Canı fena halde sıkılıp da kendini alışveriş ortamına atanların psikolojisi midir benimkisi, bilmiyorum. Her gün olmasa bile, istediğim zamanlarda çarşıdan pazardan ufak tefek şeyler almayı seviyorum. Üst baş konusunda da ara ara yenilenmek iyi geliyor bana. Mutfakta, odamda, istediğim herhangi bir noktada birtakım değişiklikler yapmak. O konudaki az biraz özgürlük… Eminim ki sizler için de geçerli bir şeydir bu. Bir şeyi, bir yerleri yenilerken moralimizi de tazelemiş oluyoruz. Kapitalistleşmiş bir yaşamın içindeyiz ne yazık ki. Bu yaşamın öncelik sıralamasında ilk sırayı alan şey malum: Maddiyat. Hak ederek ya da emeksiz zahmetsizce elde edilsin fark etmiyor, maddiyatı öncelik sıralamasında başköşeye oturtmak, acı bir durum. İnsanlar arası ilişkilerde yaşanan bütün o can sıkıcı, nahoş durumların, duygusal tatminsizliklerin, yalnızlıkların, iç boşluğu büyütmelerin, acıların başlıca nedenidir bu. Durum böyledir diye de büsbütün gereksiz bir şeymiş gibi göremeyiz maddiyatı. Zaten öyle bir seçeneğimiz yok. Çünkü şu hayatta yemek, içmek, giyinmek, barınmak ve sağlık konularında ihtiyaç duyacağımız ne varsa, hepsine maddi bir değer biçilmiş durumda. Bu yüzden de; insanın hastalandığında tedavi olacak kadar imkanı olmalı muhakkak. Herhangi bir yemeği pişirecek kadar malzemesi bulunmalı elinin altında. Aş, ekmek yerine yok yoklar kokmamalı mutfağında. Bir yerden başka bir yere gitmek konusunda da sıkıntı çekmemeli. Çoluk çocuğunun ve kendinin isteklerini, acil ihtiyaçlarını karşılayacak denli ekonomik gücü olmalı. Aksi durumda, her imkansızlık elini kolunu bağlar. Yorar, yıpratır, psikolojisini bozar. O durumdaki biri de kolayına yenileyemez bir ortamı, yüzeyi, kendinin ve sevdiklerinin sevincini, bu kesin. Kendimi iyi hissetmek için sadece böylesi bir özgürlük de yetmiyor. Gün içinde yaşanan bazı gelişmeler de sevindiriyor, adeta yeniliyor beni. Etrafımdakileri, beni ilgilendiren bir konunun olumlulukla sonuçlanması sevindiriyor. Uyanır uyanmaz, deli bir sabahın güzel bir oyuna çağırırmışçasına bana el sallaması. Güneşin, gün içinde olanca pürüzsüzlüğünü takınıp gülümsemesi de başlı başına sevinme sebebimdir. Kritik bir gelişmenin yaşandığı yerden sonunda iyi haber çıkması vs… Yaşadığımız topluma, insana dair daha büyük, anlamlı ve hayati sevinçlerdir bunlar. Olanca güzelliği, karmaşası ve çarpılıklarıyla devam eden şu yaşamda insana soluk aldıran, morali düzenleyen sevinçler. Sevdiğim, önemsediğim birine olan inancım boş, asılsız çıksa, o anlamda kocaman bir hayal kırıklığı yaşasam, canım fena halde sıkılsa… Küçük ya da büyük bütün bu sevinçler, mutluluklar elimden tutmaz, biliyorum. Bütün kıpırtısını, gayretini kaybetmiş durgun bir suya dönüşebilirim o anlarda. Bir bir cılızlaşır içimde yaşam sebeplerim. Canım bir zamanlık!.. Bir kıvılcımla, ışıkla, güzellikle, umutla çözüleceğim ana eninde sonunda ulaşacağımı söyler bana yılgın bir ses. Yüreğin ölür ya da öldürülürse, aklına sığın, der. İyi ki de der!.. Yılgın da olsa, hep o sese borçlu değil miyiz devam ediyor oluşumuzu? Edip Cansever’in dediği gibi; "Bizlere dadanan her yakıcı umutsuzluk, her küstah acı; bir güzelliğe, bir yaşama direncine dönmek zorundadır.”

Editör: TE Bilisim