Abdullah Avcı Trabzonspor’un 34. Teknik direktörü olarak göreve başladığında yazdığımız yazıda özetle şu ifadeleri kullanmıştık: “Trabzonspor dışarıdan bakıldığında da büyüktür ancak içine girince Avcı ve ekibi de görecektir ki sandıklarından da büyüktür, hem de çok..

Ancak yine de bir hatırlatma yapmakta yarar vardır; Trabzonspor bizler için 11 kişinin top koşturduğu bir futbol takımı değildir. O Trabzon'un tek büyük markası, Trabzonlunun en yüce değeridir. Onurudur, gururudur..

O bize son nefesini vermek üzereyken 'Fener maçı ne oldu?' diye sorup '1-0 kazandık' cevabı alınca ‘Ohh artık rahatça ölebilirim' diyerek ebediyete  göçen büyüklerimizden kalan kutsal bir miras, anasının cenazesi defnedilirken’ Hocam  duayı kısa tut Trabzonspor'un maçı var' diyerek uyaran gözü yaşlı evlatlardan torunlara kalacak en değerli armağandır..

Ve de iddialı, donanımlı bir teknik adam olduğu halde, Milli Takımda, Başakşehir’de, Beşiktaş’ta hedeflerini, hayallerini gerçekleştiremeyen Avcı için bunları hayata geçirebileceği bulunmaz bir fırsattır, nimettir.

Bu yüzden kıymetini iyi bilmek lazımdır..”

Geçen süreçte gördük ki, ‘Trabzonspor’un da benim de Türk futbolundan alacağımız vardır’ diyerek göreve başlayan Avcı, bu sözlerinin hakkını verebilmek için iyi niyetle ve gayretle çaba harcıyor..

Trabzonspor’un kendisi için de ne anlama geldiğinin bilincinde...

Zaten her şey  de ortada..

Daha düne kadar çoğumuzun aklındaki ‘Bu takım küme düşme hattının biraz üzerinde yer alır’  düşüncesi yerini;  “Golcüsü bile olmayan bir takım bunları yapabiliyorsa, iki,üç  takviyeli Trabzonspor kesinlikle kafaya  oynar’a terk etmiş durumda..

Yiğidin hakkını vermek için illa öldürmek gerekmez..

Alkışlamak da yeter…

Alkışlıyoruz..

NOKTA ATIŞI BECEREMİYORUZ

“Hiçbir takımın transfer konusunda nesnel gerçeğe uygun olarak futbolcu aldığına inanmıyor, bunu göremiyorum. Şimdi bir doldur boşalt yaşıyor. Bunu katalım, olmadı bunu çıkaralım. Transfer gibi çok önemli mesele ve yanılgıyı asgaride tutabilecek araştırmadan mahrum ne yazık ki. Kariyer gözetlemesi, menajer marifeti ile süslenen, abartılan oyuncular ve sonucunda kulüplere katılan isimler var.” demiş zamanında merhum büyüğümüz Özkan Sümer.

Ne yazık ki bu tür transferleri yapan kulüpler arasında Trabzonspor’da var..

Hem de yıllardır..

On civarında oyuncu alıyoruz, geçen sezonki  Sörloth, bu sezonki  Hugo örneklerinde olduğu gibi bir kaçından ancak istediğimiz gibi yararlanıyoruz..

Ne vereceği meçhul oyuncularla dahi yüksek ücretle uzun vadeli anlaşmalar yapıyoruz..

Transferler kesinlikle hocaların gözetiminde, denetiminde olmalı, onların onayı olmadan menajer tavsiye etti diye oyuncu alınmamalı..

İkisinden yararlanacağın on oyuncu alacağına, o paranın yarısına sana katkı yapacak iki oyuncu almanın daha rasyonel olduğunu şimdiye tadar anlayamadık, bundan sonra olmaz inşallah!..

SENARİSTLER FAALİYETTE!

Süper Lig’in sezon başında kurgulandığı, şampiyon olacak takımın daha maçlar başlamadan belirlendiği yönünde düşünenleri haklı çıkaracak ne varsa yaşanıyor maçlarda..

Takımına göre uygulanan kurallar..

Devreye girmesi gereken anları es geçip alakasız pozisyonlarda hakemi çağıran VAR’cılar..

Çağırdıklarında da pozisyonları işlerine geldiği gibi izletmeler artık olağan hale geldi de…

Tabi bütün bunlar hüsn-ü kuruntu olabilir de, Karagümrük maçını yöneten Ali Palabıyık’ın ‘ince ince Yasemince!’ düdüklerini görünce, ben dahil çok kimse, “Yahu bu Trabzonspor’dan bile çekiniyorlar. Sanki; ‘Bunlar iki üç iyi adam alırsa ikinci yarıda bizimkilerin başına bela kesilirler. Ne olur ne olmaz önden keselim” diyorlar duygusuna niye kapıldı? 

Demek ki neymiş?

“Olmaz olmaz” deme, bizde ‘olmaz” olmaz!

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ  “Bİ EZAN OKUSUN DA DİNLE!”

Sakaryaspor, Trabzonspor ve Bursaspor’dan sonra Beşiktaş’ta ve milli takımda da Şenol Güneş Hoca’mızın ekibinde yer alan, benim de Sebat Gençlik’ten takım arkadaşım olan Mehmet Kulaksızoğlu, Süper Lig’in 1.Lig olduğu hayli zaman önce 2.Lig’deki bir müessese takımının teknik direktörüdür.

Müslüman Afrika ülkelerinden birinden denenmek için Muhtar adında bir forvet de idmanlara çıkar.

Eğer beğenilirse 30 bin lira karşılığı sözleşme yapılacaktır.

Ancak Mehmet Hoca yeterli bulmaz ve Muhtar gönderilir.

Aradan bir ay kadar geçmeden bakar ki Muhtar yine idmanda.

Üstelik kendisine 75 bin lira karşılığı imza attırılmıştır.

Duruma şaşıran Mehmet Hoca soluğu doğruca başkanın yanında alır.

Yahu der, “Bu adamı beğenseydik 30 bin liraya alacaktık. Beğenmedik gönderdik siz geri çağırıp bir de 75 bin lira verip takıma almışsınız. Bu nasıl iştir?” der.

Başkan gayet sakin şunları söyler;

-Ya hoca bırak futbolu da, bir ezan okusun da dinle..

Sahneye çıksa Cem Yılmaz’ın pabucunu değil dama, gökdelenin tepesine atacak  espri yeteneğindeki Mehmet; “Yahu başkan” der, ben namaz yollarını İngilizce okuyorum bana 3 bin lirayı zor veriyorsunuz, adam bir ezanla 75 bini götürdü!..

Tabi bu arada soramadı; Bu paranın ne kadarı Muhtar’a, ne kadarı azalara! gitti…