Futbol o kadar basit bir oyun ki, 7 yaşındaki çocuklar hatta 5 yaşındaki çocuklar bile bu oyunu çok rahat oynayabiliyor. Ama ne hikmetse futbol denen bu basit oyunu çözümü zor bir kimya problemi gibi zorlaştıran oyuncular, onları idare eden hocalar nedeniyle zevksiz sıkıcı hale geliyor.

Rüştünü ispat etmiş Karadeniz’in evlatlarını bertaraf ederek, kabiliyetsiz, vasatı aşamayan yabacı oyuncuları transfer eden yönetimlerde bu sonucun ortaya çıkmasında en büyük pay sahibi olarak ön plana çıkmaktadır. Örnek olarak, Yusuf YAZICI’yı Samsunspor verelim diyen zihniyet, şimdi gidip Yusuf’u alabilirmi. Başka bir pencereden bakarsak aynı zihniyet Yusuf’u Samsunspora verseydi 17 milyon Euro kulübün kasasına girermiydi. Oyuncu ve hoca seçimi konusunda bu yönetim sınıfta kalmıştır.

Dün akşamki maçla ilgili hiçbir yorum yazmayacağım, çünkü yazılabilecek kayda değer bir şeyin olduğunu düşünmüyorum. Sadece kanıma dokunan olaya bir iki kelime ile değinmek isterim. O da şudur ki;

Maç bitmiş takım puan kaybetmiş, soyunma odasına yönelen oyunculardan sadece Uğurcan, Ömür, Parmak ve Serkan’ın yüzü asıktı, diğerleri rakipleriyle birlikte hem de kahkaha atarak sahayı terkediyordu. İşte işin püf noktası burası. Bu takıma aidiyet duygusu olmayanların, kaybedilen puandan sonra içi kan ağlayan milyonların gözünün önünde bu tür tavır sergileyenlerin bu takımda değil bu şehirde işi olmamalı.

Maçtan sonra Abdullah AVCI öyle bir portre çizdi ki, bir anda başka bir maç seyrettiğimi sandım. İki top yapamayan, sahada rakibinin oyununa hiçbir reaksiyon göstermeyen, bırakın koşmayı yürümekten bile aciz bir oyuncu gurubu için çok iyi oynadıklarını söylüyordu. İnanması çok zor ama gerçekten böyle söylüyordu ve peşinden ekliyordu, sabır sabır. Ne sabrı kardeşim, 40 yıl olmuş bunun sabrımı kalmış.