Basiret nazarlarını körelten fuhuş, modern hayatın enstrümanlarından biri olmuştur günümüzde. Kimin kiminle çıktığı belli değil. Batı toplumları ahlâksızlıkta, bakireliği ayıp sayacak noktaya gelmiş. Flört evliliğin mahremiyetlerini yerle bir etmiş durumdadır. Nefislerin alabildiğine semirtildiği çağımızda bir kısım ensest ilişkiler kutsalları yerle bir etmiştir ne yazık ki. Oysa yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, geçmişte yaşamış Lut kavmi gibi sapık toplumların akıbetinden haber veriyor bize. O toplumlar ki yaptıkları çirkinlikler yüzünden tarihten silinmişlerdir. Eğer bu tarz ilişkilerin önüne geçemezsek aynı akıbet bizi de bulabilir.

İslam dini, kadınla erkek arasındaki ilişkileri belli bir nizama bağlamıştır. Sınırları zorlayan flört, Müslümanların lügatinde yer alan bir kelime değildir. Bu kelimenin kendisi de, muhtevası da yabancıdır bize. Resulullah’ın “Yabancı bir kadınla bir erkek iki ikiye, baş başa kalırlarsa üçüncüleri şeytandır” ikazı bu husustaki tavrı açıkça ortaya koymaktadır. Kimse ‘kalbim temizdir’ deyip çıkar yol aramasın. Kulu en iyi, Yaradan bilir. Toplumdaki kavgaların ve cinayetlerin önemli bir kısmı kadın-erkek ilişkilerinin sağlıksız yürümesinden kaynaklanmaktadır. Gençleri ölçü üzere evlendirip yuva sahibi yapmak gerçek çözümdür.

Gençliğimiz inançlarından, gelenek ve göreneklerinden koparılıp modern hayatlara kurban ediliyor. Bize çağdaş hayatın gerekleri olarak sunulanlar, inançlarımızla ve ruhumuzun temel dinamikleriyle çelişiyor. Evlilikte yaşanması gereken heyecanlar flört dönemlerinde yaşandığı için evliliğin tadı ve heyecanı kalmıyor. Flört eden gençler bir anda evlilikten vazgeçiyor ve gemilerini yeni limanlara sürüyorlar. Yeni heyecanlar aranıyor. Durum böyle olunca ipin ucu kaçıyor. Devamında gayri meşru ilişkiler ve zina geliyor.

Günümüz toplumlarında gençliği zehirleyen en büyük felaket zina âfetidir. Batılılar ülkemizi cephelerde yenemediler. Bu sefer bizi içten çökertmeye çalıştılar. Bunda da büyük başarı sağladılar. Hedeflerinde olan gençlik kalesi düştü. Toplumun en küçük parçası olan aileyi ifsat ettiler. Aile bozulunca toplum da bozuldu. Gençlik süfli heveslerin peşinde dolaştırıldı. Zina gençler arasında önceki dönemlere nazaran ürkütücü düzeyde arttı. Zinanın sıradanlaştığı, suç olmaktan çıktığı, aile huzursuzluklarının ve boşanmaların çığ gibi arttığı zamanımızda gençliğin iffetini ve bir mum misali eriyen imanını nasıl geri getireceğiz?

Nüfusunun tamamına yakınının Müslüman olduğu ülkemizde ucu açık arzular “modernite” adı altında aslî ihtiyaç gibi sunuldu. Kuralsızlığı kural edinen şair Orhan Veli’nin “Düşünme,/Arzu et sade!/Bak, böcekler de öyle yapıyor” dizelerinde ifadesini bulan bir hayatı bize reva gördüler. İnsanları, muhakeme kudretine sahip olmayan böceklerle bir tuttular. Böylece bencil, menfaatperest,  düşünmeyen ve sorgulamayan ıskarta nesiller yetiştirdiler.

Hain mihraklar insanlarımızın düşünüp idrak etmelerini önlemek için onları gündelik eğlence bataklığına mahkûm eylediler. Ayık dolaşmamaları için alkol denizlerinde yüzdürdüler. Düşünceyi en büyük tehlike olarak gördüler. Neden mi? Çünkü bugün düşünenler yarın sorgulamaya başlayacaktı da ondan. Böyle sakat bir anlayıştan sağlam nesillerin çıkması beklenebilir mi? Türkiye’nin ruhu, mütefekkir Cemil Meriç tam da bu noktada “Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?” sorusunu yöneltiyor.

Günümüzde mideler helâl haram gözetmeden tıka basa doldurulurken ruhlar aç ve bîilaç bırakılıyor. Kötülüğe meyilli fıtratlarla şeytan arasındaki bariyerler yerle bir ediliyor. İnsanlar şeytanın insafsızlığına terk ediliyor. Şeytanlaşmanın önündeki engeller kaldırılıyor.

Günümüzde bazı insanlar spor toto, spor loto, iddaa gibi haram kazanç yollarına umut bağlamış. Bir koyup yüz alarak kısa yoldan zengin olmak istiyorlar. Oysa şans oyunlarının haram olduğunu çoğu biliyor. Fakat haramlar işlene işlene zamanla sıradanlaştı. Artık insanların bazıları inandıklarını yaşamayı çoktan bırakmış, yaşadıklarına inanmaya başlamış.

Her yılbaşında inançlarımızla, gelenek ve göreneklerimizle uzaktan yakından ilgisi olmayan kutlamalar gerçekleştiriliyor. Hıristiyanların Noel yortusu kültürümüze monte edilmeye çalışılıyor. Aslında “edildi bile” demek daha doğru bir ifade olur. Zira yılbaşı akşamları hindiler kesiliyor, evler çam ağaçlarıyla süsleniyor. Kırmızı kıyafetler giyiliyor. Çam ağacına hediyeler bağlanıyor. Rakı kadehinin biri bitmeden öbürü dolduruluyor. Kendi dinî bayramlarında sabah uykusundan feragat edip de bayram namazına gitmeyenler ecnebinin dinî inançları ve gelenekleri uğruna kesenin ağzını sonuna kadar açıyor. Günümüzde topraklarımız işgal altında olmasa da zihinlerimiz çoktan işgal edilmiştir.