Aslında her şey çok güzel başlamıştı. Bana göre Türk futbol tarihinin en kötü adamlarından biri olan Aziz Yıldırım’dan rakip camiamızın kurtulması futbol kamuoyunda, özellikle Trabzonspor camiasında beklentileri yükseltmişti. Ben bile bundan daha kötü olamaz demiştim kendi kendime.

Çiçeği burnunda Fenerbahçe Başkanı Ali KOÇ’un ilk Trabzonspor &  Fenerbahçe maçında, Akyazı Stadyumunda, TS başkanının yanında yerini alması, kameralara verilen sıcak ve samimi pozlar umutlarımı bir kat daha artırmıştı.

Zaman zaman 2011'i kaşıması dışında olumsuz hiçbir şey yok gibiydi.

Hele TS şampiyonluğa yürürken Trabzonspor'un hakkını teslim ettiği basın açıklaması bir sağduyu örneği, sağlam profilli yönetici çıkışıydı sanki.

Bunca olumlu gelişmeye rağmen yaşananlar gerçek olamayacak kadar güzeldi. Fenerbahçe başkanının kamera karşısında özenle kelimeleri seçmesi ve gerilimden uzak üslubu akıldan ziyade duyguları ile hareket edenlerin coğrafyasında fazla iyiydi. Yeni başkanın bilmediği, öğrenmesinin an meselesi olduğu bir şey vardı oda bu coğrafyada kulüpler doğrularla değil parlak jelatine sarılmış populist yalanlarla yönetilirdi.

Ali Koç’un bunu anlaması da uzun sürmedi zaten. Camiasından yükselen homurtulara daha fazla kayıtsız kalamadı ve kendisinden önceki başkanlar gibi alternatif yöntemlere, saha dışı eylemlere yöneldi. Yakın tarihine tanıklık ettiğimiz (Ali ŞEN, Aziz YILDIRIM) Fenerbahçe başkanı profili için bu durumu Fabrika ayarlarına dönmek olarak yorumlayabiliriz.

Ali Koç, Trabzonspor'un hakkını teslim ettiği tarihi konuşmasının haftası dolmadan bir başka basın açıklaması daha düzenledi ve önceki barışçıl üslubunun yerine saldırgan ifadeler kullandı.  “Futbolun bir ilin hegemonyasında olmasına müsaade edemeyiz” diyerek başlattığı linç kampanyasını “TFF başkanı olacak kişinin bu yapıyla (Trabzon) dün bugün ve yarın hiçbir ilişkisi olmamalı.” söylemi ile finale taşıdı ve nefretini ete kemiğe büründürdü.

Bu sportif nezaketten uzak üslubu koca bir camianın başkanına yakıştıramayan bizler ‘şekeri düşmüş anlık bir tepki vermiştir’ diyerek hayra yorsak da müteakip günlerde, söylenenlerin planlı bir eylemin parçası, buzdağının görünen kısmı olduğunu anladık.

Önce Türk futbolunun en tepesinden başladı Trabzonsuzlaştırma operasyonu. Nihat Özdemir yönetiminin sivri dilli, doğrucu yöneticisi Trabzonlu Mustafa Hacıkerimoğlu’nun Trabzonspor yönetimi tarafından tekrar yeni yönetime önerilmesini veto etti ve tüm Trabzon camiasının desteğine rağmen tff yönetiminde olmasının önüne geçti.

Bununla da yetinmedi ve Türk futbolunun bir diğer çatı örgütü olan kulüpler birliğini de karıştırdı. Ahmet Ağaoğlu Kulüpler Birliği Başkanı kaldığı süre zarfında toplantılara katılmayacağını deklare edip, ilk genel kurulda biraz zorlama bir seçimle kulüpler birliği başkanı oldu.

Sonuç olarak kılıçlar çekildi diyebiliriz. Zaman neyi gösterecek bekleyip göreceğiz lakin gördüğüm bir şey var ki; gelen gideni aratıyormuş.