Havalar soğuk, yağmurlu ve sisli. Tam anlamıyla bir kasvet havası var İstanbul’da. Sabah yataktan kalkar kalkmaz içeri dolmasını beklediğim güneşin hayaliyle aralıyorum perdeyi ama nafile. İçimi ısıtmasını umduğum güneş bulutların çok ardında kalmış bu sabah.

Umduğunu bulamamanın hayal kırıklığı ile televizyonu açayım belki oradan eğlenceli bir şeyler görürüm, güne pozitif başlarım dedim. Arka fonda ölüler, yaralılar ve ağlayan çocukların olduğu, suratı iki karış orta yaşı geçkin kötü Türkçeleri ile savaşın neler getirip, neler götüreceğine dair cebir hesabına tutuşmuş garip gureba insanların olduğu bir program karşıladı beni. Bir kat daha hüzün doldu içime..
 

Yarım yamalak bir kahvaltı ile tuttum işyerinin yolunu. Vira Bismillah dedik ama ne gelen var ne giden. Tüm gece dinlendirdiğim gözlerimin kapıya bakmaktan nuru soldu. Karşımdaki caminin çay ocağı önünde bile her zamanki coşku, kalabalık yok. Sabah namazını müteakip, alelacele  çayını alıp Trabzonspor’u konuşan amcaların bile başı önüne eğik, ağzını bıçak açmıyor. Sanki herkeste bir suçluluk hali var, sanki savaşı bizler çıkarmışız gibi.

Oysa daha düne kadar tek derdimiz vardı 3 puan. Sohbetlerimizin konusu en kötü hakemlerdi. Genel olarak golü kim atar, Bakasetas yine direkleri döver mi? Nwakaeme kaç kişinin içinden geçer, Uğurcan olağanüstü bir kurtarışla yine bizi hayretlere düşürür mü;?

Bazı günler tatlı kavgalarımızda olmaz değildi hani. İstanbul’da yaşıyoruz sonuçta. Burası herkesin Trabzonsporlu olduğu homojen bir coğrafya değil. Burada 4 büyüklerin hepsinden taraftarların olduğu bir yer. Galatasaraylı arkadaşlara ‘Küme düşmezsiniz inşallah der’ takılırdık, Fenerbahçeli arkadaşlara ‘Başkan maça megafon getirmiş, görenler var’ der eğlenirdik. Oysa şimdi, Gencecik insanların öldüğü, bebelerin yetim, kadınların dul kaldığı ve bize sıçrama riski olan bir ateşin kenarında futbol konuşmak, maça dair yazı yazmak çok zor geliyor bana.

Zor olmasına zor ama yine de okuyucuma saygım liderin maçına değinmeden geçmeme engel. O zaman geçelim maça;

Dorukhan'ın olmaması merkez orta sahadaki dinamizmi bozmuş. Kayseri tarafı lideri öylesine çalışmış ki zaaflarını ezberlemiş güçlü yanlarını da kilitlemiş. Hal böyle olunca da Trabzonspor koca 45 dakikada ciddi bir tane gol pozisyonu üretemedi.

Bu basiretsiz oyun benim gibi Abdullah Hocanın da dikkatini çekmiş olacak ki neşteri vurmakta gecikmedi ve ikinci yarıya 3 değişiklikle başladı.

Yerinde değişiklikler ve giren oyuncuların kıvılcımını ateşlediği coşkulu oyun 15 dakika dolmadan skora dengenin gelmesine neden oldu. Sadece gol değil coşkulu oyun öylesine etkili oldu gibi bu 15 dakikada 2 top ta direkten döndü. Dakikalar 70 i gösterirken Hikmet Karaman 3 değişiklik ile tekrar oyuna dokundu ve takımını oyuna ortak etti. Oyun Trabzonspor'un hakimiyetinde gözükse de pozisyonlar için karşılıklı demek daha doğru olur.

Tam bir puan hiç yoktan iyidir duyurduk ki, uzatmanın sonunda karambolde elle oynayan Kayserispor defansının armağanı bir penaltı golüyle yüzümüzü güldürdü.

Tebrikler çocuklar