardan birini yorgun ve eli kolu dolu eve dönerken gördüğümde duygulanıyor, bu tür şeyler düşünüyorum. Annelere yoğunlaşmamın diğer nedenine gelince… Ah, sormayın!.. Çevremde annelerle ilgili üzüntü veren gelişmeler yaşandı bu ara. Bir arkadaşımızın annesi, trafik kazasında yaşamını kaybetti. Tonlarca ağırlıkta bir tır geçti üzerinden. Ne yazık ki!.. Ömrü boyunca omzunda, sırtında taşıdığı yükler, sorumluluklar yetmezmiş gibi… Bu kez feci acısını, ağrısını, sitemini anlatmaya bile fırsatı olmadı…Yarım bir bakışla bile!.. Benim deremin kadınlarındandı; girişken, on parmağı on hüner, o çileli analardan biri. Yaşam mücadelesini tahmin ettiğim için daha bir ağır geldi bana yaşadığı... Ya çocukları? Yıllarca üzerlerinden atamayacakları denli bir travma yaşamışlardır. Yüreklerinin ortasında daimi bir acı, bir “keşke” haline gelmiştir anneleri. Bir burun direği sızısı… Yakın bir arkadaşım da tedavi sürecinden sonra annesini kaybetti. Hemen o sıra, gitmiştim yanına. Annesinin naaşı bir tarafta, o bir taraftaydı; üzgün, bitkin halde... Başsağlığı için gelen dostlarını karşılıyordu fakat duygu ve düşünceleri az ilerde yatan çınar’da yoğunlaşmıştı. Çok etkilenmiştim, biz dostlarına rağmen yalnızlığından en çok da. Evin direğini, anneyi kaybetmek!.. Sırtını dayadığı dağın yıkılması gibi bir şey olmalı. Çocukluktan erişkinliğe ani geçiş… Gözyaşı döküp, hüzünlü sözler sıraladıkları anlar bir yana; tepkisiz, durulmuş, gücenik halleri bir yanaydı benim için. Sahi; ne gerçek, ne yalan? Kafası, yüreği karışıyor insanın o etkiyle. Yaşam sevinci adına önemsediği, sarıldığı ne varsa, cılızlaşıyor ellerinde... Temelli vedalaştığımız kişi bir anneyse bir de!.. Beni, seni, onu, şu dünyaya getiren annelerden. Ömrü yettiğince doğurduklarını koruyan, kayıran, sahiplenen… Özveri, emek, dayanak, esaslı sevgi, nasıl adlandırırsanız hepsi uyar. Annelerin varlığı da yokluğu da bir başka. Bitkisel hayata girse, nefes alışları bile değerlidir. Annemin yaşarken doldurduğu boşluklardan biliyorum bunu, hissediyorum… Kaç yaşında olursanız olun, anneniz öldüğünde öksüz, yalnız ve arkasız kalırsınız, bir tek anneniz!..
Editör: TE Bilisim