Muhteşem yalnızlıkların suskun tanığıdır saatler. Gümüş işlemeli kundaklarda uyutmaya çalıştığımız ân'ın her gün biraz daha tükenişini haykırırlar. Yarım kalan aşkların tortusudurlar. Yaralarımızı sağaltmasını beklediğimiz beklenen eldirler. Fakat bu eller sağaltmak bir yana, köz köz olan yaralarımızı daha da derinleştirirler.

YALNIZLIKLARIN SUSKUN TANIĞIDIR SAATLER

Ağlamaktan kan çanağına dönen gözlerin sürmesidir saatler. Onlar ki cinneti cennete de, cenneti cinnete de dönüştürebilme kabiliyetine sahiptirler. Onlar ki bize geçmişten ders almayı öğretirler. Bazen zindanları mutlu bir yaşama, bazen de mutlu yaşamları adeta bir kara zindana dönüştürürler. Şakaklardan yağan kardan ve fırtınadan haber verirler.

Mâzinin sırtını sıvazlayan keskin bir bıçak hükmündedir saatler. Yılgınlıklara vurulan paslı zincirdirler. Onlar ki dünle bugün, bugünle yarın arasında köprü olurlar. Bu köprüden gidip gelmelerin adı da "hayat" diye bilinir tarafımızca. Saatler uykudakilerin uykusunu derinleştiren, uykusuzların uykusuzluğunu artırandır. İçinde kendimizden izler bulduğumuz duygusal şiirlerin şairi Ümit Yaşar Oğuzcan, "Güllerin Ağladığı Saat" adlı şiirinde gülleri adeta bir insan gibi düşünerek şöyle der: "Güllerin ağladığı bir saat vardır hani/Büyür o saatte yalnızlığı bahçelerin/Düşer korkusu kalbe yaklaşan gecelerin/Bir dev uzatır gökten o çirkin ellerini//Güllerin ağladığı bir saat vardır hani/Her şey o saatlerde merhametsiz ve soğuk/Gitgide uzaklaşır batan güneşle sesin/Bir bakarım ki benden en uzak çizgidesin"

Hayatı anlamlı kılan ve çepeçevre kuşatan zaman kavramı, an gelir uçup gider yorgun belleğimizden; öyle küçülür ki adeta bir kum tanesine dönüşür. İşte o demlerde saatlerin, günlerin, haftaların, ayların ve yılların bir anlamı kalmaz bizim için. Tam da o vakitlerde Ayşe Tunalı o yakıcı sesiyle bizlere şu mısraları fısıldar: "Seni çok özledim, bak koştum sana/Umudumdun benim sevdadan yana/Kaybettim mi seni? Bulamıyorum/Bilmem ki sen yoksan ne kaldı bana?/Saatler mi durmuş yoksa zaman mı?/Umutlar tükenmiş hâlim yaman mı?/Her şey susmuş, ne var, neler oluyor?/Mektuplar yırtılmış artık tamam mı?"

Durmak, dinlenmek nedir bilmeyen, 7/24 çalışmaktan yorulmayan saatler çok kere derin anlamsızlıklarımızı anlamlı kılandır. Kırık dökük hayatları hatıralarla yoğurandır. Boşluklarımızı bazen cam bazen de can kırıklarıyla tıka basa doldurandır. Kanayan yaralarımıza merhemdir. Onlar ki sonsuzluğu sonluda yakalayandır. Yedi Meşaleciler'in kurucularından Ziya Osman Saba "Bir Oda Bir Saat Sesi" adlı şiirinde biraz da saatlerin bu mâziyi kurcalama yönüne vurgu yapar: "Bir oda, içinde bir saat sesi/Hayatın sırtımdan giden pençesi,/Ve beni mâziye götüren bir el,/Eski günlerimiz, sessiz ve güzel/Bulduğum kayıplar, her günkü yerin,/İşte konsol, ayna, köşe minderin,/Seccaden, tesbihin, namaz başörtün/Bir şey değişmemiş, sanki daha dün/Yine ortancalar altı camının,/Dışarda sükûnu yaz akşamının,/Bahçemiz sulanmış, ıslak her çiçek/Kapı çalınacak, babam gelecek"

Saat, zaman mefhumunu kaybedenler için gereksiz ağırlık veren bir metal yükten öte bir şey değildir. Zira saatler bazen ruhumuzu örseleyen bir balyoza dönüşür; tükenmişliğimizi kanatırlar. Bir kurşun misali göğsümüzün üzerine çökerler. Onlar ki bazen aşkı, bazen nefreti, bazen vuslatı, bazen de hicranı gösterirler. Sedat Umran da "Çalar Saat" adlı şiirindeki dizelerinde buna değinir: "Zaman yelkovansız bir saat gibi/Güçlükle duyarız işlediğini;/Biz de bilmiyoruz kimdir sahibi/Her vakit kurulu, her vakit yeni//Arar gözlerimiz boş kadranında/Bir gizli işaret beyhude yere;/Duracak sanırız ölüm ânında/Bir daha, bir daha çalmamak üzere."

Kayıtsız hayatı kayıtlı hâle dönüştüren saatler, uzun kış gecelerinde yalnızlığımızı büyütendir. Yetimliğimizi ve öksüzlüğümüzü yüzümüze vurandır. Gün yüzü görmeyen körpe hayallerimizi hakikatin keskin kılıcından geçirendir. Ellerimizi şakaklarımıza götürüp derin düşüncelere dalmamızın yegâne müsebbibidirler. Onlar ki ağır cüsseleriyle umutlarımızın üzerine çökendir. Gönül ağacının dallarını kıran sert fırtınadır. Muhsin İlyas Subaşı bu bağlamda "Zaman Ve Biz" şiirinde "Kurşun adımla geçiyor zaman,/Tembel saatlerde,/Sarhoş tiktaklar/Geceler tortusunu gündüze aktarıyor,/Sabahlar neredeyse duracaklar..." demektedir.