Liglerin başlamasına sayılı günler kaldı. Pazar günü Beşiktaş ile oynanacak olan zorlu maç öncesi Trabzonspor gerekli olan yerlere transferlerini yapamadı. Geçen seneki takımdan üç oyuncu gitti. Biri Novak, biri kaptanlığa getirilen Sosa diğeri de Faslı stoper Manuel da Costa. Bunların dışın da giden yok. Alınan oyuncular yeterli mi? Bana göre yeterli değil. Novak’ın yerine gelen Brezilyalı Marlon hiç ışık vermedi.

Trabzonspor’da sıkıntı var mı? O kadar çok ki. Hangisini yazalım. Kulübün içinde iç çekişmeyi ve saltanat sürenleri şimdilik tozlu raflara kaldıralım. Biz hoca Newton’un yönetimden istediği stoper mevkiine neden oyuncu alınmadığını irdeleyelim. Bordo-Mavili takımın elinde geçen seneden kalan İranlı Hosseini, Hüseyin Türkmen, Yusuf Yazıcı transferinde Lille tarafından bonus olarak verilen Edgar, yabancı sınırlamasından dolayı geçen sene Feyenoord’a kiralanmıştı. Campi, alt yapıdan A takıma çıkan Ahmet Can ve Altınordu’dan gelen Atakan Gündüz elde olan stoperler. İranlı Hosseini ile yeniden sözleşme imzalandı. Niye imzalandı anlamış değilim. Adam ülkesine gitti. Bel fıtığı olarak geri döndü. Neymiş İranlı doktoru Hosseini’ ye şu zamana kadar idmanlara çıkmayacaksın diyor.

Trabzonspor’un iki doktoru var. Her iki doktor da İranlı oyuncuyu tedavi edemiyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Costa desen sakatım diyor kafasına göre tesislerde takılıyordu. Altınordu’dan gelen Atakan ise diğer genç oyuncular gibi Newton tarafından rezerv lige gönderildi. Bu gençler rezerv lig için mi yoksa Trabzonspor’un geleceği için mi alındı? Geleceği için alındıysa tamam, rezerv lig için alınmasına bir anlam veremedim. Newton bunlarla tahterevalli gibi oynuyor. Önce yukarı çağırıyor, sonra aşağıya indiriyor. Bu gençler sanki 800 kilo yük taşıyan asansörler gibi… Bas düğmeye çık yukarı bas düğmeye gönder aşağıya! Burası yolgeçen hanı mı? Newton’un özellikle istemediği iki oyuncudan biri Costa gönderildi. Hosseini’yi bir an önce elinizden çıkartın. Stoper mevkiine gerekli transferleri yapın ki maçlar başladı mı başınız ağrımasın. Ha dersiniz ki nasıl olsa Pandemi süresince maçlar seyircisiz oynanacak kimse bize bağırmaz, laf söylemez düşüncesi içindeyseniz burada yanılıyorsunuz. Geçen seneki gibi her şey yolunda gitmez. Bu sene her şey toz pembe olmaz. Benden söylemesi.
 

 
AYVASIL’DAKİ MUHTEŞEM VİLLADA ZEVKLİ SOHBET
 
Hafta içi iş insanı Ahmet Bayraktar’ın Akoluk Ayvasıl’daki villasına davet edildik. Davette Büyükşehir Belediye Spor Dairesi Başkanı Ayhan Pala, Öztürk İnşaat ve Yapı Denetim firması sahipleri Muhammet, Mustafa, Coşkun, Serkan ve çocukları Oğuzhan, Emirhan Öztürk, Şoförler Odası yönetim kurulu üyesi Murat Ergül, Yakup Akdeniz, Ömer Genç, Artur Gür ile Engin Terzi vardı. Ahmet Başkan’ın muhteşem bir villası var. Dört tarafı yeşillerle kaplı, muhteşem bir manzara, ayaklarının altında uçsuz bucaksız manzarayı seyretmekle doyamazsın. Temiz hava bol oksijen ile içini dolduruyorsun. Villanın içerisindeki havuzda istediğin kadar yüzüyorsun. Kartal yuvası villasında bizlere mangal sefası yaptı, muhteşem manzarada bizler de derin sohbete daldık.

Sohbetlerin tabi ki ana gündem maddesi Trabzonspor’du. Ahmet Bayraktar, Çağlayan Akolukspor Başkanlığı yaptı. Ahmet Başkan’a neden kulüp başkanlığını bıraktın Trabzon futbolunun sana ihtiyacı var dememe rağmen Ahmet Başkan benim işim değil diyerek anlatmaya başlayınca içimden kendi kendime haklısın demekle yetinmek zorunda kaldım. Ancak Ahmet Başkan yine de futbolu çok seviyor. İçerisinde olmazsa da dışarıdan Trabzonspor’a destek vermeye devam ediyor. Bu konuyu bitirdikten sonra konu dolaştı Trabzonspor’a geldi. Hemen hemen konukların ortak görüşü Trabzonspor’un transferlerinin vasat olduğu yönünde ama yine de takımdan ümitliler. Geçen yıldan gelen kadroya güven var. İki stoper, bir 6, bir de 10 numara ile iyi bir sol bek ihtiyacının olduğu herkesin ortak görüşü. Bizlere Ayvasıl’daki Kartal yuvasındaki villasında ağırlayan, bu güzel ortamı sağlayan başta Ahmet Bayraktar ile Muhammet, Mustafa, Coşkun Öztürk kardeşlere çok teşekkür ediyorum.
 

 
MUSTAFA BULUT HORON YÜZÜNDEN ALMANYA’DA ÖMÜR BOYU EHLİYET ALAMADI
 
Trabzon Büyükşehir Belediyesi Basın Bürosu’nda 22 yıl çalışan şu anda Spor Daire Başkanlığı bünyesinde Belediyespor’da görevini devam ettiren meslektaşım ve çok sevdiğim kardeşim Muhammed Öztürk ile sohbet ederken güzel bir anı anlattı. Öztürk’ün anlattığı anıyı sayfama taşıdım.

“1970’li yıllar, o zamanlarda Türkiye’den Almanya’ya yoğun işçi göçü başlamıştı. Trabzon’dan özellikle Akçaabat’tan da Almanya’ya çalışmak için vatandaşlarımız gidiyordu. Akçaabat Akpınar Köyü’nden Mustafa Bulut, namı diğer ‘Kara’ da bunlardan biriydi. Genç, yakışıklı, zıpkın gibi delikanlıydı. Bulut, köylülerinin yoğun olarak yaşadığı Mülhaim’in yolunu tutmuş, orda çalışmaya başlamıştı. Ekmekleri uğruna ikinci vatanları olan Almanya’da sosyal hayata adapte olmak için de epeyce uğraş verdiler. Bulut, ehliyet almak için kursa gider, sınavlara girer ama bir türlü ehliyet alamaz. 5-6 kez sınava giren Bulut, son sınavda tüm yükümlülükleri yerine getirince direksiyon sınavındaki polis, “Bulut, sınavı geçtin. Ehliyet almaya hak kazandın” der.
Bunun sevinciyle Bulut, Ford minibüsü otobanın kenarındaki cebe çeker sevinçle polise, “Şimdi bu arabayı ben sürdüm ve ehliyet almayı hak ettim öyle mi?” der. Polis ‘evet’ deyince Bulut arabanın teybine bir kemençe kaseti atar. Akçaabatlıların deyimiyle ‘kıvrak bir horon gaydesi’ açar. Çok iyi bir horoncu olan Kara, öyle bir horon oynamaya başlar ki polis olayı hayretler içerisinde izler. Gaydenin ritmine uyan adeta hamsi kıvraklığı ile vücudunun her tarafını oynatan Mustafa Bulut mükemmel bir horon resitali sunar, Alman polisi ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Bu sırada Bulut, Şalpazarı yöresinde Çepniler’in titreme horonunu oynamaya başlayınca olanlar olur.

Alman polisi Bulut’un evraklarına “Heyecandan dolayı aşırı titreme olduğundan ömür boyu ehliyet alamaz” notunu düşmüştü. Bu notu gören Bulut orada bulunan polise durumu anlatmaya çalışsa da polisi bir türlü ikna edemez. Mustafa Bulut gerçekten Almanya’da ehliyet alamadı. İki yıl önce 74 yaşlarında rahmetli olarak ebedi aleme göç eden Hacı Mustafa Bulut’a Allah’tan rahmet, mekanı cennet olsun diyoruz…


 
 OBUZ EROL PARAYI KAMIŞ HAVAYI ALDI
 
Faroz’un üç kafadarı Obuz Erol, Kamış Orhan ve Burhan bunlar hiç birbirinden ayrılmazlar. Geçenlerde Obuz Erol ile Kamış Orhan sosyal medya hesaplarından resim paylaşarak “İstanbul Çengelköy’de Muharrem Usta’nın yerinde kebap keyfi” diyen Obuz ve Kamış meğersem Trabzon Akyazı Çekmeköy semtinde kebap yiyorlar.

Obuz Erol, Kamış Orhan ve Burhan, Faroz Yalıspor kulübünde otururken At yarışı oynamak akıllarına gelir. At yarışı uzmanı olan Obuz Erol bütün koşuları oynuyor. Kamış Orhan’da Obuz Erol’a yalvarıyor bana 10 TL’lik ikili oyna diye. Yarış başlar. Obuz Erol, Kamış Orhan’a sen 5 numaraya vur ben 7 numaraya ikili vurayım der.

Kamış Orhan, Obuz Erol’un dediğini yapar. 10 TL’sini 5 numaraya, Obuz Erol’da 7 numaraya 20 TL vurur. Obuz Erol’un vurduğu at birinci gelir, Kamış Orhan’ın 5 numaralı atı dereceye giremez. Obuz 20 TL’ye Bin TL kazandı. Kamış Orhan avucunu yaladı. Burhan, Kamış’a yarışı kazandın mı diye sorunca, Kamış’tan cevap kısa ve net, “Obuz Erol aldı parayı ben aldım havayı.” Bunun üzerine Obuz Erol kazandığı para ile Kamış Orhan ile Burhan’a Akyazı’nın tepesinde ziyafet çekti.
 

 
CENGİZHAN’IN ATATÜRK SEVGİSİ
 
Deniz aşırı ötesi kıtalardan Avusturalya’nın Melbourne kentinde yaşayan Trabzonlu iş insanı Deniz Subaşı’nın 13 yaşındaki oğlu Cengizhan Subaşı, büyük bir Atatürk sevgisiyle yetişiyor.



Küçük Subaşı, fanatik bir Trabzonspor taraftarı olduğu gibi iyi de bir oyuncu. Cengizhan Subaşı, Melbourne’da futbol oynarken, düşüp kolunu kırdı. Arkadaşlarının onu ziyaretinde Cengizhan’ın üzerinde giydiği Atatürk fotoğraflı tişörtü dikkat çekti. Cengizhan ve kız kardeşi Marya ile Trabzonspor’un bir maçı öncesi Bordo-Mavili takımla sahaya çıkmanın sevincini yaşadılar. Cengizhan Subaşı, Trabzon’daki yakınlarını ziyaret etmek için geldiği Trabzon’da Trabzonspor alt yapısında bir süreliğine antrenmanlara çıktı ve çok beğenildi. Kısa bir süre Trabzon’da kalan Subaşı ailesi tekrar Avusturalya’ya döndüler.


 
FİNAL MAÇINDA MASADAKİ KUPA BİRDEN UÇMUŞ
 
Trabzon Yenimahalle’de yıllarca oturduktan sonra Ankara’ya yerleşen Hasan Fehmi Bayraktar 1971-72 yılları arasında Uzunkum’da bulunan şu anki Orman Dairesi’nin arkasında bulunan sahada mahalleler arası turnuva maçları yapıldığı, turnuva maçlarını hiç unutamadığını acayip seyirci olduğunu ve maçları herkesin ayakta seyrettiğini söyledi. Bayraktar anısını anlatırken ‘Küçük delikanlı zamanlarımızdı. Bir defasında final maçında, Yenimahalle ile Çetinceviz oynuyor. Bizim takımda Erol, Osman yanlış hatırlamıyorsam oynuyorlar ve iyi bir takımımız vardı. Çetinceviz’de bir tek aklımda Selçuk bildiğim için kaldı... Hakeme itirazlar yükseliyor, maçın ikinci yarısı oynanırken, ortada bir masa yerleştirilmiş, üzerinde de şampiyonluk kupası duruyordu.
Bir ara bakarım ki, kupa yerinde yok, sanki uçmuş, herkeste bir kıpırdama ne oluyor diye ayaklandı ki, İncirlik delikanlısı İlyas, kartal gibi kupayı pençesi ile alıp uçmuştu! Vallahi bir anda kayboldu gözlerden. Bu anımı şimdi aklıma düşünce paylaşmak istedim. İlyas Hardaloğlu’nu da çok severim. Rahmetli Zafer ağabeyi de huzur duysun, her yaz denize girmek için mahalle altındaki mendirekte yüzerdi... Zaman su gibi akarken, sana da sevgi ile selam olsun, İlyas ve arkadaşlara da...