Acının insana kattıkları vardır muhakkak. Bireysel ya da toplumsal sancılanmalar sonucu yürekte çöreklenen hüznün, özlemin… Belli belirsiz bir ağırlıkla gelir, kelebek kanatlarındaki olası hafifliği, umarsızlığı kaldırır ortadan. Ateş düştüğü yeri yakar daima. Anlayıp hissetmene engel olan ne varsa ayıklanır acıyla. Kendinden başlayarak etrafa, yaşananlara karşı da ince bir duyarlık oluşturur sende. Acıdan önce ve acıdan sonra, olmak üzere ikiye ayırır ömrü, empati gücünü. *** Bir faydası var acının, sızının, evet. Ağırlığınca var… Ne yaşarsan yaşa, artık derin yaşarsın. Kendi yanık sesini duydukça çoğullaşır için, kim bilir belki başka sesleri de duyarsın. Nasılsa her güne ait isyanı, hüznü, acısı vardır yeryüzünün. Coğrafyaların ve ülkelerin. Bazen gözlerimizi duyarsızca kapatıp, kulaklarımızı tıkasak da ne yazık ki var. Elbirliğiyle gülüşünü soldurduğumuz şu güzelim dünyaya, insana ait o seslenişleri duyarsın. Hüzünlendiğin, isyan ettiğin, özlem biriktirdiğin anlar suskun, durgun günlere fark atar. Derinleşir için, incelir. O anlarda insanın etten, kemikten, hücrelerden değil, sözcüklerden ibaret olduğunu düşünürsün. Adeta bir sözcük tarlası… Yerini neşeye, sevince bırakarak çekip gittiğinde de izi kalır acının. Gülüşünden, neşenden kırpmayı huy edinen o izi. Nasıl bir güzellik yaşarsan, ne elde edersen et, abartıya kaçmadan yaşadıklarını sindirmen gerektiğini söyler sana, gerçek bir dost edasıyla. Birileri üzgünken, dardayken, çaresizlik içindeyken mutluluk çığlıkları atacak denli duyarsız olmazsın. Olamazsın. Derin acılardan sonra baktığın, yaşadığın her şeyde ince bir anlam ararsın. Ayaklanıp havalanamazsın öyle olur olmaz her sevinçle. Muhakkak ki bir ayağı yere değer her olumlu duygunun. Çocuk saflığındaki sevinçlerine yol verirsin sadece. O tür bir içtenliğe... Hayatı yaşanılır kılmak, en cılız dalına bile tutunabilmekten geçiyorsa hele!.. Tarafımızdan tasarlanmış bir aynaymış gibi umudu yarına, geleceğe tutmaksa. Kendini önce kendin kazanmak istersin. Kendinle birlikte başkalarını da kazanmak... Araya duvar örmeyerek en azından. İmkansızlığın ve yokluğun ve çaresizliğin ve esaretin ne anlama geldiğini anlayarak. Birini anlamak, biraz da onun yerine koymaktır kendini. Olduğun yerden bakmak inadını, ısrarını kırıp karşıdan bakmaktır. Yeri gelince birinin isyankar düşüncesi, diğerinin sızlayan yüreği ve bir başkasının özgürlük çığlığı olabilmektir. *** Kısacası, her kekremsi duyguyla birlikte biraz daha olgunlaşırsın. Empati gücün gelişir. Tanrı vergisi sezgisel bir gücün varsa, ne ala!.. Üstüne koyarsın görüp gözlemlediklerinle. Kişilerin iç dünyasını gözler önüne seren öykü ve romanlarda gezindikçe. Filmler, oyunlar izledikçe. Kendi bedenin kadar yakın hissedersin başka bedenlere. Herkesin apayrı bir dünya olduğu gerçeğine varırsın. Zevklerin, renklerin tartışılmayacağına. Farklıyı olduğu gibi kabul etmen gerektiğine. Bunun insanı nasıl evrensel kıldığına. Durduğun yerden gözükmeyebilir bütün doğrular, özellikle de başkasının doğrusu. Bir zahmet karşı taraftan da bakarsın. Kendini başkasının, en aykırısının bile yerine koyarak… Unutma; ne kadar çok kişi, yön ve bakış barındırırsan içinde, o denli insansın…
Editör: TE Bilisim