Havaların aşırı soğuk olması ve buna bağlı olarak zeminlerin güzel futbola müsaade etmemesi, Süper Ligi domine eden Trabzonspor'un neredeyse şampiyonluğunu ilan etmiş olması, 3 büyüklerin lideri yakalama şansının matematiksel olarak dahi kalmadığı bir dönemden geçiyoruz.

Liderin kötü oynadığı, mağlup olduğu haftalarda dahi puan makası daralmıyor, yarış kızışmıyor. Nazire yaparcasına lig ikincisi de, üçüncüsü de, beşincisi de puan kaybediyor.

Ayrıca sadece şampiyonluk yarışı da değil üstelik düşme potasında dahi bir rekabetten bahsetmek imkansız. Sezonun bitmesine sayılı haftalar kala ligden düşmesi muhtemel takımlar ligde tutunmanın yolunu iyi oynamak yerine siyasetin iki dudağı arasında görüyorlar.

Böyle olunca da Futbolcuların ayaklarının oynaması gereken yerde yöneticilerin ağızlarının oynadığını görüyoruz, duyuyoruz.

Futbol kamuoyunun süper ligden umudunu kestiği bu süreçte bir umut sarıldığımız Portekiz - Türkiye maçı da ne yazık ki gözlerimizin pasını silmekten çok uzak kaldı. Ne skor, ne oynanan top taraftarı mutlu etmedi, futbola olan açlığı dindiremedi.

Bazıları kadro seçimini hatalı bulurken, bazıları bireysel oyuncu kusurlarını ön plana çıkardı. Bazıları Hocayı, bazıları oyuncuları suçladı ama kimse gerçekte ne yapılması gerektiğine dair, çözüme dair bir tespit yapmadı, yapamadı.

TV ekranlarını mesken tutan koca koca futbol adamları, yorumcular Türk futbolunun neden gelişemediğine dair bir tez ortaya koyamadılar. Türk Futbolunun yüz yıla yakındır Avrupa’da mücadele etmesine rağmen neden bir Futbol Ekolü oluşturamadığına bir açıklama getiremediler. Hem kulüp bazında hemde milli takım bazında faturayı kestikleri Teknik direktör ve oyuncu grubunun daha önce de onlarca defa değiştirildiğini ama sorunun çözülmediğini göremediler.

Peki gerçekte sorun ne?

Öncelikle yapbozun en önemli parçasının Avrupa’nın 1950’lerde bindiği modern Futbol Trenini Türk Futbolunun kaçırması olduğunu söylemeliyim. 1950’de futbolda bir devrim olarak ortaya çıkan ve 70’li yılların sonlarında Rinus Michel ve sonrasında da Johan Cruyf ile taçlanan bu felsefeyi Türk futbolunun kaçırması temelde sorunun kaynağı bana göre. Modern futbolun olmazsa olmazı; Toplu hucum, toplu defans ve ön alan baskısı modern futbolu geleneksel futbola nazaran bir adım öne çıkarıyor..

Yapbozun bir diğer eksik parçası fiziksel dayanıklılık. Bu noktada da rakiplerin gerisinde kaldık. Avrupalı oyuncular 50-60 dakika çok yüksek tempoda oynayabiliyor iken Türk futbolunda ise topun tümüyle oyunda kaldığı süre 40-50 dakikayı bulmuyor bile. Oyuncular profesyonel yaşamayı, zamanında uyumayı, doğru beslenmeyi bilmiyor. Bu oyuncuların bu anlamda yön gösteren yaşam koçları, mentörleri yok.

Yapbozun son eksik parçası da altyapı eğitimi. Türk oyuncuların büyük kısmı doğru eğitimi almamış, futbol bilgisi zayıf, taktik bilinci düşük. Hucuma çıkarken yapması gerekenleri bilmedikleri için pozisyon hataları yapıyorlar. Atak sonlandırmada ve skor üretmekte zorlanıyorlar. Hucumu yapamadıkları gibi savunmayı da yapamıyorlar. Yerleşik savunmada doğru adam paylaşımları ve savunmaya geçişte de yerleşim hataları, kademe zafiyetleri ayyuka çıkıyor.

Velhasıl Türk futbolunun temelinde sorun var. Derme çatma temel üzerine rezidans misali sorunlu bir yapıyı makyajlamakla uğraşıyoruz. Oysa çözüm sorunlu yapının tümüyle ortadan kaldırılması, sağlam temeller üzerinde, modern futbol ilkelerine sadık kalınarak yeniden inşa edilmesidir.

Saygılarımla