Yıllar yılı bu ülkenin gençleri “teröre” kurban verildi. Bir yanda yöneticiler-siyasiler, bir yanda basın, gazeteler, radyolar, televizyonlar, diğer yanda asker-polis-güvenlik güçleri ve para babaları ,“terörle mücadele ediyoruz” diye onca genci, fidanı, geleceği, teröre “yem” ettiler. Terörü kurutmak için salt “öldürmeyi”, salt sayıları, salt “kelleri” baz alıp ön pılana çıkardılar. Terörü hep “sayısal” anlattılar. “Üç-beş çapulcu” dediler, “birkaç yüz çapulcu” dediler, baktılar adı arkası gelmiyor, birkaç bine çıkardılar… O da yetmedi, utanmadan, sıkılmadan “beş binlerle, on binlerle” ifade etmeye kalktılar… Her gün televizyonlarında, gazetelerinde, yalan üzerine yalan ürettiler; “ucuz kahramanlıklarla” terörle mücadele eden “nutuklar” attılar. Şehitlerin, kanından, canından “oy üretip” sandığa doldurdular; sonra da “şehitleri ve yakınlarını”, “biz sizi hiç unutur muyuz” yalanıyla kaldırıp attılar… (Şehitlerin komutanı ağırlaştırılmış müebbede mahkum olurken…) İktidarlar gitti, iktidarlar geldi; hiçbir şey değişmedi; ama daha kötüsü oldu: Ülke teröristlere teslim edildi. Onlar ne istiyorsa, o oluyor; ne derlerse, o yapılıyor; İmralı ve Kandil Türkiye’nin geleceğini çiziyor, yol haritasını veriyor; “demokratikleşmenin” paketini, antidemokratik olarak hazırlatıyor; halka-milli iradeye haber vermeden kabul görüyor… Gazeteler, yazarlar, televizyonlar ve kimi sanatçılar, para babaları, “bangır bangır” terör aldılar, terör sattılar; özgürlük, insan hakları dediler; TC’nin çanına ot tıkadılar… İnsanlık adına PKK’yı gördüler, ama on binlerce ölen-öldürülen askeri görmediler…gıklarını çıkarmadılar. Bir yanda siyasiler, iktidarlar, partiler; diğer yanda gazeteciler, televizyoncular, “yetmez ama evet’çiler”, terörden başka bir şey konuşmadılar. Sözüm ona, çözüm arar gibi görünürlerken, hep “muhaliflerine”, “PKK, terör örgütüdür” dedirtmeye çalıştılar. Ne “HEP’e, ne HADEP’e, ne de BDP’ye”  “PKK, terör örgütüdür” dedirtemediler; ama kendileri, tabelası değişmiş PKK partisine teslim oldular; ülkeyi teslim ettiler. Tümü de, “silme açılımcı” oldular… Başbakan bile, Amerika ve Avrupa Birliği ile anlaşma sağlandıktan sonra, “reklam olmasın” “gönülcükleri kırılmasın” diye(!), PKK’yı kullanmamaya özen göstermiştir… Oysa,“ülkenin bölünmemesi için, PKK’yı doğuran nedenler, bilimsel olarak araştırılıp ortaya konulmadı ve bilimsel çözümler üretilmedi.”Gazetelerde, televizyonlarda, partilerde “sizden-bizden” demeden, “uluorta tartışılmadı.” Halk bilinçlendirilip aydınlatılmadı. Ülke geneli içerisinde, dış müdahaleler durdurularak, “iç sorunlar”, sosyo-ekonomik ve kültürel boyutta konuşulmadı; boş laf üretilmekten öteye geçilmedi; çünkü bir Kürt, sorununa, bir PKK’lı terörüne inandığı kadar, hiç kimse Türkiye’ye ve Türk insanının sorunlarına inanmadı; inanıp hareket etmedi; “Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü” beynine oturtmadı, başına taç etmedi… Bırakın “başına taç etmeyi”, kimi “kıyımsız yürekliler”, gözyaşı oy getiriyor diye, “onlara yapılanlar, bana da yapılsaydı, ben de dağa çıkar onlar gibi(PKK’lı) olurdum” diyerek, “devlete isyanı” “normal bir zemine” oturttular… PKK’lılar, artık “terörist” değil, milis ve aktivist oldular… Demokrat olmayan demokratlar, “insaniyet namına”, hep PKK’lı kesildiler. Terörle mücadele ettiğini söyleyenler, “yıllar yılı İmralı’dan Kandil’i ve terörü yönetmek için” Abdullah Öcalan’a göz yumdular… İmralı’ya her türlü “özgürlük” tanınırken, benim komutanlarım, onunla mücadele ettikleri için, “darbeci, terörist” denerek “ağırlaştırılmış müebbede” mahkum edildiler… Onun arkasında PKK dururken, benim askerlerimin arkasında ne halk, ne siyasiler, ne de devlet, hiç kimseler durmadılar. Terörle mücadele edenler, teröre teslim oldular. “Tek devlet, tek vatan, tek bayrak” diye diye, tepelere diktikleri devasa bayraklarla “ne mutlu Türk’üm diyene” yi sildiler. Ülkenin bir bölümüne, Türk bayraklarının yerine “yeşil, sarı, kırmızı bayrakları” getirerek yalan konuştular, milleti aldatıp kandırarak sandıklarını “oyyy’la-ah’ la” doldurdular… Satın aldıkları, korkutup sindirdikleri, kapıkulu yaptıkları gazeteler, televizyonlar, köşe yazarları ve habercilerle “başarılı bir yalan imparatorluğu” kurdular; halkı “inandırdılar.” Yalanın felsefesini “iyilikle, güzellikle” yaparak, “aba altından gösterdikleri, kimi zaman da açıktan açığa vurdukları sopalarla-yargılamalarla”,inanmayan herkesi de korkuyla sindirdiler… ABD bastırdı, AB bastırdı; talimatlarıyla ülke-devlet yönettiler; teröristlerle birlikte hareket ettiler… Güneydoğu’da Türk bayrağı bırakmadılar… PKK’nın “ulusal güvenliklerini, zabıtalarını, polis akademilerini kurmalarına göz yumdular… “Balyoz” dediler, tutukladılar… “Ergenekon” dediler, “askeri vesayet, darbe-ihtilal” dediler, vehimlerini-korkularını askere yamatarak, yaptırdıkları yargılamalarla, Türkiye’ye, hukuk tarihinin sıkandalını yaşattılar. İnanıyorum ki tarih, iktidarların, gazetelerin, televizyonların, köşe yazarlarının, kimi sanatçıların, “yetmez, ama evetçilerin”, para babalarının, bu Nato ordusunun, polisin, güvenlik güçlerinin  ortak destansı başarısınıbir gün mutlaka yazacaktır… NOT: Demokratikleşme paketi “açılmadan yazılmıştır.”
Editör: TE Bilisim