İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Antalya'nın Kundu Turizm Bölgesi'ndeki Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Tesisleri'nde gerçekleştirilen İl Afet ve Acil Durum Müdürleri Türkiye Afet Müdahale Planı Değerlendirme Toplantısı'nda, afet yönetiminin sadece Türkiye'nin değil dünyanın gündem maddesi olduğunu söyledi.

Toplantı katılımcılarının Türkiye'nin 81 ilinden geldiğini belirten Soylu, "Benim iş yüküm, benim sorumluluğum fazla değil. Benim görev yaptığım şehrin afet riski yok veya çok az, kafam rahat." diyebilecek kimsenin olmadığını dile getirdi.

Bazılarının deprem riski nedeniyle teyakkuzda olduğunu, bazılarının da heyelan, sel, hortumlarla uğraştığını anlatan Soylu, Bakanlık olarak bu endişelerin üzerine terör, uyuşturucu, kaçak göç, trafik güvenliği, asayiş gibi problemlere ait sorumluluk altında bulunduklarını ifade etti.

Brüksel merkezli uluslararası bir afet kuruluşunun verilerine göre 2018'de dünyada meydana gelen 315 doğal afetten 68 milyon kişinin etkilendiğini, yaklaşık 12 bin insanın da hayatını kaybettiğini vurgulayan Soylu, "Coğrafya kaderdir diye çok söylenir. Cennet bir coğrafyadayız. Coğrafyanın getirdiği önemli riskler ve yoğunluklar var. Bunları da avantajlarıyla beraber yönetmek mükellefiyetimiz ve sorumluluğumuzdur. Bu coğrafyanın böyle getirileri var. Hem küresel dengelerin getirdiği hem de doğanın önümüze bir fatura olarak koyduğu, bizim dışımızda ama bizi tehdit eden meseleler var." diye konuştu.

Soylu, ölümlerin yüzde 80'inin ve afetten etkilenen insanların yüzde 76'sının Asya kıtasında olmasının ilginç olduğunu belirtti.

"Doğal afetlerin sayısı giderek artıyor"

Afetlerin etkilediği insan sayısı bakımından selin birinci, fırtınanın ise ikinci sırada olduğuna dikkati çeken Soylu, şunları kaydetti:

"Öldürücülükte depremler birinci, sel afeti ikinci sırada. Tüm dünyada 2018 yılı içinde afetlerin neden olduğu ekonomik kayıp 131,7 milyar dolar civarında. Rakamları incelediğinizde, ülkelerin gelişmişlik düzeyiyle afetlerden etkilenme oranının ters çalıştığını görüyorsunuz. Mesela Asya'daki ölümlerin yarısı Endonezya'da gerçekleşmiş. 1989-2003 arasında 4 bin 129 doğal afet olmuş, 3 milyar 363 milyon kişi etkilenmiş. Oysa 2004-2018 arasında 5 bin 227 afet olmuş ama 2 milyar 488 milyon kişi etkilenmiş. Yani afet sayısı yüzde 26,5 artmış ama afetten etkilenen insan sayısı yüzde 26 azalmış. Doğal afetlerin sayısı giderek artıyor. Yani tehlike büyüyor. Sebebi için ister 'çevre kirliliği', ister 'yanlış çevre politikaları', isterseniz 'zamana bağlı değişim' deyin, dünyadaki doğal afet riskinin arttığı bir gerçektir. Öte yandan ülkeler geliştikçe, yapı kalitesi, afet bilinci ve müdahale sistemlerinin kalitesi arttıkça da afetten etkilenme azalmaktadır. Dolayısıyla afet yönetimiyle ilgili bilinçlenmek, bunu konuşmak, bunu konuşturmak afeti önlemiyor ama kayıpları önlüyor."

Türkiye'nin 1999 depreminden çok önemli dersler çıkardığını anlatan Soylu, bu dersler neticesinde önemli kurumsal yapılanmalar ve mevzuat adımlarının atıldığını ifade etti.

Deprem yönetmeliği sonrasında yapılan binalarda inşaat kalitesinin yükselmesi, düz demirden nervürlü demire geçilmesi, yapı denetim sisteminin ortaya çıkması gibi önemli uygulamalara geçildiğini vurgulayan Soylu, şöyle konuştu:

"Ancak afet konusunu çabuk unutma gibi bir problemimiz var. Sadece bir afete odaklanıyoruz. Afetlerle yaşayan, afetlerle karşı karşıya kalan insanları da tek başına bırakıyoruz. O yaşadığı tramvayı yaşamaya devam ediyor, biz de hiç yaşanmayacak gibi onunla paylaşmıyoruz. İşte bundan tam bir ay önce, tek gündemimiz depremdi. Popüler kültür gibi pop siyasetçiler de var. En temel meselelerden biri 'Bundan nasıl kendime rant elde edebilirim, gelir elde edebilirim.' idi. 5,8'lik depremden sonraki günlerde deprem uzmanları ekranlardaydı, haberler tamamen bu konuyla ilgiliydi, siyasetin gündemi bile bu konuya odaklanmıştı. Hatta buradan bile siyasi pozisyon devşirmeye çalışanlar vardı. Sadece 10 gün sürdü. Şu anda herkes unuttu. Hiç gündemde değil. Sanki bir daha deprem olmayacakmış gibi."

Bir başka problemlerinin de afet türü olarak sadece depreme odaklanmak olduğunu belirten Soylu, "Bu da bir problem. Oysa başka tehditlerle de karşı karşıyayız. 2019 yılının ilk 6 ayında yurt içinde meydana gelen bin 494 afet ve acil duruma bin 807 araç ve 6 bin 638 personelle müdahale edilmiş, 2 bin 597 kişi kurtarılmıştır. Bütün bu olaylar, depremden sel felaketine, mahsur kalma olayından iş kazasına kadar 16 ayrı başlıkta cereyan etmiştir. Dolayısıyla afet kavramına bakışımızı, afet bilincimizi, haliyle de tedbirlerimizi geniş tutmak durumundayız." diye konuştu.

"Afet riski unutulduğunda hatırlatmak için bir şeyler yapmalısınız"

AFAD'ın en büyük görevlerinden birinin de unutturmamak olduğuna işaret eden Soylu, şöyle devam etti:

"Depremin veya sel felaketinin veya şehrinizdeki başka bir afet riskinin unutulduğunu, gündemden düştüğünü gördüğünüzde bunu topluma hatırlatmak için bir şeyler yapmalısınız. Bizim sadece olaylarla karşı karşıya kaldığımızda üzerimize yüklenenlerle mücadele görevimiz yok. Bizim en önemli görevimiz toplumu buna hazırlamaktır. En önemli görevimiz modern bir toplumun gereği olarak çocuklarımızı buna hazırlamaktır, eğitmektir ve onların bunu alışkanlık haline getirmesini sağlayabilmeyi temin edebilmektir.

Bizim anayasada, kanunlarda, tüzüklerde belirtilen görevlerin dışında bir görevimiz daha var. Biz insanız. İnsanlık vazifemizi, görevimizi yapmalıyız. Bu afetlere karşı hazırlıklı olmak da insanları hazırlamaya çalışmak da bir insani görevdir. Aynen çocuklara yolda yürümeyi tembih etmek, karşıdan karşıya geçmeyi, toplu taşıma araçlarında büyüğe yer vermeyi tembih etmek gibi. Bir dakika boş durmamamız lazım. Önümüzdeki 27 Ekim'e kadar AFAD'ın bütün il müdürlerine, çalışanlarına kırmızı alarm veriyoruz. Hiç durmak yok. Aynen yola devam. Bence şu psikolojiye girin. '27 Ekim'de deprem var. Büyük bir afet var. Ne kurtarabilirsek kardır, ne can ne mal ne de ülkemizin bir varlığını kurtarabilirsek kardır' psikolojisine girmeniz lazım. Aksi takdirde 'Benden sonra gelen yapar.' gibi bir anlayışla karşı karşıya kalırsanız hepimiz yanarız."

"Çocuklarımızı birileri zehirliyor"

Soylu, afetle mücadelenin sadece tek bir kurumun yapabileceği bir şey olmadığını belirterek, "Her kurumun kendi adına üretmesi gereken tedbirler, atması gereken adımlar söz konusudur. Lanet bir dizi var 'Çukur' diye. Onun kadar olamıyorsak yazıklar olsun. Bir de 'Adana Sıfır Bir' diye dizi var. İkisinin etki alanı kadar etki alanı oluşturamıyorsak yandık. Bu iki dizi çocuklarımızı zehirliyor. İnsanımızı kendi kültüründen uzaklaştırıyor. Ben de hayretle bakıyorum 'Üniversite hocaları ne işe yarıyor?' diye. 'Bu işle ilgili kültür adamları ne yapıyorlar?' diye. Özellikle bu dizilerle alakalı ne ortaya koyuyorlar? Bizim çocuklara öğretmemiz gereken bambaşka bir şeyken çocuklarımızı birileri zehirliyor. Buna maalesef bakıyoruz. Çocuklarımız ve gençlerimizin yönünü hayra, doğru işlere döndürmeliyiz. 5 vakit namazda okunan gibi sırat-ı müstakime döndürmeliyiz." ifadelerini kullandı.

Kurumlar arası entegrasyonun en önemli mesele olduğuna işaret eden Soylu, "Tüm kurumlar, bu işte elini taşın altına koymak durumundadır. Buna ait bilgilendirmeyi, toplumda ve kurumlarda bir bilinç oluşturmayı ancak sizler başarabilirsiniz. Bu da iletişimle olur. İnanmak samimiyetle, gönüllülükle, kendini hatırlatmak farkındalıkla olur. Büyüklerimizin bir lafı vardır 'Eyvah para etmez.' derler. Gerçekten de para etmiyor. 1999 Gölcük ve Düzce depremlerinde 'eyvah' hiç para etmedi. Van Depremi'nde para etmedi. Geçtiğimiz haziran ayında Araklı'daki sel felaketinde para etmedi. Hemen derenin, ırmağın kenarına yapılan evler hiç para etmedi. Bu 'eyvah' gerçekten hiç para etmiyor. Onun için ne yapacaksak şimdi yapmak durumundayız." dedi.

Afetlere hazırlık noktasında altı stratejik adım

Soylu, afetlere hazırlık noktasında başlattıkları kampanyada altı stratejik adım belirlediklerini söyledi.

Bu adımlardan ilkinin, afetlere hazırlık yılı ilan etmek olduğuna değinen Soylu, bunun startını temmuzda verdiklerini hatırlattı. 

İkinci adımlarının ise AFAD gönüllülük sistemini kurmak olduğunu aktaran Soylu, bunun Almanya'da çok etkin bir örneğinin bulunduğunu belirtti.

Almanya'da 80 bin gönüllünün bulunduğuna işaret eden Soylu, daimi personel sayılarının kendilerinden az olmasına rağmen gönüllü sayılarının fazla olması nedeniyle afetle müdahaleyi etkin gerçekleştirdiklerini söyledi. 
Bu sistemi Türkiye'de yaygınlaştırmaya çalıştıklarını anlatan Soylu, şunları kaydetti:

"Üçüncü adımımız ise AFAD Akreditasyon Sistemi'nin kurulması. Afetlerdeki kurtarma ekiplerini akredite etmek, disipline etmek, çoğaltmak bizim sorumluluğumuzdur. Emniyet Genel Müdürü ile görüştüm. İnşallah jandarma gibi aynısı hem çevik kuvvette hem de özel harekatta AFAD ile koordineli bir şekilde arama kurtarma timleri oluşturulacak. Onun akabinde Sahil Güvenlik Komutanlığına geçeceğiz. Dördüncü adımımız ise tatbikatları artırmak, bunu alışkanlık hale getirmek. Beşinci adımımız Türkiye Afet Risklerinin Azaltılması Platformunu oluşturmak ve buradaki paydaşların ortak aklını harekete geçirmek. Son olarak da afet risklerini azaltma sistemini hayata geçirmek." 

"Siyaseti bu kadar pespaye bir hale getirmenin anlamı yok"

Bu adımların her birinin kendi adına bir farkındalık alanının bulunduğuna değinen Soylu, 1999 depreminden sonra atılan kurumsal adımların, mevzuatların altına sığınarak 'iyiyiz' demediklerini ifade etti.
Sürekli kendilerini geliştirmek zorunda olduklarını belirten Soylu, "Bu işte mükemmel yakalanamaz ama iyi olmak zorundayız. Rehber olmak, soğukkanlı olmak, topluma moral vermek zorundayız. En son Kahramanmaraş depremiyle ilgili bir senaryo yarattık. Bu senaryoyu yapmakla bitirmedik. Senaryonun hemen akabinde hemen oturdular eksiklerimiz ve fazlalarımızı konuştuk. Notlar aldık. Bunları yapmak zorundayız. İnşallah mart ayı sonunda bir sonraki ilde ulusal deprem tatbikatını gerçekleştireceğiz. Burada uluslararası da destek almaya çalışalım." dedi. 

Medya iletişim kanalları aracılığıyla toplumun dikkatini çekme konusunda ciddi adımlar attıklarına işaret eden Soylu, şöyle konuştu:

"12 ayda, 12 tema' mottosuyla başlattığımız afetlere hazırlık yılıyla, toplumda önlem alma kültürünü önceleyen zihinsel dönüşümü gerçekleştirmek için önemli bir adım atılmıştır. Bu sadece toplumu değil, bizi de disipline ediyor. Afet öncesinde tedbir konusunun bazı ekonomik ve bürokratik kaygıları söz konusu. Şimdi Çevre Şehircilik Bakanlığının yine böyle bir eğitiminden geliyorum. Yapı İşleri Genel Müdürü bir vilayette bin 200 küsur ağır hasarlı binadan vatandaşlar 'çıkmayız' diyormuş. Nasıl izah edebiliriz bunu ya. Bunun mantığı var mı? Devlet 'Çıkmak zorundasın' diyor. Senin kiranı veriyoruz. Tedbir alıyoruz. Anayasal görevimiz bu. Yarın bunun hesabını bize 'Niye çıkartmadın?' diye sorarlar. Buna direnmenin bir anlamı yok. Hafif bir sarsıntı olduğu zaman bedelini hep beraber öderiz. Elbette ki önemli bir ekonomik maliyet de ortaya koymuş oluyoruz. Dolayısıyla bu kolay bir süreç değil."
Soylu, kentsel dönüşümü şeytanlaştırmak için yanına "Rantsal dönüşüm" diye bir motto koyulduğunu belirterek, şöyle devam etti:

"Siyaseti bu kadar pespaye bir hale getirmenin anlamı yok. Buradan para kazanmayı, rant düşünenin Allah müstahakını versin. Burada bir tedbir alırken bu tedbiri siyasallaştırıp almamak için bunu şeytanlaştırmanın bir anlamı yok ya. Bu ayıp bir şey. Bizim gelecek nesillere bir borcumuz var. Bir borcumuz da bu çarpıklığı ortadan kaldırıp onlara düzgün, sorunsuz, şehirler teslim etmektir. Yapı stoku güçlü şehirler teslim etmektir. Bunlar müteahhidiyle, kamu bürokrasisiyle, vatandaşıyla yürütülmesi gereken bir süreç. AFAD il müdürleri olarak bu süreçlere müdahil olmanız lazım. Vatandaşa ve bürokrasiye bir nevi ombudsmanlık yapmanız lazım. Bir depremde can ve maddi kayıplar yaşıyoruz. Ancak bu kayıpların hiçbiri tek bir hatadan kaynaklanmıyor. Bu kayıplar hataların toplamından oluşan kayıplardır. Sığınak, eğitim, yapı stokunun kalitesi meselesini ihmal ve idare edersek, tatbikat işini, kentsel dönüşüm işini ihmal edersek 'eyvah' para etmez. Bunlar karşımıza çıkan faturayı yükselten meselelerdir. Bizler bakanlık olarak gereken tedbirleri alıyoruz, almaya devam ediyoruz. Bu tarihten itibaren bir yıl süre verdik. Çok çalışmalıyız. Bunu bir nevi askerlik olarak görün. Tedbirlerimizi kapasitemize kazandıralım, ondan sonra bunu bir seviyede muhafaza etmeye, gün geldiğince dönüştürmeye çalışalım." 

"Tüm illerde lojistik depolar kurulması tamamlanacak"

Yıllar alan bir süreçle Türkiye'de afet yönetim sisteminin kurulduğunu anımsatan Soylu, son 20 yılda önemli adımlar atıldığını, AFAD Başkanlığı kurulduğunu, arama kurtarma kapasitesinin artırıldığını söyledi.
Halihazırda hafif orta ve ağır tonajlı olmak üzere tam donanımlı 780 arama ve kurtarma aracı bulunduğunu aktaran Soyla, ayrıca tüm illerde arama kurtarma ekipleri bulunduğunu, 11 arama kurtarma birliğinden ikisisin uluslararası standartlarda sertifikalı olduğunu bildirdi.

Soylu, 9 birlik müdürlüğün ise ulusal düzeyde arama kurtarma sertifikasına sahip olduğunu, ülke genelinde 25 lojistik depo merkezi ile 30 lojistik destek depo kurulumunun tamamlandığını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İnşallah bu yıl sonunda tüm illerde lojistik depolar kurulması tamamlanacak. Gönüllülük sistemiyle 40 bin gönüllü sayısına yaklaştık. İnşallah bu arkadaşlarımız, afet ve acil durum öncesinde, sırasında ve sonrasında toplum hizmet çalışmalarında görev alacaklar, hayat kurtaracaklardır. 2007- 2018 yıllarında Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği güncellendi. AFAD bin 56 adet deprem gözlem istasyonuyla Avrupa'nın ikinci büyük deprem gözlem istasyonu ağına sahip hale gelmiştir. Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) oluşturduk. TAMP ile ülkemizi müdahalede hazırlıklı, eş güdümü sağlam, daha hızlı ve etkin kıldık. TAMP sayesinde ülke çapında ve yerel düzeyde yetki, sorumluluk ve koordinasyon yapısı iyi organize edilmiş bir afet müdahale mekanizması bulunmaktadır. TAMP ile ülkemizin entegre müdahale sisteminin temelini attık. TAMP'ın temel olduğu Türkiye Afet Müdahale Sistemi, üç katmandan oluşuyor. En üstte TAMP yer alıyor. Bunun altında 81 il AFAD Müdahale planı ve il planlarının altında ise hizmet grubu operasyon planları yer alıyor. Bu planlarla afet ve acil durumlarda ihtiyaç duyulan ülke çapındaki 28, yerel düzeydeki, yani il düzeyindeki 26 acil hizmetin sorumlusu kurumları belirledik. Bunların destek ve çözüm ortakları kurumları da tayin ettik. Yani tüm bakanlıklar ve kurumlar, herhangi afet durumundaki görevini ve bunu nasıl yapacağını artık net olarak bilmektedir. TAMP'ı AFAD koordine ediyor. Ülke çapındaki 28 hizmet grubunun çalışmalarında 7 bakanlığımıza, AFAD ve Türk Kızılayına görev veriyor. TAMP kapsamında yerelde afetin yönetildiği İl Afet ve Acil Durum Yönetim Merkezlerini güçlendirmek için de çalışma yürütüyoruz. Bundan sonra bir afet durumunda sorumluluk noktasındaki herkes ne yapacağını bilecek, herhangi bir kafa karışıklığı yaşamayacak, koordinasyonda bir problemle karşılaşmayacaktır. Eski deneyimlerimiz gösteriyor ki bir afet anında en büyük kayıp, yetki ve sorumluluk karmaşasından doğmakta, müdahale süreleri bu sebeple uzamaktadır." 

"Zihni dönüşümümüz bizim en büyük büyüme başarımızdır"

Büyümeyi sadece ekonomik büyüme olarak görmemeleri gerektiğini vurgulayan Soylu, kişi başına gelir seviyesinin, eğitim seviyesinin artması, sağlık standartlarının yükselmesi olarak görülmemesi gerektiğini söyledi.
Zihni dönüşümün en büyük büyüme başarısı olduğuna dikkati çeken Soylu, yani yaya geçidinden karşı karşıya geçmeyi toplumun tamamının öğrenmesinin bir zihni dönüşüm olduğunu dile getirdi. Demokrasinin en basit kurallarına inanmanın zihni dönüşüm olduğuna değinen Soylu, "Eğitim sadece okullarda, üniversitelerde verilmez. Eğitim hayatın içinde de verilir. Modernlik denilen kavram böyle bir kavramdır. Bu kavrama hep birlikte ulaşmalıyız. Bu kavram sadece Türkiye'yi yöneten Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın sorumluluğunda değildir. Topyekun sorumluluk milletin tamamına hepimize aittir. Müteahhit en çok para kazanacağı değil, en ahlaklı binayı yapacak, bizim bundan sonra para kazanacağımız binalara ihtiyacımız yok." dedi.

Ahlaklı binalara ihtiyaç olduğunu, öğretmenin sadece çocukların diplomasına not vermeyeceğini, onların her birinden dünyaya faydalı bir insanın yetişmesi konusunda kendi göz nurunu çocukların her birine aktaracağını belirten Soylu, sözlerini şöyle tamamladı:

"Biz ancak böyle dönüşürüz. Bir kişi Türkiye'yi 2002 yılının başından itibaren bir noktaya taşıdı. Dünyanın iki büyük devi, soğuk savaş döneminin iki büyük kutbunun başı Amerika ve Rusya'yı hemen sınırlarımızın ötesindeki bir olayda masaya oturttu. Terörizme karşı sanal duruş sergileyenlere, terörizme karşı esas duruşun nasıl olacağını, çok net şekilde ortaya koydu. Bize bir şey söyledi. Bu başarı sayın Cumhurbaşkanımızın dilinden söylüyorum. "Ne kendi başarısı, ne ülkenin başarısı ne Türkiye'nin başarısıdır. Bu başarı insanlığın başarısı ve terörizme karşı yaşanan bir başarıdır.' Bu bizzat Cumhurbaşkanımızın ilk saatlerdeki tanımlamasıdır. Terörizme karşı başarıdır. Bunu aynı ölçüde devam ettirmek gereklidir. Onun için sorumluluklarımız artmaktadır. Bu kadar yüksek kabiliyetleri elde eden, bu kadar zor bir coğrafyada hem ayakta durabilmeyi hem de aynı zamanda coğrafyanın risklerini azaltmayı başarabilen bir anlayışla çok daha güçlü adımlar beklenmektedir. Irak'ta, Lübnan'da, Libya'da olaylar var. Şili'de olaylar var. Dünyanın birçok yerinden bu konuda bizden destek istenmektedir. Yarın bu olaylar bittiğinde mesele esenliğe kavuştuğunda bizden isteyecekleri destek gelişmeleri kalkınmaları ve huzurlarının devamı içindir. Çünkü biz çok büyük bir tecrübeye sahibiz. Yeniden TAMP gibi tedbirler devreye girecek. Kadına şiddet konusunda neler yaptığımız, neler yapacağımız devreye girecek. Biz nasıl ettik başardık da 8 dakikada nüfus kağıdı, pasaport ve ehliyet verebiliyoruz. Şimdi bütün bunlara etrafımızdaki bütün coğrafyaların ihtiyacı var. En önemli bölüm minarenin yıkılmaması gereken bölüm AFAD bölümüdür. 99'da minarenin yıkıldığını gördük. Minare devlettir. Devleti zafiyete uğratmamamız lazım. Bu millet vergisini veriyor, vatandaşlık görevini yerine getiriyor. Eğer biz böyle bir afette devleti bir çare bıraktığımız andan itibaren millet biçare olur ki artık onun kafasındaki devlet o devlet değildir. Onu yeniden imar etmek, tamir etmek kolay bir iş değildir. Onun için bu bir yıllık kırmızı alarm söyleminin temelinde bu vardır. Bu fırsatı beraber yönetelim." 
Editör: TE Bilisim