SAATLER Mİ DURMUŞ YOKSA ZAMAN MI?

Zaman, haddizatında soyut ve izafi (göreceli) bir kavramdır. Bunun içindir ki yere ve vakte göre farklı durumlar arz eder. Güzel anlarımız çabuk, sıkıntılı anlarımız ise yavaş geçmeye meyillidir. Beklemek sanki zamanı uzatır. Bir gün bir asra bedel olur. Onun içindir ki "El-intizâr eşüddü nine'n-nâr (Beklemek ateşten daha yakıcıdır)" denilmiştir. 

Saatlerin her birimiz için farklı aktığını söylemek pekalâ mümkündür. Bazen tıpkı şair Ahmet Hamdi Tanpınar gibi zamanın neresinde olduğumuzu kestiremeyiz. Onun şu muğlak dizeleri hissiyatımızın ve belirsiz anlarımızın adeta tercümanı olur: “Ne içindeyim zamanın,/Ne de büsbütün dışında;/Yekpâre, geniş bir ânın/Parçalanmaz akışında.”

Bazı saatler vardır ki geçmesini hiç istemeyiz. Onlar kalbimizin eşref saatleridir. Bazı saatler de vardır ki o demleri hayatımız boyunca bir daha hatırlamak istemeyiz. Bitmesi istenilmeyen saatlerden hakkıyla ve layıkıyla lezzet alanlarla, bir kere daha yaşanmak ve hatırlanmak istenilmeyen saatlerin tekrar etmemesi için gayret edenler  mutlu insanlardır.

Her gün duvarlarımızda veya kolumuzda akreple yelkovanın telaşla koştuğu saatlerin hayatımızı öğüten, un ufak eden bir değirmen olduğunu hiç düşündünüz mü? İnsanlık, bu hayat değirmeninin devasa taşları arasında un misali çaresizce öğütülmektedir. 

Saatlerin her dakikasının, her saniyesinin;  hatta her salisesinin bir anıyı sakladığı vakidir.  Doğumumuzu gösteren  saatler gün gelecek ölüm vaktimizi de gösterecektir. Bu yönüyle saatler hayat çizgimizi belirleyen kaderimizin de bir çeşit boy aynası hükmündedir. Onlar bazen bir çocuk gülüşünü, bazen de bir yetişkin ağlayışını saklar güçlü hafızalarında. 

Saatler bir kısrak gibi dörtnala koşsa da yorulmak nedir bilmezler. Saatlerin pervasızca ve büyük bir hızla boşluğa akışı, şairlerin keder mumunu tutuşturan bir kıvılcım olmuştur.  Belli ki Üstad Sezai Karakoç da akrep ve yelkovanın bu denli hızlı akışından rahatsızdır: "Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna; / Saat on ikidir, söndü lâmbalar. / Uyu da turnalar gelsin rüyana, / Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar; / Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna." 

Zamanı kıskacına alan saat,  doyumsuz aşk şiirlerinin en önemli imgesidir. Birçok usta şair, saatle aşkı aynı paydada buluşturmuşlardır. Bunların başında "Büyük Saat" şairi Turgut Uyar gelir. O, yine bir yazar olan Tomris Uyar'a olan derin aşkını bir saat metaforuyla çok etkili bir biçimde anlatmıştır. Bu şiirdeki "Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur." mısraı bile onun şair kimliğini fazlasıyla hak ettiğinin delilidir. Şiirin devamı şöyledir: "Herkes seni sen zanneder/Senin sen olmadığını bile bilmeden,/Sen bile/Seni ben geçerken/Derim ki,/Saati sorduklarında;/Onu "O” geçiyordur/Kimse anlam veremez/Tamir ettirmedin gitti derler şu saati/Ettirmek istiyor musun demezler/Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur/Zamanı durdururum yüreğimde,/Sensiz geçtiği için,/Akrep yelkovana küskündür/Şu bozuk saat çalışsa benim için ölümdür/Bil ki akrep yelkovanı geçerse,/Atan bu yüreğim durur/Bırak bozuk kalsın, hiç değilse/Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur." 

Türk şiirinde söyleyişiyle (üslûbuyla) kendine özgü bir şiir evreni kurarak dikkatleri üzerine çeken saf şiirin usta şairlerinden Necip Fazıl Kısakürek de zamanla sorunu olan şairlerdendir. O da birçok şair gibi zamanın hakikatten uzak, gaflet uykularında geçmesinden muzdariptir. Onun "Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum;/Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum" mısraı nedamet duygusunun söze dönüşmüş mücessem hâlidir.
Yine aynı Necip Fazıl "Bakma saatine ikide birde!/Hâlin neyse saat onun saati/Saat tutamaz ki, ölü kabirde;/Zamana eşyada gör itaati!/Bir kıvrım, bir helezon,/Her noktası baş ve son…" diyerek bu sefer de meseleye metafizik bir boyuttan (gönül gözüyle) bakmayı yeğler. 

Hayatı belli ölçeklerle sınırlayan ve çepeçevre kuşatan saat ve zaman kavramları halk şiirimizde de kendisine genişçe yer bulmuştur. Bu bağlamda 19. yüzyıl halk şairlerinden Âşık Ruhsatî, hayatın geçiciliği etrafında zaman ve saat kavramları çerçevesinde ölümü hatırlatan şu anlamlı dizeleri sarf etmiştir: "Gün bugünkü gündür saat bu saat/Daha dünkü günü göremezsin ha/Ansızın dururken ölüm gelir de/Bir saat evinde duramazsın ha"