Bir ömür dediğin, geçmiş hayatların özetidir.
Geçip giden yıllar, arkada kalan hüzünler, mutluluklardır.
Akan göz yaşlardır, hasrettir, sevgidir, özlemdir.
Kimi zaman sahnelerde delicesine, alkışlanan bir sanatçı,
Kimi zaman kendini bu ülkeye adamış bir çiftçidir...
Ya da Cahit Sıtkı Tarancı’nın
“Yıllar yılı dost bildiğim aynalar” adli şiirinde  olduğu gibidir..
 
“Gözyaşı da mı yaşlanır kırışmış yüzlerde..
Günler Günleri kovalarken, zamanda ilerliyor.
Dün daha çocuk iken, bugün anne-baba oluyor.
Dertler kederler sırtına bindikçe de biniyor.
Akrep yelkovan dönerken, insanda yaşlanıyor..
Eski gülücükler nerede, suratlar somurtuyor.
Aynalar düşman artık, bizi genç göstermiyor.
Yaşlandık mı gerçekten yoksa aynalar mı yalan söylüyor.
Yılları horca kullanırken, günler değerleniyor.
Torunu kucağına alınca, birde nine-dede oluyor.
Bunca tedirginlik neden, ölüm yaklaşıyor”
 
Resimdekiler, Kaçkar’ın eteklerinde, yıllar öncesinde  çektiğim, benim dayılarım,
Halalarım, amcalarım ve özü sözü bir, sözleri senet mert insanların resimleridir..
Sözün namus olduğu, senetin sepetin olmadığı, mertliğin, yiğitliğin
Son kaleleridir onlar...
Onlar, Rıza Kalayı’dır(Kısğa), Muhammet Önder’dir(Kortu), Ahmet Daracı’dır(Dağlı), Resul Önder’dir(Şerifoğlu), Halil Yazıcı’dır, Fikriye-Zekiye-Saniye-Emine’dir. Organik nine  Fahriye Önder’dir. Osman Müftüoğlu’dur. Ali Kalyoncuoğlu’dur. Osman Eminoğlu’dur.( Hayatını kaybedenlere rahmet diliyorum..)
Onlar köyümde özenle koruduğumuz sarı lira gibi büyüklerimizdir.
Nesilleri tükenen atalarımızdır. Ve isimlerini sayamadığım niceleridir.
 
Ömür dediğin nedir ki,
 
Yaşamak değil, beni bu telaş öldürecek
O telaşla, bırakın Paris yolunda ılık
Rüzgârlara taratmayız saçlarımızı
Sevdiğimizle doyasıyla bir sohbet bile edemedik biz.
Gözümüz saatte söyleştik hep,
Konuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık.
 
Hep yetişilecek bir yerler vardı
Aranacak adamlar, yapacak işler…
Bir sonraki günün telaşı, bir öncekinin tersine bulaştı
Başkalarının hayatı, bizimkini aştı
                                     
Kör karanlıkta çalar saat sesi yerine:
Kuşluk vakti kızarmış ekmek kokusu
Veya yavuklu busesiyle uyanma düşlerini
Ha babam erteledik.
20 li yaşlarda iken 30’lara kurduk saatin alarmını,
30’larımızda 40’lara belki sonra 50’lere
Lakin öyle yanlış kurgulanmış ki hayat
Kuşlukta uyanma fırsatını sunduğunda size,
Artık uyku giremez oluyor gözlerinize.
Doyasıya söyleşmek,
Telaşsız sevişmek için bol zamana kavuştuğunuzda
Özenle yarına sakladığınız bir sarı lira gibi ömrünüz
Vakti gelip sandıktan çıkardığınızda,
Bir de bakıyorsunuz ki,
Tedavülden kalkmış..