Özet geçersem 'başarısızlığı kökten kabullenme durumu’na 'öğrenilmiş çaresizlik' denir. Biteviye ve süreğendir. Tıpkı Abdullah Avcı'daki ruh hali gibi... Oysa birkaç hafta öncesine kadar bambaşka bir moddaydı Avcı. Koro halinde söylenen şampiyonluk şarkılarında orkestra şefliğine soyunmuştu. Ya sonra? Sonra karanlık dehlizlerden geçip duygusal sendromun eşiğine geldi. Şampiyonluk düşüncesinden eser kalmadı. O da vazgeçti ve kabullendi kendi dünyasındaki gerçeği. Olmaz dedi kendi kendine... Bu takımla ancak bu kadar dedi. Son oynanan Galatasaray maçında gördük Abdullah Avcı'nın ruh halini. Rakibi evine hapseden, atak üstüne atak geliştiren Trabzonspor'un hocasının maçın yaklaşık yirmi dakikalık bölümünü Ekuban ve Nwakaeme'den yoksun oynayıp rakip takımı ihya etmesi, hırslandırması bu durumun dışa vurumu olsa gerek.

Abdullah hoca, Newton döneminde yerlerde sürünen Trabzonspor'u şaha kaldırıp şampiyonluk potasına soktu, amenna... Ama özellikle son haftalardaki beraberlik serisi camiada homurdanmaları doğurdu. Takımın en zayıf halkaları Kamil Ahmet, Afobe gibi futbolcuları sahaya sürme ısrarı başarısızlık silsilesinin başlıca sebeplerinden. Sabır taşı olsa çatlar be hocam. Nedir bu ısrarın sebebi? Neden bu erken havlu atma sendromu? Trabzonspor hiçbir dönem ununu eleyip eleğini asan bir kimliğe bürünmedi. Ne iyi niyetinde ne mizacında var böyle kişiliksiz oyun düşüncesi.

Toplam 8 maçta rakip takımlarla yenişememe durumu ve kaybedilen 16 puan tahta kurusu gibi yavaş yavaş kemirdi Avcı'nın Trabzonspor'daki varlığını. Karakterine sözümüz yok hocam, ama lütfen bu kadar erken pes etme. Hadi bu sezon birçok futbolcuyla yıldızın barışmadı diyelim. Özellikle Marlon, Afobe, Baker, Kamil Ahmet, Flavio, Hosseini, kanatlarda sırıtan Serkan, Hüseyin gibi futbolcularla maya tutmadı... Senin süzgecinden geçip alınacak futbolcularla kader birliği yaparak yeni sezon için dersine şimdiden başlamalısın hocam. Çöz artık zihnindeki prangaları, şartlandırma kendini başarısızlığa. Trabzon büyük bir liman. Sütliman havalarda gemiyi limana yanaştırmak kolay; ama önemli olan, fırtınalı günlerde dümenin başına geçip hoyrat dalgalarla başa çıkmaktır. Senin bunu başarabileceğini biliyoruz hocam, özünde bu var. İşte hendek, işte deve... Ya geçersin ya düşersin.

YÖNETİMDE ÇATLAK BÜYÜYOR

Trabzonspor’da saha sonuçları çok iyi gitmese de öncesine bakıldığında durum pek kötü de sayılmaz. Aynı durum yönetim için de geçerli. Özellikle zor ekonomik şartlar altında görev üstlenen yönetimde geçmişte az da olsa var olan çatlakların giderek büyüdüğü anlaşılıyor. Çatlağın yönetimin üst kademelerindekilerin arasında giderek arttığı gelen bilgiler arasında. Hatta bu çatlağın nerede ise kulüp içinde paralel bir yapılanmaya kadar vardığı da söyleniyor.

Özellikle başkan-asbaşkan ikileminde giderek artan görüş ayrılığının kulüp içinde büyük bir sıkıntı yarattığı görüşü hakim. Başkan Ahmet Ağaoğlu’nun dışında birkaç yönetim yönetimi kurulu üyesi ve idari kısımdan da destek alınarak adeta paralel yönetim gibi oluşturulan yapılanmanın Trabzonspor’a zarar vermeye başladığı, böyle devam ederse kısa süre sonra bunun boyutunun çok daha artabileceği anlaşılıyor.

Sezonun tamamlanmasının hemen ardından başlayacak transfer hareketinde paralel yapılanma içine girenlerin kulübe ve camiaya çok büyük zararlar verebileceği de tahmin ediliyor. Yönetiminde aktif olarak yer alıp da, adeta muhalif gibi hareket edenlerin kendi başlarına buyruk, kulübe zarar verecek hareket tarzı içine girmelerinin büyük sıkıntı yaratabileceği gün gibi ortada… Tavsiyemiz ve camianın beklentisi, dünü unutmamaları, kişisel ve Trabzonspor’a zarar veren son günlerdeki davranışlarından uzaklaşarak akl-i selim hareket etmeleridir.

HIZIR GİBİ YETİŞEN İSİM ERTUĞRUL DOĞAN

Trabzonspor yönetiminin finans gücü, eli ayağı, her şeyi. Bordo-Mavili kulübün yaşadığı onca maddi sıkıntılarda hızır gibi yetişen isim. Gözünü budaktan sakınan Başkan Yardımcısı Doğan için Trabzonspor dendi mi akan sular duruyor. O kadar iş yoğunluğu içerisinde olmasına rağmen gece gündüz çok sevdiği renkler Bordo- Mavi ile yatıp kalkıyor. Zamanını Trabzonspor’a ayıran Doğan tüm maçlarını da kaçırmıyor. Kulüpte bir sıkıntı olduğunda hiç tereddüt etmeden hemen çözüm üretiyor. Trabzonspor içerisinde bir tane Ertuğrul Doğan değil milyonlarca can suyu gibi Ertuğrul Doğan’lar olmalı ki Trabzonspor güçlü rakipleriyle hem masada hem sahada mücadele versin. 


Genç, başarılı, iş insanlarını bu şekilde futbolun içinde görmek hoşumuza gidiyor. Onları tanıdıkça yarınlara daha ümitle bakıyorum. Trabzonspor Başkan Yardımcısı Ertuğrul Doğan’a kocaman ve sıkı bir alkış yolluyoruz; Edirne'den, Kars'a duyulsun ama...

TRABZONSPOR ADALETTİR

Trabzonspor, Türk spor tarihinde şerefli ve lekesiz mazisi ile her zaman başı dik konumdadır. Kazandığı altı şampiyonluk şike nedeniyle verilmeyen yedinci şampiyonlukta anasının ak sütü gibi helaldir.

Türk futbolu yönetimlerin adaletsizliği nedeniyle Uluslararasında itibarını kaybetmiştir. UEFA’da şikeci olarak kayıt altına alınan başta Fenerbahçe ülkemizin prestijinin kaybına neden olmuştur. UEFA’nın Trabzonspor’u şampiyonlar ligine göndermesine rağmen kupasının verilmemesi Futbol Federasyonu açısından adaletsizliğin en önemli göstergesidir.

Tüm bu şerefli mazisine yakışır bir kulüp olma özelliği ile Trabzonspor yönetimi tarihe geçecek bir adım attı. FIFA’ya başvurdu. Futbol Federasyonu’nun tahkim ve disiplin ile diğer kurullarının bağımsız olmadığını ilan etti. Kulüpler Birliği de bunu destekledi. Bu adalet arayışına hemen Nihat Özdemir ses verdi. “Sizi ligden ihraç ederiz” diye!!! Tabi bu kurusıkı atmak Trabzonspor’un adalet arayışını durduramaz. Çünkü sahibinin sesinin nedeni giydiği formalarıyla adalet dağıtılamayacağı gibi bu adaletsizlikte en fazla maddi ve manevi cezayı gören Trabzonspor’du.

Bu konuya Trabzon Milletvekili Salih Cora’da duyarlı. Yaptığı açıklamada “Trabzonspor’un FIFA’ya yaptığı başvuruda sonuç alınamayacağını, ancak yasal düzenleme ile konunun ülkemizde çözülmesi gerektiğini, bunun mecliste çıkacak kanunla mümkün olabileceğini dile getirdi.” Bu son derece doğudur. Peki o zaman şu soruyu sormak gerekiyor. Şu an mecliste görüşülen Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları kanunu tasarısında neden hala eski düzene uygun düzenleme yapılıyor. Uluslararası AİHM, FIFA, UEFA kuralları bu kanun içerisinde yer almıyor. Cevabını da biz verelim. Bu kanun tasarısını hazırlayanlardan başka bir şey beklemek hayaldir. Çünkü hem Spor Genel Müdürü olacaksınız hem de Futbol Federasyonu Başkan vekili insanların hayal edemeyeceği imkânları ve maaşları kullanacaksınız ve bundan vazgeçmek için ülke menfaatine ve spor adaletine uygun kanun tasarısı hazırlayacaksınız. İşte buna kargalar bile güler!!!

Spor ve futbol bütün dünyada ortak değerleri olan en önemli olgudur. Temeli adalettir. Yenilirken bile rakibin elini sıkmak, yeneninde rakibine saygı gösterdiği toplum hayatını düzenleyen bir kurallar manzumesidir. Son yıllarda gerek Gençlik ve Spor Bakanlığının gerekse Futbol Federasyonunun adaletsiz yönetimi Türk sporunu karanlığa sürüklemiştir.

AİHM’in ve Türkiye kararı doğrultusunda doğruyu ve adaleti göstermiştir. Bu kimin işine gelmiyor. Tüm bu adaletsizlik ortamında kendi menfaatleri uğruna bundan nemalananların işine gelmemektedir. Ne yazık ki ülke sporu bu kişilerin elindedir. Kendi saltanatları ülke sporunun aleyhine olacak şekilde yasa tasarıları ile kendi hegemonyalarını sürdürmek istiyorlar. Bunu çıkarılmak istenen spor ve federasyonlar kanun tasarısında açıkça görmek mümkün. TBMM’de bulunan hukukçuların böyle bir hukuksuz metine duyarsız kalmayacağına inanmak istiyorum.

GERÇEKER ADALETİ EŞİT DAĞTIYORDU

Bir zamanlar Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda Tahkim Kurulu Başkanlığını Yargıtay eski Başkanı Hasan Gerçeker yapıyordu. Tahkim Kurulu kararları anında kamuoyuna ilan ediliyordu. Çünkü Başkan ve kurul üyeleri adaleti herkese eşit dağıtıyorlardı. Ne yazık ki Hasan Gerçeker ayrıldıktan sonra bir daha Tahkim Kurulu aldığı kararları açıklamadı. Belli ki spor hukuku adına bağımsız olmadıklarından onlarda kendi çelişkili kararlarının kamuoyunu tarafından duyulmasını istemiyorlardı. Adaleti bağımlı kişiler ve atanmanın bedelini ödeyenlerle sağlayamazsınız. Adalet dağıtıcı vicdanı ve hukuk kurallarına göre kararını vermelidir. Türk sporunun da buna ihtiyacı vardır.

Trabzonspor’un ortaya getirdiği Futbolda adalet arayışı inanıyorum ki Türk sporunun da geleceğini de olumlu yönde etkileyecektir. Futbol Türkiye’de Trabzonspor’a karşı oynanan bir oyun olmaktan çıkacaktır. Bu kurullarda yer alan orta oyuncularda bu tiyatroyu daha fazla sürdüremeyecektir. Ya FIFA kararları doğrultusunda adaleti olan hukuka bağlı kuralları herkese eşit uygulanan bir Futbol ve spor yönetimimiz olacak ya da tüm dünyada bu ilkel menfaate yönelik tutum devam ederse UEFA’dan Avrupa Şampiyonaları’ndan ihraç edileceğiz. Sporu yönetenler tarihi bu olayda kendi menfaatlerini ülke menfaatinin önüne geçirirseler tarihte yasalarda onları asla affetmeyecektir. Varsa bir bedeli de bunu da mutlaka ödeyeceklerdir.

BİR BİRİNCİLİK ÖDÜLÜNÜN HİKAYESİ VE AHMET KAYACIK

Bu konular nasıl yazılır çok beceremem. Rahmetli Ahmet Kayacık'la yolumuz Karadeniz Gazetesi’nde kesişmedi, ama Hürriyet Gazetesi’nde birlikte çalıştık. Rahmetli Kayacık beni çok severdi, takılmadan duramazdı. İki yıl çalıştığım Hürriyet Gazetesi’nde ondan çok şeyler öğrendim. Özellikle bir anımız var ki, onu unutamam. Ahmet abi Hürriyet’in adeta beyni idi. Bölge haberleri onda toplanırdı. Redakte edip hem İstanbul’a hem de Karadeniz bölgesinde çıkan ek için Erzurum’a gönderirdi.

Yanılmıyorsam 1991 yılı idi. 92'de olabilir. Trabzon 19 Mayıs Spor Salonu'nda liseler bölgeler arası hentbol grup şampiyonluk maçları vardı. Ben de maçları takip ediyorum. O gün son maç Rize Atatürk Lisesi ile Artvin Lisesi arasında oynanıyordu. Müsabaka oldukça çekişmeli ve stresli geçiyordu. Bu maçta bir şeylerin olacağını sezinleyip maçın bitmesini bekledim. Tam müsabakanın ortasında ortalık birden fena karıştı. Her iki takım sporcuları hocaları birbirine girdi. Yumruklar, tekmeler havada uçuşuyor. Güneydeki kalenin arkasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sporcuları için “Ben sporcunun zeki çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim” yazısı var. İki takım sporcuları bu yazının önünde kavga yapıyorlardı. Ben de gelişine makinenin deklanşörüne 5-6 kez bastım. Gazeteye geldim. O zamanlar filimler gazetedeki karanlık odada yıkanır, sonra baskıya giderdi. Bugünkü gibi dijital makineler daha icat olmamıştı.

Karanlık odaya bakan Haluk Ayyıldız arkadaşıma slayt filmi verdim yıkadı. Baskısını yaptıktan sonra o günlerin fotoğraf aktaran cihazı 'telefoto' ile Erzurum'a matbaaya baskıya gönderdik. Ahmet Kayacık ağabeye olayı anlattım. Hemen filmi istedi. Filmi ışığa doğru kaldırarak baktı ve bana dönerek, “Oğlum sen deli misin? Ödüllük fotoğraflar çekmişsin. Bu böyle olmaz” diyerek telefonu kaldırıp Erzurum’u aradı olaylı maçı ve yazısını yeniden göndereceğini söyledi. Kıyamet koptu ama Kayacık dediğini yaptı. Habercilik diliyle, “Haberi yıktı” ve yeniden “çattı” Haberi tekrardan birlikte yazdık. Resmi dokuz sütüne manşet çektirip gazeteye baskısını sağladı ve sonraki gün gazetede çıkmasını sağladı. Bu haberi Çağdaş Gazeteciler Derneği yarışmasına gönderdim. Ve birincilik ödülünü Ahmet Kayacık ağabeyin desteğiyle aldım. Ankara Dedeman Oteli'nin aynalı balo salonunda düzenlenen ödül töreninde de ödülü aldım. Ölümünün 7.yılında basın camiası içerisinde sevdiğim abilerimden biri de kendisidir. Adam gibi adamdı. Allah rahmet eylesin. Nurlar içinde yatsın.

KAMİL EMİCE VE KEFAL BALIKLARI!

İncirlik Mahallesi küçük bir ara sokak bu mahallede birçok aile balıkçılıkla geçinir. Herkes kendi kayığı ile denize açılıp ya olta, ya saçma, ya da garmak mezgiti veya istavrit tutardı. Mahallenin büyüğü Kamil Emice Hardaloğlu(Kamil Reis)tutulan balıkları alıp mahallenin boğazına çıkar buradaki tezgahında satardı.

Kamil emicenin başka bir hobisi daha vardı. Balıkları sattıktan sonra eski sahile inerdi. Boydan boya denizi tarardı. Kıyıdaki kefal balığı sürüsünü gördü mü hemen cebindeki dinamiti çıkartır fitili ateşleyip kefal balıklarının üzerine atardı. Bir gün mahallenin gençleri denizde yüzerken Kâmil Emice kayaların üzerinde kefal sürüsünü takip ediyor. Yanında eski futbolcu hakem ve Merkez Hakem Kurulu üyesi Hikmet Öksüzoğlu da vardı. Kamil emice cebindeki dinamiti çıkarttı fitili ateşledi. Ama bir türlü denize fırlatmıyor. Hikmet hoca ‘Kâmil emice dinamiti salla elinde patlayacak’ diye bağırıyor. Kamil emice de ses yok. Patlamaya az bir zaman kala dinamiti Kamil emice fırlattı. Son anda suya değer değmez dinamit patladı.

Kefaller su yüzüne çıktı. Herkes denize daldı. Avlanan kefalleri eline alan Kamil emiceye atıyor. Hikmet hoca büyük bir kefali kaya dibine sakladı. Tabi Kamil emiceden kaçar mı? Başlar kaya üzerinden sinkaflı sözler söylemeye. Hikmet hoca aldırış etmez. Ne kadar ince küçük kefal varsa hepsini taşların üzerine atarlar. Kamil emicenin aklı büyük kefalde, Hikmet hoca bir türlü kefali vermez. Sonunda Kamil emice baktı ki Hikmet hoca kefali dışarı atmıyor.

Son sözünü söyleyip bir kasaya koyduğu küçük kefalleri alıp gider. Bugün eski sahilimizden bir eser kalmadı. Yerini birinci kalite tarım toprağı ile doldurulan bir doğa katliamı oldu. Sonunda o anıların yaşandığı, onca kent hafızası silinip atıldı ve o güzelim denizimizin içine edildi! Bari dolgunun bittiği alandan Faroz limanı arasında oluşan kumsalımızı koruyup kollayalım. Bu kumsalı doldurursanız artık kınamı yakarsınız, çingene ateşimi yakarsınız göbek mi atarsınız orası size kalmış!