Toplumlar istem dışı pek çok faciaları yaşarlar. Ancak kaderde, tasada, dini ve milli değerlerde birlik ve beraberlik içerisinde hareket eden toplumlar bu zor günleri daha kolay ve yıpranmadan atlatırlar. Sözün kısası karabulutlar bu tür toplumlarda uzun ömürlü olmaz. Atalar “bir elin nesi var, iki elin sesi var” demişler. Hz. Peygamberimiz de “komşusu aç iken tok olanlar bizden değildir” buyurmuşlardı. Ancak sohbet dinden açılınca ön safları kimseye bırakmak niyetimiz olmuyor. Teoride kabullendiklerimizi, pratikte göstermek istemiyoruz.
 
Herkes kendisine göre bir gerekçe üreterek çirkinliklerine örtü yapıyor. Bakıyorum esnafa işleri güçleri zam yapmak, manava bakıyorum çürük malı alta, iyileri ön ve üste koyuyor. Yemin mi? alâsı, bin bir çeşidi var. Adeta yalanda tüm rekorları altüst ediyoruz. Her şeyi mubaha dönüştüren büyülü çiriş çanağında temizleyen insanları görünce üzülmemek elde mi? İnsan bunca musibetten ders çıkarmaz mı?  Hele “benim hiçbir sıkıntım yok”, “işlerim yolunda”, “başkası bana ne” derken yüzleri de kızarmıyor. Belli ki, yüzlerini renklendiren kan da kalmamış. Hızlı şekilde toplumsal olarak tükendiğimizin farkında bile değiliz.
 
Arada melek yüzlü çocukların saçlarını okşar sevgimizi paylaşır, teselli olurduk. Ona da hasret kıldı Corona. “Benim param var, olmayan düşünsün” gibi vicdanları tarumar eden sözleri kullanmakta hiçbir bahis görmeyenler yine de kendisine insan sıfatını en elzem görüyor. Sevgi, dostluk, yardımlaşma ortadan kaldırıldıktan sonra toplumsal sorunlarımızın nasıl üstesinden gelebileceğiz? Her gün tükeniyoruz ancak kimsenin umurunda değil. Zira bahanemiz var Corona!.. Elbette bu kara günler geçecek. Ancak küstürerek, yıpratarak, paramparça yaparak geçiyor, mesele bu!