İstanbul’da 500 bine yakın orta hasarlı, 90 bine yakın ağır ve çok ağır hasarlı bina bulunduğunu aktaran İmamoğlu, “Riskli yapısını dönüştürmek isteyen İstanbullular için, teknik ve finansal garantörlük sunan, anahtar teslim sürecini içeren ‘İstanbul Yenileniyor Platformu’nu hizmete açtık. Vatandaşımızdan bugüne kadar; 38 ilçe, 584 mahalle ve 127.996 bağımsız birimi kapsayan 5.452 başvuru aldık” bilgilerini paylaştı. İBB iştiraki KİPTAŞ’ın da tamamlanan projeler yanında, deprem odaklı olarak toplam 16 milyar liralık yatırım gerektiren 10.000’e yakın yeni konutun yapımını sürdürdüğünü kaydeden İmamoğlu, “Altını çizerek söylemek isterim ki, bu bir TOKİ modeli değil. Yani fakirin elinden alıp, bir avuç zengine aktarmıyoruz. Tam tersine, dar gelirlinin deprem sorununu çözmeyi hedefleyen, maliyetine bir konut üretimi sistemini ortaya koyuyoruz” diye konuştu.

Tarama çalışmaları sonucu, özellikle İstanbul’un batı yakasında tespit ettikleri 318 bina çok ağır derecede çürük olduğunu tespit ettiklerini aktaran İmamoğlu, “Biz, D ve E sınıfındaki o 318 binayı bir an önce yıkacağız. Çünkü o binalarda yaşayan 3.099 aile var. Bu hanelerin çok ağırlıklı bölümü kiracı. Bu insanlarımızı tabutta yaşatmayacağız. Bu yıl ‘Kentsel Dönüşüm Daire’mizde bulunan 100 milyon liralık bütçeyi, bu süreç için kullanacağız. Biz, bu hanelerin içinde oturanları, ‘kira mahiyetinde maddi yardım’ yaparak çıkaracağız. Maddi yardım sınırı 1.150 lira olsa da İstanbul şartlarında ailelere, bu rakamın tam 3 katını ödemek için meclisimize teklif getireceğiz. İnanıyorum ki bu teklif, meclisimizden oy birliğiyle çıkartacaktır. Gelecek yıl için ise bu bütçeyi 5 katına kadar artıracağız” ifadelerini kullandı.

“Korunmuş askeri alanlarımızı lüks konuta ve ticari alanlara çevirip, milletin malı üzerinden çevrelerini zengin ettiler” diyen İmamoğlu, “6306 sayılı Afet Riski Yasası’nı kullanarak, İstanbul’un göbeğindeki üniversite alanlarını konuta, ticarete açıyorlar. Ve yasanın tüm sınırlarını kullanarak, iptal edilen plana karşı yeniden plan yaparak, ısrar ediyorlar. Bu zihniyetin 20 yıllık eserini, bu eşsiz şehri nasıl bir beton yığınına çevirdiğini görmek için Esenyurt ve Esenler’e bakmak yeterlidir” ifadelerini kullandı. “İstanbullunun 85 milyar doları, bu yöntemler ne yazık ki paylaşıldı” diyen İmamoğlu, “Buralarda kimler oturuyor? Depreme dayanıksız evlerde yaşayan çocuklarımız mı? Karınca kararınca tasarruf yapıp, başına sokacak bir evi olsun isteyen, düşük veya orta gelirli İstanbullular mı? Maalesef hayır. Aksine bu alanlar; lüks, israf ve yeni kentsel yük alanları oldu. Bu ‘hançer projeler’, kente yeni altyapı ve trafik yükü getirdi. Onlar, bir avuç çıkar grubu, 85 milyar dolarlık rantı paylaştılar” şeklinde konuştu.

 “İSTANBUL’UN DEPREM RİSKİ İFADE EDİLENDEN ÇOK DAHA BÜYÜK”

İstanbul’un deprem riskinin bugüne kadar ifade edilenden çok daha büyük olduğunu vurgulayan İmamoğlu, konuya en başından beri ciddiyetle yaklaştıklarının altını çizdi. Ellerindeki rakamları, yaptıkları bilimsel çalışmalardan sonra revize ettiklerine dikkat çeken İmamoğlu, bu kapsamda İstanbul’un en doğru risk haritasını çıkardıklarını aktardı. “Deprem riskinin bizden önceki yönetimlerce ne kadar az ciddiye alındığının bir diğer kanıtını da kentsel dönüşüm uygulamaları gösteriyor” diyen İmamoğlu, slayt eşliğinde yaptığı konuşmasında şunları söyledi: 

“Bu konudaki yasal düzenlemelerin gerekçesi, deprem bölgelerindeki konut alanlarını güvenli hale getirmekti, değil mi? Peki gerçekte ne yaptılar? Bu slayttaki haritaya baktığınızda yapılanları görüyorsunuz: Sarı zeminde gördüğünüz alanlar, depremden sonra o tarihteki İBB yönetiminin Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı’na (JICA) yaptırdığı bilimsel analizlerle ortaya çıkan, şehrin deprem riski yüksek alanlarını gösteriyor. Kırmızı çizili alanlar ise, iktidarın kentsel dönüşümle ilgili öncelikli alan ilan ettiği yerler. Yasa ve yönetmeliklerle deprem riskli alan ilan ettikleri yerlerin bu çalışmayla nasıl örtüşmediğini net olarak görüyorsunuz. Oysa kentsel dönüşümün öncelikle deprem riski taşıyan alanlarda olması gerekmez mi? Demek ki gerekmiyormuş! Evet, ortada bir dönüşüm var ama bunun ne yazık ki depremle pek ilgisi yok. Başka türlü bir dönüşüm bu.”

 “AFETİN SİYASETİ OLMAZ, MÜCADELESİ OLUR”

“Ekonomik zorluklar ve yüksek faiz oranları, pek çok işletme için kredi bulma zorluğu demek. Kredi bulsanız da maliyeti çok yüksek. Bu nedenle günümüz koşullarında, şehrimizde her kademede deprem riskine karşı hazırlanmak için özel şartların oluşturulması şart. Bilhassa, bu iş için özel bir finans modelinin geliştirilmesi şart. Biz, işte tüm bu nedenlerle İstanbul’da tam yetkili bir ‘Deprem Konseyi’ kuralım demiştik? Görüyoruz ki, bu önerimiz savsaklanıyor. Oysa ki, 23 yılda geldiğimiz nokta ortada. 23 yılda ortaya konan hızla gidersek, İstanbul’u deprem riskine karşı koruyabilmek için bize 100 yıl yetmez. 100 yıl içinde de şimdi sağlam olan konutlarımızın büyük bölümü riskli hale gelir. O yüzden ana aktörün Şehircilik Bakanlığı’nın olmadığı, İstanbul’un deprem meselesini birinci elden çözecek, icra kabiliyeti yüksek bir kurul olarak ‘İstanbul Deprem Planlama ve İcra Kurulu’nun kurulmasının şart olduğunu duyuruypruz. Millet İttifakı ve altılı masanın gelecek yıl seçimlerden zaferle çıkmasıyla, İstanbul Deprem Konseyi’nin öncelikli olarak kurulması için çalışacağız. Afetin siyaseti olmaz, afetin mutlak mücadelesi olur. O mücadeleyi, kayıtsız-şartsız veriyoruz; vermeye devam edeceğiz. Kaybedecek vaktimiz yok, ama yapmamız gereken çok iş var. Fırsatçılığa, kentin talan edilmesine, kentsel dönüşüm ve depremle mücadele arkasında başka işler çevrilmesine de asla bu anlamda müsaade etmeyeceğiz. Hukuki tüm haklarımızı kullanmaya devam edeceğiz.”

Editör: TE Bilisim