VİDEOYU İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

İşte Abdullah Avcı'nın açıklamaları:

Trabzon’a hoş geldiniz Hocam. Nasıl buldunuz buradaki atmosferi, Trabzon’da nasıl karşılandınız. İlk izlenimlerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Trabzon, Karadeniz… Bu havayı çok iyi bilen biriyim, bu coğrafyanın çocuğuyum. Olumlu olumsuz duyguları da bilen bir yapım var. Trabzonspor Teknik Direktörlüğü sıfatını almak zaten sorumluluğunuzu arttırıyor. Bunu hem şehirde hem dışarıda hatta buraya gelirken bile hissediyorsunuz. Belki küçük bir anı olacak, geçen pazar izinli olduğumuz gündü. Kahvaltıdan döndük. Trafikte ışıklarda durdum, önümde üç araba vardı. Bir tane büyük bir kamyonet geçti. O da durdu. Benim olduğumu fark edince vitesine taktı geri geldi, selam verdi. Şehrin içindeyken Trabzon’da olduğunuzu daha net anlayabiliyorsunuz. Duygusunu ve samimiyetini Karadeniz insanı çok net belli ediyor. Onun için güzel duygular yaşıyorum. Umarım buna hep beraber katkı sağlarız.

Trabzonspor’a geliş sürecinizi biraz anlatabilir misiniz? Trabzonspor’u tercih etmenizde en önemli etken ne oldu?

Trabzonspor’un arması, markası, geçmişi, tarihi ve hedefleri… Bunlar çok önemli etkenler. Geçmiş senelerde Özkan Sümer de teklif yapmıştı. Üç kere transfer teklifi almıştım. Bugüne kısmet oldu. Trabzonsporla benim hedeflerim aynı doğrultuda örtüştüğü, bu hedefe beraber koşabilmek için buradayım. Trabzonspor isminin ve tarihinin de çok önemli bir etken olduğunu düşünüyorum.

Abdullah Avcı dediğimizde hep uzun vadeli düşünceler, orta ve uzun vadeli planlar geliyor aklımıza. Abdullah Avcı’nın orta ve uzun vadede Trabzonspor’da planları nelerdir?

Bugün itibarıyla Trabzonspor’da uzun vadede değil aslında pragmatik, kısa vadede ve aynı zamanda sonuç odaklı olacak planlarımız var. Bu süreçte oyunu çabuk değiştirebilecek, hem oyunu hem duygusunu hem de aklını oyun planlarının içine koyabilecek kısa vadeli bir planın içerisindeyiz. Kısa vade derken şunu demek istiyorum. Önümüzdeki devrenin bitimine kadar oynayacağımız maçlar, burada alacağımız sonuçlar bir sonraki hedefleri nereye koyacağımızı daha net belirleyecek. Şunu çok açık ifade edeyim, 25-26 yaş ortalaması olan bir oyuncu grubu var ve şu an itibariyle öğrenmeye açık. Bunu sonuçlarla da desteklersek özellikle ocak ayında kısa vadede ne olabileceğini çok daha net söyleyebilirim. Ancak burası Trabzonspor, yukarıda olması lazım, yarışması lazım. Onun için pragmatik sonuçları nasıl alabileceğimiz ve eksiklerimiz üzerine hızlıca çalışıyoruz. Burası verimli topraklar… Trabzonspor hep kendi içinden oyuncular çıkartmıştır. Geçmişinden bu bugüne baktığımızda hem kendi bünyesinde hem de Türkiye ve Avrupa’da bu oyuncular sahne almıştır. Onun için bir yandan yarışırken bir yandan da içimizdeki o verimli topraktan çıkan insan kaynağını doğru kullanmaya çalışacağız.

Zor ve meşakkatli yollardan geçen bir kariyeriniz var. 20 yıllık sürece baktığınızda birçok tecrübe, birçok kazanım, birçok bilgi edindiniz. Pek çok şey öğrendiniz ve öğrettiniz. Sizce bir antrenörün olmazsa olmaz özelliği nedir? Bilgi mi, eğitim mi, ekip mi, uygulama mı, iletişim mi?

Kısa bir hatırlatmayla geçmişe dönecek olursak; 20 yıl Türk futbolunun her kademesinde çalıştım. Profesyonelliğe yardımcı antrenörlükle başladım. Sonra altyapı teknik sorumlulukları yaptım. İkinci ligde bir takımla şampiyonluk yaşadım. Milli takımlar seviyesinde genç milli takımları ve A milli takımı gördüm. Şu anda da Türkiye’nin en büyük kulüplerinden bir tanesinde de yarışmacı antrenör olarak bulunuyorum. Çok önemli deneyimler kazandık. İletişim, bilgi, dönüşüm, teknoloji ve AR- GE… Bunların hepsini aslında sırayla sayabiliriz. Bugün futbol artık durduğu yerde durmuyor. Hızla değişiyor ve dönüşüyor. Bunu çok yakinen takip etmek gerekiyor. Dünyanın da gittiği nokta bu. Bizim için önemli olan bir teknik adamda, bir liderde olması gereken “iletişim”, iletişimle birlikte sevk ve idareye döndü bu iş. Hem kulübün işi hem medyası, taraftarı, yöneticisi ile iletişim çok ön plana çıktı. Bunun yanında dönüşüm ve değişimi hiçbir zaman kaybetmeden devam etmek gerek.

Futbolculuğunuzda şimdiki A Milli Takım Teknik Direktörümüz Şenol Güneşle İstanbulspor’da beraber çalışma fırsatınız olmuştu, yine kulübümüzde görev yapan isimlerden Metin Türel ile uzun süren bir dostluğunuzun olduğunu biliyoruz. Her ikisi de Türk futboluna yön veren, vizyon çizen ve seviye atlatan isimler. Ayrıca kariyeriniz boyunca pek çok antrenör gördünüz ve şu anda da pek çok yeni antrenör yetişiyor. Dünden bugüne baktığımızda Türkiye’de antrenörlüğün gelişimini nasıl değerlendirirsiniz? Türk antrenörlüğünü değişim ve gelişimde hangi seviyede görüyorsunuz?

Çok değerli isimler saydınız. Özellikle Ahmet Suat Özyazıcı ve arkasından Özkan Sümer bence Trabzonspor tarihinin başlangıcında ve bugünlere gelmesindeki anahtar isimler. Şenol hoca benim hocam. Bu camianın hem futbolculuğu hem antrenörlüğündeki sembol isimlerinden bir tanesi. Onun dışında ben Ali Kemal Denizci’yle de teknik adam ve futbolcu olarak çalıştım. Ziya Doğan’la da teknik adam olarak çalıştım. Metin hoca Allah rahmet eylesin antrenörlüğe başladığımda da futbolculuğumda da hep beraber bulundum. Bu isimlerin hepsi Türk futboluna önemli katkılar sağladı. Bugün Türk futbolunun sürecine, antrenörlüğün nereye geldiğine dönecek olursak onlar bilginin çok kısıtlı olduğu dönemlerde çok önemli işler yaptılar. Bazen seminerlere katılıyorum. Antrenörler seminerlerinde benden sunum yapmamı istediklerinde Özkan hocayı hala oralarda bilgi alabilmek için geldiğini görüyorum. Bu çok önemli bir şey. O isimler Türk futboluna ve Trabzonspor’a çok önemli pencereler açmışlar. Bunların hepsinden bir şeyler öğrendik ama Abdullah Avcı’nın kendi bir tarzı, yapısı, oyun felsefesi, bilgisi ve kendini geliştirmesi var. Antrenörlükte 2000’lerin başlarında TFF’nin kurslarını gördük sonrasında da UEFA’nın müfredatlarını gördük. Ondan sonraki süreç hızla değişiyor ve dönüşüyor. Bunun içinde kalanlar ve doğru uygulayanlar var. Antrenörlük anlamında da baktığında planların organizasyonları uygulayanlar var. Tabii tamamen hepsinin değiştiğini söyleyemeyiz ama parça parça değişen antrenör kimlikleri, oyun organizasyonları ve liderlerin yavaş yavaş değişime gittiğini görüyoruz. 

Futbol 90’lı yılların sonuna doğru büyük bir değişim gösterdi. Daha çok matematik ve geometriyi içine alan, performans ve diğer unsurlarda istatistik bilimini daha çok kullanan bir yapıya büründü. Size göre bu değişime ülke futbolumuz ne kadar ayak uydurabildi? Bu konuda geç mi kaldık, yoksa olması gereken zaman diliminde evrensel futbol kültürüyle birlikte mi ilerliyoruz?

Gelişim var ama eş zamanlı değiliz. Bu bir gerçek. Uluslararası milli takımlarda da çalıştım. Genç milli takımlarda da çalıştım. Aynı seviyede gitmiyor. Değişiyor, gelişiyor ama mesafemiz hala o anlamda uzak. Bu sadece kulüpler açısından değil ülke futbolunun organizasyonuyla da alakalı bir şey. Bunun içine Milli Eğitim Bakanlığı’nı koyabilirsin, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nı koyabilirsin, Türkiye Futbol Federasyonu’nu koyabilirsin. Bunlarla çalışmış biraz da kafasını bu konuda yormuş, birtakım projelerle bunu hayata geçirmeye çalışmış birisi olarak bunun aslında ülkenin organizasyonuyla alakalı olduğunu söyleyebilirim. Temelinde bugün profesyonel anlamdaki bir kulübün organizasyonunu konuşamayız. Bunu temelden, yani aşağıdan yukarıya doğru organizasyonu sağlam olan bir futbol kültürünü oluşturup aynı şekilde yetiştirmemiz gerekiyor. Onun için eş zamanlı gelişmiyoruz. Gelişen bir şeylerimiz var. Biz futbolculuk dönemimizde genç milli takımlara gittiğimizde Bulgaristan ile Romanya ile oynuyorduk. Bugün itibari ile Uluslararası seviyede takımlarla oynuyoruz. Ben genç milli takımlarla Avrupa Şampiyonluğu ve Dünya dördüncülüğünü yaşadığımda 28 tane resmi müsabaka oynadım ve dünyanın her takımıyla oynadık. Brezilya, İngiltere, Arjantin, Hollanda hepsiyle oynadık. Eğer uluslararası seviyede bu yaş gruplarında o müsabakaları yapıyorsan senin kendi alt liglerinin organizasyonlarını da çok doğru yapman lazım. Bir planın bir organizasyonun bir sistemin ve bir formasyonun içinde yapman lazım ki oyunlar yukarıya bu organizasyon içinde gelsin. Türk oyuncularımız için şu ifadeyi kullanıyoruz; “geliyor olmuyor”… Bu kadar mı? İki kelimeyle mi ifade edeceğiz bunu. Neden olmuyor? Organizasyondan gelirse, yukarda bir organizasyon varsa adaptasyonu çabuk olur. Burada o zaman şu sonuç çıkıyor. Bireysel oyuncu performansı iyi ise oyuncuyu alıyoruz, iki maçta her yere koyuyoruz, bir maç kötüyse aşağıya doğru indiriyoruz. Bir organizasyon olursa bu oyuncuların gelişimleri daha iyi olur. Bunun içinde en verimli toprak Trabzon. Buradaki potansiyel oldukça yüksek. Onun için bu kaynağı da ben iyi kullanmak istiyorum. Umarım zaman ve sabırla bu kaynağı da iyi kullanırız. 

Trabzon’da çok köklü bir futbol kültürü var. 1900’lü yılların başına dayanan bir mazisi olan, belirli kalıpları ve felsefesi olan bir futbol şehrindesiniz. Belki bu kültürde küçük değişiklikler yapacaksınız, belki küçük dokunuşlarla şehrin ve camianın sizin futbol anlayışınıza dair yeni şeyler düşünmesini ve değişmesini sağlayacaksınız. Bu konuyla ilgili neler söylersiniz?

Değişeceğiz çünkü Karadeniz insanı kendi içinde olan hırsını, düşüncesini, duygusunu ve o mücadele gücünü sahada görmek istiyor. Duygularıyla aslında baktığımızda mücadelenin içinde. Devamlı baskılı ve rakip takım ceza sahası içinde oynayan oyun isteniyor ama dünyada böyle bir şey kalmadı. Bu olacak ama biz tabi bunun süresini biraz daha arttırıp, bunun içine bir futbol akılını ve organizasyonunu sokmamız gerekiyor. Duygularımızla oynarsak evet maç kazanacağız ama kaybettiğimiz de olacak. Duygumuz olacak bunun yanında da rakibe göre futbol aklımız olacak. Bugün dünyanın her yerinde en üst düzey takımlarda dahil oyunun iki yönü, topun dışarda olduğu bölüm, sahipsiz top, duran toplar, savunmada, hücumda bunların hepsi rakamlarla, istatistiklerle, görüntülerle analiz edilip koyuluyor. Duygu ve mücadele artık ölçülüyor. Kaç kilometre koşmuşsun, kaç tane sprint atmışsın hepsi var ama takım bütünlüğü duygusu tabii ki olacak. Karadeniz’de bu daha fazlasıyla var ama bunu aklımızla birleştireceğiz. Yapmayacak mıyız savunma? Bunu her takım yapıyor bugün. Manchester City de yapıyor, Liverpool da yapıyor. Bunlar dünyanın en önemli takımları. Hücum oynarken de savunmayı nasıl yapacağını düşünmen lazım aslında. Savunma güvenliğini nasıl alacağını düşünmen lazım. Onun için duygumuz olacak, bu bizim zaten Karadeniz insanı olarak hepimizde var ama bunun yanına aklımızı koyacağız.

Abdullah Avcı’yı sistemler, organizasyonlar ve planlar yapan bir teknik adam olarak biliyoruz. Trabzonspor ’u izleyenleri nasıl bir taktik, nasıl bir organizasyon ve ne tür bir futbol anlayışı bekliyor?

Adım adım gideceğiz ama hızlı adımlar olacak bunlar. Uzun vadeli adımlar değil. Hayat hepimize bazı deneyimler gösteriyor. Antrenör olarak, futbolcu olarak, kulüp olarak, yönetici olarak. Geldiğimiz günden itibaren şundan bahsettik “takım savunması” bu takımın genel durumuyla ilgili tespit. İlk maçta bunun karşılığını %100 olmasa da çalışarak bir kısmını aldık. Bugün Trabzonspor’un tabii ki hedefi yukarılarda olmak. Senelerdir bunu zorlayan ve bunu elde etmiş bir takım. Onun için yukarda oynamanın planları, organizasyonları, saha dağılımları, sistem, rakibe göre plan bazen kendi oyuncusuna göre organizasyon gibi durumlar oluşacak ama bütün halde hareket eden ve sahanın içinde de kopuk olmayan, hücumda da savunmada da beraber hareket etmeye çalışan, o kompakt görüntüyü görmeye çalışan bir takım olmamız gerekiyor. Bunun için çalışıyoruz. Oyuncular buna adım atmak istiyorlar ve atıyorlar geldiğimiz günden itibaren. Sonuçlar bunu destekleyecektir. Umarım bu sonuçları alacağız. Futbolun bugün teknolojinin de, bilimin de veya neyi gerektirdiğine veya benim oyuncu grubumun profiline göre nasıl bir formasyon gerektiğiyle ilgili hepimiz üzerinde çalışıyoruz. Aksiyon filmi gibi futbol oyunu kalmadı artık. Şöyle bir şey var Türkiye’de “çok pas yapıyor” veya “dikine oynuyor” deniyor. Dikine oynayacak adam yoksa pas yapmak zorundasındır. Pas yapmanın başka bir amaçları vardır. Topu kaybettiğin yerde saha dağılımın doğru değilse o baskıyı yapamazsan geriye doğru koşarsın. Bu bir aksiyon filmine döner. Bugün artık öyle oyunlar çok az kaldı. Bazen oyunların koptukları anlarda oluyor. Daha dengeli, tabii ki daha coşkulu ama akıllı oyunlar, planlı oyunlar oynanıyor. Artık oyunlar santim santim hesaplanıyor. Arkaya attık koştuk, pası çok iyi attı falan bunlar artık konuşulmuyor ve duygular da ölçülüyor artık. Onun için hem duygunun hem aklın olduğu planların her hafta değiştiği maçları oynayacağız.

Trabzonspor’a geliş sürecinizde bazı çevreler tarafından size yönelik “kan uyuşmazlığı olacağı” yönünde eleştiriler vardı. Uzun yıllardır Trabzon’u ve Trabzonspor’u yakından tanıyorsunuz, sizin içinizde hiç böyle bir kuşku oldu mu?

Hiç olmadı. Benim kanım buradan, benim duygum buradan. Bu yörenin insanıyım. Bir kere Trabzonspor olunca geceleri uyuyamıyorsunuz zaten. Büyük bir camianın sana transfer teklifi var. Bu seni heyecanlandırıyor. En ufak bir olumsuz düşüncem olmadı. Tam tersi heyecanlandım. Ben buranın insanını biliyorum. Nasıl temas edeceğimi de biliyorum. Onlarda beni tanıyor ben de onları tanıyorum. Geldiğimiz günden beri karşılıklı ve çok önemli bir saygı, sevgi var. İletişim var. En ufak bir kaygı ya da kan uyuşmazlığı diye bir şey düşünmedim. Onun için bugün buradayız ve mutluyuz şu an itibariyle. Umarım o sevgiye, o saygıya ve camianın geçmişine doğru cevaplar veririz. Trabzonspor’un tarihinde bundan evvel Ahmet Suat hocamız, Özkan hocamız, Şenol hocamız, Ali Kemal hocamız gibi yer almak istiyorum.

İsterseniz biraz da güncel konulardan bahsedelim. Oyuncu grubumuzla bir araya geldiğinizde, onlarla iletişim kurmaya ve çalışmaya başladığınızda ilk ne düşündünüz? Takımımızın göze çarpan en önemli özellikleri neler?

Yeni antrenör gelince takımlarda bir enerji değişimi olur. Fakat bizim oyuncu grubumuz bundan bağımsız bir durum sergiledi. Özellikle antrenmanlardaki mesafeler dahil, hani duygu diyorsunuz ya mesafeler ölçülüyor. Ölçümler önüme geldiğinde ve baktığımda uzun zamandır o mesafelere yaklaşmış bir antrenman temposu görmemiştim. Çünkü 25-26 yaşında, çakraları açık, öğrenmek isteyen ve gözünün içine bakan bir oyuncu grubumuz var. Herkes herkesten bilgi alıyor. Biz ekip olarak Türk futboluna oyuncular kazandırdık. Burada da arada kalmış, çıkış yapmış veya belki çıkışı duran, bekleyen ve öğrenmeye açık oyuncu grubu var. İlk bakışta bana hissettirdikleri bunlar. Antrenmanda ve taktik çalışırken de bunu çok iştahlı, arzulu bir şekilde yapmaya çalıştılar. Karışık bir şey vermezsen, net konu başlıklarını belirtirsen oyuncu grubuna ne istediğini ve bunun karşılığını anlatabilirsen onlar da bunu anlar. Bence Karadeniz insanı hem hırslı hem zeki hem de verileni almak istiyor. Onun için benim ilk düşüncem çakraları açık, algıları açık ve öğrenmek için gözlerinin içine bakan bir oyuncu grubu tespit ettim. Bu beni oldukça mutlu etti.

Taraftarın olmadığı, olağanüstü koşulların yaşandığı bir lig geçiriyoruz. Takım sayısı arttı, takvim ise sıkışık. Oldukça az dinlenmenin olacağı bir maraton yaşayacağız. Bizleri nasıl bir sezon bekliyor?

Ben de bu süreci yeni yaşıyorum. Geçen sene ocak ayının sonu itibariyle görevimden ayrılmıştım. Mart itibariyle de bu dünyanın yaşadığı süreci ülke olarak yaşamaya çalışıyoruz. Aslında bu süreçte çalışmak gibi bir isteğim yoktu ama Trabzonspor olunca bunun içinde olmak istedim. Bu süreç yaşandıktan sonra ve birtakım verilerin eline geçtiğinde daha net göreceğim bir durum. Geçen sene sezona ara verildi geç bitti. Bir takım fiziksel sakatlıkların dönüşleri nasıl olacak onu bilmiyoruz. Zihinsel yorgunluklar var. Şimdi Trabzonspor geçen sene şampiyonluğu kaçırdı, kupayı aldı ve on beş gün sonra yeni sezonu açtı. Bunun zihinsel yorgunluğu, fiziksel sakatlıklar bu veriler elimize daha sonra ulaşacak ama kolay bir sezon değil. Zor bir sezon bizi bekliyor. Aranın olmadığı, haftada üç tane maç oynayacağımız bir sezon. Burada zihinsel, fiziksel ne kadar iyi hazırlanmak lazım. Çok antrenman yapmak mı? Yoksa toparlanma antrenmanları mı? Burada bilimden faydalanacağız. Belki antrenman bilimcilerinden faydalanacağız. Bunun hepsini sağlıklı biçimde bilimden faydalanarak, sağlıktan faydalanarak en iyi şekilde ayakta kalabilecek şekilde götürmemiz gerekiyor. Tüm dünyada bu sürecin verileri daha sonra ortaya çıkacak ama burayı her türlü sağlıktan, bilimden, AR-GE ’den faydalanarak minimumda az zararsız geçirmeye çalışacağız. Çünkü ilk defa yaşanan bir şeyi dünyada biz de ilk defa yaşıyoruz. Bunun toplantılarını yaparken oyunculara her gün üstüne basa basa anlatıyoruz. Daha az temas, izolasyon, sağlığımıza dikkat edelim diyoruz. Antrenmanları buna göre planlıyoruz. Kolay bir süreç bizi beklemiyor ama hep beraber bu süreci göreceğiz.

Biraz da ailenizden bahsedelim. Eşiniz, çocuklarınız Trabzon’a geliş sürecinizde neler düşündü? Çizdiğiniz bu yolda size neler söylediler?

İstanbul dışına ilk defa yine bir Karadeniz seferiyle çıkmıştım ikinci defada 30 sene sonra Karadeniz’e geldim. Evet aile benim için çok önemlidir. Ben hayatımda karışıklıkları sevmem. Aile düzenim, giydiğim kıyafette düzenli olması lazım. Kendimi iyi hissetmem lazım. İşimde de öyle. Hiçbirinin birbirine karışmasını istemem. Düzenli aile yaşamım olduğu söylenir. Evim ve işim benim için çok önemli. Ailem Trabzon’a gelmem için baskı yaptı. İki tane oğlum var. Onlar da futbola çok meraklı. En son 2012’de A Milli takım hocasıydım. Ailemle beraber geldim. Burada U20 dünya şampiyonası vardı. Grup maçları Trabzon ve Rize’de oynanmıştı. O zaman gelmişlerdi. Sokağa çıkma yasakları olmasaydı Erzurumspor maçında burada olacaklardı. Çok istediler Trabzon’da olmamı. Çok destek verdiler. Onlar da gelecekler burada kalacaklar. Hem maçlara gidecekler hem Karadeniz’i gezecekler. Minik turlar yapacağız. Karadeniz’in yemeklerini yiyecekler. Evimizde oturacağız. Bazen gidecekler bazen gelecekler. 

Evinize ve ailenize çok bağlı olduğunuzu biliyoruz. Özel hayatında Abdullah Avcı neler yapıyor, ailenizle birlikte neler yapmaktan hoşlanıyor? Film veya dizi izlemek örneğin? En son izlediğiniz ve çok etkilendiğiniz bir dizi var mı?

En son okuduğum kitap pandemi döneminde “Kral Kaybederse” idi. Dizi ve filmleri yine bu süreçte çok seyrettim. Sinemaya gitme kültürünü seviyorum. Dizi olarak en son Peaky Blinders izledim. Kasketlerini de kullanıyoruz. Onu seyrettim, 1919 İngilteresi. Futbol tabi izlemeye ve takip etmeye devam ediyoruz. Hala içinde olmayı seviyoruz. Oturduğumuz zaman uluslararası maçları ve taktikleri takip etme açısından bunlar önemli. Benim hayatım sosyal yaşamım küçük küçük aile gruplarım var. Onlarla bir araya geliriz. Yemeklerimiz olur. Onun dışında tatil ve gezmeyi de seviyorum. Hepsi dengeli ve zamanında olduğu zaman beni daha mutlu ediyor. 

Türk futbolunda her kademede gençleşme görülüyor. Genç futbolcular, genç antrenörler, genç yöneticiler. Trabzonspor da bu anlamda altyapıdan çıkarttığı pek çok genç oyuncuyla mücadele ediyor. Yusuf Yazıcı, Abdülkadir Ömür, Hüseyin Türkmen, Uğurcan Çakır, Abdulkadir Parmak, Serkan Asan ve daha niceleri Trabzonspor’un Türk futboluna kazandırdığı isimler. Siz de uzun yıllar altyapı antrenörlüğü ve U17 milli takımımızın antrenörlüğünü yaptınız. Bu anlamda kulübümüzü nasıl değerlendirirsiniz. Daha iyi olması için ne gibi düşünceleriniz var?

Burası bir verimli toprak. Her dönem öyle olmuş ve benim de burada çok yakın arkadaşlarım var. Hem takım arkadaşlarım var hem takım arkadaşı olmasak da burada yetişmiş, önemli işler yapmış veya mesleki anlamda beraber olduğumuz arkadaşlarımız var. Geçen günlerde yardımcı hocama dedim ki burada altyapı anlamında çok önemli çalışmalar yapılmıştır. Çünkü burada Ahmet Suat Özyazıcı ve Özkan Sümer’i de bildiğim için kulüp içinde büyük çalışmalar yapıldığına eminim. Geldiğim günden itibaren Trabzonspor neden büyük takım olduğunu içindeki yaptığı yatırımlarla görebiliyorum. Ama hayat durmuyor. Belki burası da değişecek belki daha sonra tesiste başka bir şey yapılacak ama her zaman değişimi yakalamaya çalışmış, bugün itibariyle baktığımda teknolojik olarak da bunu yakalamaya çalışmış bir kulüp. 

Onun için buraya hizmet etmiş, bu zamana kadar katkı sağlamış herkese teşekkür etmek lazım. Yerinde durmayacak devam edeceğiz. Belki biz de bir katkı sağlayacağız. Belki biz de bir proje söyleyeceğiz. Belki biz de bu şekilde Trazonspor’a katkı sağlamaya çalışacağız. Verimli topraklardayız demiştim. Saydığınız bu isimler zaten A takımda bulunan ve oynayan isimler. Bunun yanı sıra şu an yeni tanıştığım 5 tane oyuncu antrenmana çıkıyor. U19 takımını buraya alıyorum. Hem çalışmada hem oyunculara yakın olacak ve onları göreceğiz. Belki oyun felsefesinin içine yeni bir şeyler de koyup bu kaynaktan en verimli şekilde faydalanmaya çalışacağız.

Yine benzer bir şekilde hem Trabzon’da hem de ülkemizde antrenörlüğe çok büyük bir ilgi var. Genç antrenörler yetişiyor ve her antrenör kendini geliştirmek için çok büyük uğraş veriyor. Sizin genç antrenörlere tavsiyeleriniz neler olur? Hangi yolları izlemeli, hangi alanlarda kendilerini daha çok geliştirmeliler?

Futbol Federasyonu özerk olmasından sonra özellikle müfredatları UEFA müfredatlarına geçtikten sonra antrenörler bu konuyla ilgili belki zamanı yakalamasa bile, bazı fırsatları olmasa bile birtakım gelişimler gösteriyorlar net bir şekilde. Şimdi bugün benden önceki jenerasyona yakındım benden sonraki olan jenerasyonda da beraber çalıştığım ekip arkadaşlarım şu an ligde çalışıyor. Bu beni çok mutlu ediyor. Onun için daha evvelki takımlarda da bir antrenör yetiştirme projesi de var benim kafamda. Kaliteli antrenör sayısı yükseldikçe ligimizin ve takımlarımızın kalitesi artacaktır. Onun için insana yatırım yapmaya biz, kurum ve Trabzonspor devam etmek durumunda. İletişim halindeyiz. Yeni nesil antrenörler bugün hemen hemen teknolojiden, bilimden, yeni oyun organizasyonlarından faydalanmaya çalışıyorlar. O fırsatlar verilirse daha da iyi olacaktır diye düşünüyorum.
Gelişen, değişen ve gençleşen Türk futbolu her türlü imkana rağmen Milli takım seviyesinde istenen başarıları elde edemiyor. Bunun başlıca sebebi olarak neyi görüyorsunuz? Bilgi, yetenek, organizasyon, çalışma… Hangi konularda eksiğimiz bizi dünya arenasında başarısız kılıyor.

Organizasyon eksikliği var. Konjonktürü yakalamamamızın sebebini kısaca şöyle bilgilendireyim. 2012’de Almanya 75 milyon biz 75 milyon. Onlar Dünya Kupası alıyorlar, Avrupa Şampiyonu oluyorlar veya yarı final, finaller oynuyorlar. Takımlarında üçüncü kuşak Türkler var. Üç milyon Türk var orada. Alman milli takımının en yetenekli iki oyuncusu Türk. Genetik olarak bir sıkıntımız yok, aradaki fark ne? Organizasyon. Az önce belirttiğim gibi Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Türkiye Futbol Federasyonu üçgeninin organizasyonu. Bunun içinde uygulama, denetleme, eğitim ve eğitime ait konu başlıkları var. Antrenör eğitimi var. Kişilik eğitimi var. Planlama var. Alt liglerin organizasyonu var. Rekabet ortamı içinde güçlülerin güçlülerle oynadığı bir ortamın oluşması lazım. Genç milli takımlara geldiğinde uluslararası seviyede oynadığı oyunun yansımasının lige doğru olacağı durumu oluşturabilirsek o seviyede olabilir. Yoksa bazen duygular bazen iyi bir oyuncu jenerasyonu, yetenekli oyuncu jenerasyonu sana maç kazandıracak, 1-2 başarı olacak sonra seneler geçecek bunları konuşacağız. Artık Avrupa’da bu seviyede hatta daha aşağı seviyedeki takımların bile planları, organizasyonları var. Ülke olarak da kulüp olarak da. Bunları yakalayabilirsek evet yapabiliriz. Yakalayamazsak zaman zaman böyle inişlerimiz çıkışlarımız olacak. Bir jenerasyon gelecek belki bir şeyler yapacak duygularıyla, sonra gidecek başka bir jenerasyon bulana kadar bu boşluğu doğru doldurmamız gerekiyor. Temel; eğitim ve organizasyon.

Peki kulüp düzeyinde? Kulüpler de Avrupa’da istenen başarıları yakalayamıyor.

Kulüplerin tek başına bunu başarma gücü yeterli değil. Bu kulüp değil ülke politikası olması lazım. Futbol federasyonu ve iki bakanlık saydım. Bu aynı zamanda ülke politikası. Sadece oyun anlamında değil antrenörünü de geliştireceksin. Antrenörünü de yurtdışına yollayacaksın. Eğitimlere, seminerlere yollayacaksın. Her şeyi yeni bir şekilde kullanacağız. Buradaki alt liglerin rekabetini de aynı şekilde sağlamamız gerekiyor. Uluslararası da yarışabilmemiz için bütün halinde bu organizasyonu geliştirmemiz şart. 

Son olarak bizim soracaklarımız bu kadar, taraftarımıza veya camiamıza vermek istediğiniz bir mesaj, eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Her şeyden evvel bir Karadeniz insanı olarak buradaki o samimiyeti ve duyguyu böyle karşılanacağımı biliyordum. Onun için herkese teşekkür ediyorum. Bütün ekiple mesaimizi Trabzonspor için burada geçiriyoruz. Sabırlı olacağız ama uzun bir sabır istemiyorum. Çok zor bir süreçten geçiyoruz. Hem futbol zor bir süreçten geçiyor hem dünya zor bir süreçten geçiyor. Futbolcularım ve camiamız bize iyi niyetlerini, dileklerini çok iyi hissettiriyorlar. Onun için maç kazanarak özgüvenimizi yakalayacağız. Kazanma akışkanlığı yakalayacağız. Bu süreci en iyi şekilde değerlendireceğiz. Trabzonspor büyük kulüptür. Yarışacaktır, yarışmanın içinde olacaktır.
Editör: TE Bilisim